bugün

entry'ler (112)

her kiz hanim hanimciktir ve kufurden nefret eder

(bkz: bu dahil butun genellemeler yanlistir)

uykuya dalarken dusunulenler

sevgili.

tersten de okununca anlamli olan kelimeler

kek - kek.

iki efendinin uşağı

Kitap Adı : iki Efendinin Uşağı

Kitabın Yazarı : Carlo Goldoni

Kitap Hakkında Kısa Bilgi :
28997

Silvio: işte sağ elim. Kalbim bundan böyle yalnızca sizin (Clariceye elini uzatarak) Pantalone: Utanma hadi, uzat sen de elini. Söz kesilsin ki, sıra nikâha gelsin. Clarice: Evet sevgili Silvio, eşiniz olmayı kabul ediyorum. Silvio: Ben de sizin eşiniz olmayı kabul ediyorum (el ele tutuşurlar.) Doktor: Aferin çocuklar. işi sağlama bağladınız. Ölmek var, dönmek yok artık. Smeraldina: Darısı benim başıma (kendi kendine). Pantalone: Sizler de kızım Clarice ile Doktor Lombardinin değerli oğlu Silvio arasındaki bu nişanlanmanın tanıkları olacaksınız (Brighella ile uşağa) Brighella: Beni onurlandırıyorsunuz sağdıcım. Teşekkür ederim (Pantaloneye) Pantalone: Gördünüz mü, ben sizin düğününüzde sağdıç olmuştum, siz de kızımın düğününde tanık oluyorsunuz. Dostlara haber vermeye, akrabaları çağırmaya kalkışmadım. Biz bize yer, içer, eğleniriz. Doktor da benim gibidir. Gösterişten gürültüden hoşlanmaz. Siz ne dersiniz çocuklar, böylesi daha iyi değil mi? (Clarice ile Silvioya) (Kitabın Girişinden) **

ethem yetkiner

eski istanbul Vali ve Belediye Başkanı.

1912 doğumlu olup, babası Hüseyin Hüsnü Bey'dir. Kabataş Lisesi ve Hukuk Fakültesi mezunudur.

Kaymakamlıklarda, istanbul Emniyet Müdürlüğü'nde, istanbul Bölgesi Müfettişliği'nde, çeşitli illerde Valilik görevlerinde bulundu. içişleri Müsteşarlığı'ndan istanbul Valiliği ve Belediye Başkanlığı'na atandı. istanbul Özel idaresi'yle Belediye'nin ayrılması üzerine 24 Aralık 1958'de Belediye Başkanlığı'ndan ayrıldı.

Ethem Yetkiner, 14 Mayıs 1958 - 27 Mayıs 1960 Tarihleri arasında istanbul Valisi olarak görev yapmıştır.

boogie lee

Sırp asıllı ABD'li fotoğrafçı.

ağlatan şarkılar

cem adrian - sonbahar

bebe - tu siLencio

büLent ortaçgiL - sensiz oLmaz

coca cola bardagiyla pepsi cola icmek

(bkz: Tamek bardagıyLa su içmek)

yuksek saygiyla dinlenmesi gereken sanatcilar

(bkz: norah jones)

1 agustos 2007 ankara yagmuru

iç ferahLatan,devam etmesi ankara açısından yararLı oLacak oLan yağmur.

makina nin sona ermesi

artık teLevizyon açmaya gerek duyuLmayacak hadise.

oda

Nada adLı bir grubun şarkısı.

--spoiler--
http://www.myspace.com/nadaist
--spoiler--

dinLenesidir.

akustik versiyonu daha bi kuLaga hoş geLiyor.**

6 milyarda 1 insanda görülen hastalığa yakalanmak

(bkz: one in a miLLion)

akrabalardan nefret etme sebepleri

her gördükLerinde "ay ne kadar büyümüşsün sen" koca kız oLdu maşaLLah" "senin yaşındayken ben evLiydim" gibi cümLeLer eşLiginde mıncıkLama girişiminde buLunmaLarı.

7

kutsaL sayı.

gulnihal bozkurt

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Gülnihal Bozkurt, 2-9 Haziran 2002 tarihleri arasında Viyana Hukuk Fakültesinin davetlisi olarak gittiği Avusturyada çeşitli üniversitelerde konferanslar sundu. Prof. Dr. Bozkurt, 4 Haziranda Österrcichischen Orientgeselllschaftta Osmanlı Aile Hukukunun Gelişimi, 6 Haziranda Viyana Hukuk Fakültesinde ve 7 Haziranda Linz Üniversitesinde Samuel Huntingtonun Türkiyeye Dair Tezleri-Cevaplar konulu konferans ve dersleri verdi.

gencligin o yakici mevsimi

Genç bir kadının cinselliği keşfederken, duygular ve değerler arasında gelgitler olarak süren ikilemleridir romanın hareket noktası. Ve sonra yaşam akar, umutlar, ülkeyle kucaklaşmalar, yanılsamalar ve yenilgiler, için için çürüyen toplumda birey olmak... 68 kuşağının yirmi beş yıllık bir zaman içinde dalgalanan kesiti hiç bu kadar gerçekçi biçimde irdelenmedi ve bu kadar yoğun duygulanımlarla, Türkçenin söylem güzelliğinin doruklarında anlatılmadı. Gerçekçi ve yenilikçi kurgusu, duru, anlam yoğun, duygulu diliyle çağdaş bir roman.

