bugün

entry'ler (67)

sözlükçülerin en sevdiği romantik filmler

casablanca.

90 larda çocuk olmak

pinokyo denildiği zaman sadece bir masal kahramanı değil, aynı zamanda bisiklet aklınıza gelmesidir. hatta pinokyodan vitesli bisiklete geçiş büyük olaydır.

milletvekillerinin maaşı

bu akşam emekli sandığı kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik yapan kanun tasarısı görüşülmeye başladığı sıralarda cemil çiçek efendi'nin tüm partilerin grup başkan vekillerine "böyle bir düzenleme yapılması yönünde talep var. ne yapabiliriz? medya yazacak diye çekinip milletvekilleri kendilerine ilişkin hiçbir adım atamıyor, bütün gruplar imzalar ve arkasında durursa böyle bir düzenleme yapılabilir, gruplar olarak çalışma yapabilir misiniz?" sorusuna tüm grup başkan vekillerinden destek gelmesi sonucunda emekli milletvekili maaşları en az 7500 lira olarak şekillendirilmiştir. Söz konusu düzenleme ile görevi(!) bittikten sonra işsiz kalan milletvekillerinin sosyal güvenlik primleri dört yıl süre ile devlet tarafından yatırılmaya devam edecektir.

her konuda her türlü cazgırlığı yapmayı ar belleyen arsızların tam uzlaşı sağladığı ikinci mevzu vatana millete hayırlı uğurlu olsun. birinci mevzu malum şike yasası idi.

diego alfredo lugano moreno

bu adamın yokluğunda oynanan derbide kırmızı kart çıkmaması, sinirlerin gerilmemesi, tribünlerden sahaya yabancı madde atılmaması ilginçtir.

sözlükçülerin blog adresleri

http://blogsekans.blogspot.com

yeni yazmaya başladığım sinema blogumdur. sözlük yazarlarının eleştirileri şu sıralar altın değerindedir. *

üniversite hayatı

bu hayat kendisine öyle alıştırır ki insanı. bitirmekten korkar olursunuz üniversiteyi. bu evreyi daha kolay geçiştirmek için bir recete var aslında. bizzat kendim uyguladım büyük oranda başarıda sağladım.

önce okulun son yılında basit 1 ya da 2 dersi geçmeyin.
diğer yıl öğrenci kimliğiniz cebinizde iken ne de olsa iki sınavım var diyerek ailenizin yanına dönün.
sadece sınavlara değil arada arkadaşlarınızı görmek için okulunuzun bulunduğu şehre kısa süreli ziyaretlerde bulunun.
sınavlara gidip dersleri verin.
çıkış işlemlerinizi hemen halletmeyin son finallerden sonra tekrar gidersiniz.

aslında bildiğin alıştıra alıştıra yöntemi. başka bi numarası yok ama birden ayrılmak zor olurdu izmirimden. *

cezayir

öyle enteresan bir ülke, tuhaflıklarla dolu bir diyar burası. en başta başkenti ile ülkenin adı aynı, ikisi de cezayir. havaalanından çıkar çıkmaz trafik insanın dikkatini çekiyor önce. santim santim ilerleyen trafikde bile tek bir kişi bile abanmıyor kornaya, saygıdan ziyade alışmışlık bu durumun sebebi aslında. trafik öyle bir keşmekeş ki bir gün önce 10 dakikada gidilen mesafe bir gün sonra 1.5 saatinizi alabiliyor. ve en garip şey ise trafik lambası olmaması. koskoca başkentte o karmaşık trafiğe rağmen trafik ışığı 2-3 noktada var sadece. onlarada uyan yok zaten. yollarda işsizliğe çözüm olsun diye ne de olsa petrol gelirimiz var mantığı ile kadro verilmiş polisler ve bu polislerin kurduğu polis baraj noktaları mevcut. bu barajlar da aracı yavaşlatıp, iç lambayı açıp, ön farları kapatıp öyle geçmek zorundasınız. tabi sizden şüphelenirler ise aracı sağa çekip arama yapma gibi durumlar olabiliyormuş. tabi türk rehberimiz işin püf noktasını öğrenmiş adamlar bakmaya başlar başlamaz eli ile selam veriyor polislere ve adamlar inceden koltukları kabartıyorlar. haliyle hiç bir baraj noktasında durdurulmadık. bir de bu barajların bazılarında bir polis elinde metal uzun bir teli olan bir alet ile araçlarda bomba olup olmadığının kontrolünü yapıyor. bi halta yaradığını sanmıyorum ama, aracınızda bomba olursa eğer bu alete dikkat edin derim bu ülkede. bu aletleri de resmi olarak tanımadıkları hatta ülkede resmi temsilciliği bile bulunmayan israilden alan bir yönetimi var bu ülkenin.

enteresan bir dilleri dilleri var ayrıca. fransızca desen değil, arapça desen değil, derce desen değil. hepsini ortaya karışık konuşuyorlar. ama aksanlı ve çok düzgün bir fransızca ile konuşan birisi ile karşılaştıkları anda, o aylık 200-300 dolara çalışıp her tarafı ile ortama hava basan polisler bile el pençe divan duruyorlar neredeyse, saygı da kusur etmiyorlar. ama eğitim almadan orada durarak ne fransızca ne arapça öğrenmek pek mümkün değil.

kuskus denilen milli bir yemekleri ve sahra çayı adı verilen naneli çayları meşhur. kuskus denenebilir, naneli çayı mutlaka deneyin diyebilirim. çayın bulanık görüntüsü sizi ürkütmesin, bazı seyyar satıcılarda bile hakikaten müthiş lezzetli çay içebilirsiniz.

