bugün
- kız mı erkek mi belli olmayan yazarlar8
- icardi190519
- bik bik'in balona binmesi21
- adanada polisin saldırganın ayağına sıkması14
- bir kadının yemek ısmarlaması12
- icardi1905 silik olsun kampanyası23
- icardiyi tokat manyağı yapmak12
- futbolcu ismiyle nick almak9
- yol bitimindeki kuytu mekan8
- anın görüntüsü20
- 22 şubat 2024 sparta prag galatasaray maçı16
- kanınıza rengini verir misiniz16
- abır nerede sorunsalı8
- arkadaşlar biri var11
- suriyeliler suriye'ye dönsün9
- erkeğe ne hediye alınır32
- sözlük erkeklerinin bugünkü kombinleri14
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız17
- nickli başlık açanlar çaylak yapılacaktır8
- uzağı göremeyen insan18
- türkiyede çok abartılan arabalar15
- alınan en güzel iltifat8
- vatandaşlık farkı alan otel10
- bir sözlük kızı ile yakınlaşmak12
- evlilik9
- millet açsa neden kafeler tıklım tıklım28
- 27 nisan 2024 fenerbahçe beşiktaş maçı24
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi11
- ideal duş alma sıklığı12
- integralin müfredettan kaldırılması15
- artificialintelligence11
- ak partiliyi çok fena döven chp belediye başkanı11
- 26 nisan 2024 adana demirspor galatasaray maçı51
- kültürlü entelektüel alçak gönüllü güzel kadın13
- kekeme olan biri doktor olurmu11
- arkadaşlar cumaya neden gelmediniz14
- nickini google da aratınca çıkan ilk görsel16
- seni seviyoruz insan olmaya çeyrek kala8
- bik bik moderatör olsun19
- bik bik moderatör olunca bana kız ayarlar mı10
- antalya'ya abartılmış şehir diyen göt11
- istanbul suriyenin başkentidir12
- nervio'nun ellerinde cenneti koklamak9
- cumaya gidenlerin çok azalması13
- pahalılıktan dolayı suriyeye dönen kadın8
- azerileri çok seviyorum ne yapmalıyım13
- genç kızlıktan teyzeliğe geçiş13
- aristoteles'in orta yolu10
entry'ler (717)
Nah yoktur;
(bkz: feryal özel)
(bkz: feryal özel)
Fringe Cevabını vermeye çalıştıkça, ios uygulamasının verdiği saçma sapan uyarılar, sadecebakınız ikazları ve altında seçenek sunmaması falan derken insanın çileden çıktığı başlık. Bu mobil uygulamada emeği geçen herkesin amına koyayım.
Aynı zamanda 3 yıl öncesine kadar fetullah gülene muhterem hoca efendi diyen adamdır.
Ameliyat sırasında “neşter kesmiyor” diyen doktorun oğludur.
“Ateşten kalbe, bir yüzükten gemiciğe”
“Nasıl kandırıldım?”
ikisinde de erken gol heyecanı bitirir.
bir sabah gogol'un paltosunun cebinden hayatımın geri kalanına uyandım. artık, aslında olduğum ve olmak zorunda olduğum insan arasındaki bu şizofrenik karaktere mahkum geçirecektim geri kalan yıllarımı.
bu iki kişi arasındaki pamuk ipliğinden daha zayıf bağ, hatırlamak istemediğim ve zihnimde yer almasından dahi utanç duyduğum anılarla daha da derinleşecek bir uçurumun iki yakasını bir arada tutmaya çalışacaktı.
bu iki karakter arasında uykularımda dahi mekik dokurken, insan doğasının getirdiği bütün iğrençliklere olan farkındalığımı, yaşamak meşakkatini anlamlı kılan bütün değerleri ve en önemlisi benden önceki beni insan kılan yetilerimi yitirme kaygısı zihnimi kemiriyor.
attığım adımın doğru olup olmadığı değildi önemli olan. önemli olan şey mayın tarlasında doğmamdı. her yeni gün bir öncesinin utanç vericiliği ile devam ediyordu. barut gazının geniz yanıklığı ile şiirlerin yürek yanıklığı arasında sıkışıp kaldım.
bir elimden sanki teker teker çocuk gülüşleri dökülüyor, diğer elimden boş beşiklerin kulak tırmalayan gıcırtıları. soğuk demir parçalarının verdiği güvenin yakalarını dikleştirdiği adamların dünyasında sanki yol kenarında asfaltın arasından kafamı çıkarıp nefes almaya çalışan yabani bir ot gibi hissediyorum kendimi. gök yüzünü görebildiğim pencere o kadar küçük ki çevreleyen duvarların baskısından çatırdayan göğüs kafesimde saklı kalmış bir bahar son gücüyle dal vermeye çalışıyor ömrümün geri kalanına. taşıyamıyorum üzerine doğduğum bu gezegenin çirkinliklerini. kendi omuzlarımın ağırlığında eziliyorum. insanların çok kolay birbirlerini kandırabilmesi, yalanların sıradan diyaloglar haline gelmesi, şiddetin sokaklarda sıradan karşılanması savaş kayıplarının milli değer sayılması, insanlığın araç haline gelmesi midemi bulandırıyor artık.
bu iki kişi arasındaki pamuk ipliğinden daha zayıf bağ, hatırlamak istemediğim ve zihnimde yer almasından dahi utanç duyduğum anılarla daha da derinleşecek bir uçurumun iki yakasını bir arada tutmaya çalışacaktı.