george bean

ingiliz filologudur (Londra 1903). St. Paul okulunda ve Pembroke kolejinde okudu. 1926'dan 1943'e kadar Yunan Sanatı üzerinde dersler verdi. Daha sonra istanbul Üniversitesi'nde klasik filoloji öğretimi yaptı. 1965'te aynı üniversiteye şeref profesörü seçildi. Türkiye'de kaldığı sürece her yıl Anadolu'nun birçok antik şehrini dolaştı ve bulduğu yazıtlar üzerinde ilgi çekici çalışmalar yaptı.

deneme deyince

Denemenin tanımı biraz da asliye mahkemelerinin tanımına benziyor, Bilindiği gibi, Hukuk Usulü yasalarında, bu mahkemeler "öbürlerinin görevleri dışında kalan işlerle uğraşır" diye tanımlanmakladır. Oysa en geniş alan yine asliye mahkemelerine kalır. Bir yazı "edebi" olacak, yani yine de şiir, roman, öykü eleştiri olmayacak, ayrıca bilimsel kesinlik taşımayacak: işte deneme! Tanımda "ne değilse, o" yöntemi uygulanıyor yani.

Yine de, dikkat edersek, deneme tanımında ağırlık noktası onu bilimsel yazılardan ayıran özelliklerdedir. Bunu da doğal karşılamak gerek. Çünkü edebi türler arasında bilime en yakın olanı o. Adamakıllı "serbest" bir çıkıştır, hatta "kalkışma"dır deneme (essai sözcüğünde böyle bir anlam da var). Mutlaka bir yere varması gerekmez.

Böyle diyorum ya Bacon. Denemeler’inde bayağı bayağı öğretici bir kimlikle çıkmıyor mu karşımıza? Hatta, o kadar "serbest" de değil Bacon, denemelerinde. Maskeli komedilerin, baloların kaldırılmasını bile ister. Kadını aşağılar. Bütün büyük yapıtları bekar erkeklerin yarattığını söyleyecek kadar ileri götürür işi. Ona göre kadın gençliğinde metres, daha sonra arkadaş olmalıdır, yaşlılığında da hastabakıcı. Katı dinci ve buyurucudur Bacon. Gerçi bahçeler üstüne yazdığı denemesinde konuşma tonunu biraz değiştirir, ama nerden alırsanız alın, bizim deneme tanımımıza uymadığını görürüz onun.

Alalım William James’i. Onun "Radikal Ampirizm Üstüne Denemeler"ini. William James bu yapıtında kurucusu ve tek temsilcisi olduğu öğretiyi (kentli bilimini) anlatır durur.

Sanırım, deneme tanımını biz ilk gerçek denemeci saydığımız Montaigne’in yapıtının özelliklerine göre yapıyoruz. Onun denemeleri, deneme tanımını da getiren ve kendine bağlayan bir yapıt olmuş. insanın zayıflığından çıkan Montaigne, bir kötümserlik evresinden sonra doğaya bağlanmış, ondan epikürcü bir tavır edinmiş, sonuçta da hümanizm noktasına gelmiştir.

Bacon’un yazdıkları deneme ise, Keykavüs’ün (çevirmeni Mercimek Ahmet olmak koşuluyla) Kabusname’si daha da deneme.

Bugün denemenin bilimsel yazıdan, incelemeden ayrı noktaları, ortaya çıkmış durumda. Ama öbür edebi türler karşısındaki durumu gitgide daha bir seçilmezlik içine giriyor gibi. Batıda romanın bir kaynağı da deneme olmuştur. Ama günümüzde roman bu kaynağa öylesine yaklaşıyor ki bir ayrım yapılamıyor kimi zaman. Özellikle eleştiri ve deneme arasında sınırlar birbirine karışabiliyor. T.S. Eliot’unn "Eleştirel Denemeler"ini ele alalım. Bunlar deneme biçiminde eleştiriler mi, yoksa eleştirel denemeler midir, belli değil. Thomas Mann ’ın "Eleştirel Denemeler"i için de aynı şeyi söyleyebiliriz.

Kısacası, bana sorarsanız, deneme, her türün içine giriyor, onların içinden yürüyebiliyor. Yine de düşünsel bir kökü olması türleri besleyip duruyor.

Ataç, Montaigne’e değil de, Alain’e yakın bir yazar. Onun gibi kuşkudan çıkış yapar. Ne var ki Alain güncellik içinde sınadığı kuşkusundan sonunda bir hümanizme, batta sosyalizme varmıştır. Alain kuşkuyu hiç yitirmez. Ataç ise kuşkuda kalır. Bunu bir erdem olarak görür.

Denemeci, bilimsel kesinliklerle kendini bağlı görmeyecek, ama, kesinkes, bir bilimsel donanımı da olacak onun. Barthes’i ele alalım. Barthes "Degre Zero"yu yazarken düşüncenin dünyada ne noktada olduğundan habersiz değildi.
Bizde bu gerçeğe pek kulak asılmıyor.

Cemal Süreya
Varlık Dergisi, S.898 (1982). s. 14.

il olması gereken üniversiteler

(bkz: bilkent üniversity main campus)