bu iki karakter arasında uykularımda dahi mekik dokurken, insan doğasının getirdiği bütün iğrençliklere olan farkındalığımı, yaşamak meşakkatini anlamlı kılan bütün değerleri ve en önemlisi benden önceki beni insan kılan yetilerimi yitirme kaygısı zihnimi kemiriyor.
attığım adımın doğru olup olmadığı değildi önemli olan. önemli olan şey mayın tarlasında doğmamdı. her yeni gün bir öncesinin utanç vericiliği ile devam ediyordu. barut gazının geniz yanıklığı ile şiirlerin yürek yanıklığı arasında sıkışıp kaldım.
bir elimden sanki teker teker çocuk gülüşleri dökülüyor, diğer elimden boş beşiklerin kulak tırmalayan gıcırtıları. soğuk demir parçalarının verdiği güvenin yakalarını dikleştirdiği adamların dünyasında sanki yol kenarında asfaltın arasından kafamı çıkarıp nefes almaya çalışan yabani bir ot gibi hissediyorum kendimi. gök yüzünü görebildiğim pencere o kadar küçük ki çevreleyen duvarların baskısından çatırdayan göğüs kafesimde saklı kalmış bir bahar son gücüyle dal vermeye çalışıyor ömrümün geri kalanına. taşıyamıyorum üzerine doğduğum bu gezegenin çirkinliklerini. kendi omuzlarımın ağırlığında eziliyorum. insanların çok kolay birbirlerini kandırabilmesi, yalanların sıradan diyaloglar haline gelmesi, şiddetin sokaklarda sıradan karşılanması savaş kayıplarının milli değer sayılması, insanlığın araç haline gelmesi midemi bulandırıyor artık.
sadece odunlar yandığı için.
kendi ellerimizle besleyip büyüttüğümüz şeytanlarımızla ve hep daha fazlasına sahip olma isteği ile her geçen gün daha da battığımız bataklığımızla mücadelemize yaşamak diyoruz. her şeyi hızla tüketip suni bir ruhsal bunalıma giriyor ve saçma sapan düşsel bozukluklarımızı marjinal ruhsal bozukluklar olarak sunuyoruz etrafımıza. duygularmızı, tutkularımızı yanlış heveslere, sırf dış görünüşünden çıkardığımız tecrübesiz çıkarımlar yüzünden yanlış kişilere, kültürel yığının bize renkli ambalajlarda sunduğu yanlış yerlerde harcıyoruz. insanlar ölüyor, insanlar doğuyor. pişmanlıklar biriktirip ceplerimizde ilerki yıllara kredi kartına borçlanır gibi görmezden gelmelerle koşuyoruz o yüksek dağın etiğinde dehşete kapılana kadar. çoğu kez kaybetmemek için yaptığımız hatalar kaybettiriyor bize. "kendimiz için en iyi"sini aramak yerine "en iyi"sini arıyoruz.
Rose Cousins.
duygulardır.
Mike tysonın sadece mermiden hızlı koşmayı başararak kazanabileceği meydan okumadır.
insanlar şeytanlarını kendileri yaratır. elleriyle besler, duygularıyla, yalanlarıyla ve bir gün şeytanlarını karşılarında bulurlar.
demezler mi adama; kardeş viyanadan ötedeyiz biz denedin gelemiyorsun, neyin şeklindesin?
şehir efsanesi ve beyin mastürbasyonudur.
şehir efsanesi ve beyin mastürbasyonudur.
biz senle ayrılırız ucunda ölüm yok ama;
gözlerin kadar acıtan göz yok yüreğimi,
her bakışında hayatta olduğumu hatırlatan da.
annemin oğlu olduğumu unuturum,
sinirlenince büzüşen dudağını bile unutamam.
seyredecek başka göz yok seyrini seninkinden başka
baktığın her yerde olayım istiyorum
gittiğin her yolun sonunda
çaldığın her kapının ardında
sorduğun her soruda
biz senle ayrılırız ucunda ölüm yok ama;
dizelerde seni bulamamak kaybettirir şiiri
sokağımda çocuklar oynamaz bir daha
okul zillerini duyamam bir daha
deniz kıyıları kabul etmez beni
dalgalar uğramaz yakama
kalabalık içinde yok olurum
yalnızken hiç olurum
verdiğin ölümsüzlük hissi
sırtımdan düşer
biz seninle ayrılırız ucunda ölüm yok ama;
ucunda ölüm olsa daha kolay olurdu.
gözlerin kadar acıtan göz yok yüreğimi,
her bakışında hayatta olduğumu hatırlatan da.
annemin oğlu olduğumu unuturum,
sinirlenince büzüşen dudağını bile unutamam.
seyredecek başka göz yok seyrini seninkinden başka
baktığın her yerde olayım istiyorum
gittiğin her yolun sonunda
çaldığın her kapının ardında
sorduğun her soruda
biz senle ayrılırız ucunda ölüm yok ama;
dizelerde seni bulamamak kaybettirir şiiri
sokağımda çocuklar oynamaz bir daha
okul zillerini duyamam bir daha
deniz kıyıları kabul etmez beni
dalgalar uğramaz yakama
kalabalık içinde yok olurum
yalnızken hiç olurum
verdiğin ölümsüzlük hissi
sırtımdan düşer
biz seninle ayrılırız ucunda ölüm yok ama;
ucunda ölüm olsa daha kolay olurdu.
goethe - faust.