halkı türkleri çok seviyor genel olarak bu gidecek olanlar için bir artı. hele kıvanç tatlıtuğ ki kendisini muhannet gibi bir isimle tanımakta cezayirli arkadaşlar, sanırım gümüş dizisinin orada yayınlanan çevirisinde ki adı buymuş, havaalanından ülkeye girse daha çıkamadan parçalarlar sanırım. kenan imirzalıoğlu ve kıvanç çok revaçta burada. ezel, aşk-ı memnu, kurtlar vadisi cd'lerini korsan cd tezgahlarında görebilirsiniz. kızları çalışmaya giden türk erkeklerine aşıklar, malum ya bu sebepten delikanlılar türklere inceden kuruluyorlar. kafelerde türkçe konuştuğunuzu duyan bir cezayirli bayan gelip sizinle tanışmak isteyebilir. bu gayet normal cezayirliler için.

ekonomik açıdan ise tam bir ayrım söz konusu. ülkede rüşvetle çözemeyeceğiniz iş yok gibi. daha ülkeye girerken açık açık rüşvet isteyen polisleri var havaalanında. gelirleri petrol ve doğalgaz sayesinde güçlü. bütçe açıkları falan yok. paraya ihtiyaçları da yok. petrol rezervleri olmasına rağmen, kodaman devletlerin istediği kurallar çerçevesinde bunu kullandıkları için maddi sıkıntısı yok devletin. işsizlik var ama dert eden bir halk söz konusu değil. hatta işsizliği değil hiçbirşeyi dert eden bir halk söz konusu değil burada. varsa yoksa futbol, messi, fransa. sıcakkanlılar ama kaygısızlar. polisler 200-300 dolar para kazanıyor aylık; bir kilo üzüm 4-6, fanila 5, orta kalite takım elbise 120 dolar mesela. ekonomi geçmişi olanlar gini katsayısını bilir, burada gini katsayısı 1e çok ama çok yakın tahmin ediyorum. yani gelir adaletsizliği çok fazla, aradaki makas o kadar açık ki türkiye'de ki gelir adaletsizliği tırnak makası gibi kalır. ülkede bir ticaret yapanlar var bir de maaşlı çalışanlar. aylık 350 dolara kalifiye dil bilen vasıflı eleman çalışıyor bu ülkede. ve iyi para sayılıyor. normal çalışanlar 220 dolar gibi bir gelire sahipler ki bu para ile nasıl geçindiklerini çözmeye benim matematiğim yetmedi. tüm bunlara rağmem ticaret yapmak çok bakir ve aç bir pazar. 3-4 yıllık bir süreçte bu ülkede çok büyük paralar kazanmak işten bile değil. hem de ufaktan başlayarak. türkiye de batıp orada milyon dolarlarla oynayan adamlarla dolu cezayir. zaten yapacağınız iş ne olursa olsun petrol ve doğalgaz gelirinden pay almaya çalışmak sonuçta.

neticede amaçsızca gidilip görülecek bir ülke durumu yok, turistik bir gezi planlamak akıllıca olmaz. ancak iş yapmak isteyenler için biçilmiş kaftan cezayir.

kızlar porno izler mi sorunsalı

wunderbar'ı * bilenleri var. hemde alman ablalar gibi söylüyorlar. *

türk polisi

yaklaşık iki saat kadar önce, araba ile devriye atanlarının yanlarından geçip gitmekteyken çek sağa diye objectvedam ve kuzenini durdurup, "bizim önümüzde giderken yere nasıl bira kutusu atabilirsiniz" sorusunu soran, bira şişesi falan atmadık getir alkolmetreyi üflet istersen cevabını aldıktan sonra, gbt denilen sorgulamayı yapan arkasından aracın plakasını sorgulayan daha sonra üst baş aramasına kadar işi götürmek isteyen, bu sırada objectvedam'dan "numan abiye sorun isterseniz, benim alkol kullanmadığımı kendisi bilir zaten, isterseniz arayayım siz konuşun" lafını işitip arazi olan devlet memurlarıdır. numan bey ilçemiz kaymakamı olmaktadır bu arada. ilk başta aracı sağa çektiğinde büründükleri karakter ile vedalaşıp ayrılırken büründükleri karakter çok farklı idi nedense bu memurların.

bahsettiği yerde ise daha önceden atılmış bira kutusu durmaktaydı, sanırım üstünden geçtim ve bu memurlar benim attığımdan emin bi şekilde aracı sağa çektirip bu kadar işlemi sorgusuz sualsiz, konuşulan lafı dinlemeden yapmaktan çekinmediler.

ayrıca alkollü araç kullanan kimse yokken, araçta yolculuk eden (sağda oturan) aynı zamanda bira içen biri polisin önünde yere çöpünü attı diye bu kadar horozlanabiliyor demek ki bu memurlar. demem o ki bu adamların önünde yere çöp atınca ellerinden gelse içeri bile alacaklar. sonra polis sevilmiyor diye dizilerde polisi iyi göstermeye çalışan, reklam filmleri çeken, afiş bastıran, bi dünya masrafa yol açan pr çalışmaları yapar içişleri bakanlığı, ama heyhat, polis böyle oldukça daha çok küfür yer vatandaştan.

kalabalıkta yalnız olmak

(bkz: yurtdışında yaşamak)

kenan imirzalıoğlu

son bir haftadır yunanistanda yayınlanan bir çok tv dergisi zannettiğim yunanca yayınların kapağında resimleri görülmektedir. tanıştığımız her yunan türk olduğumuzu öğrenince ezel demeye başlıyor, ama söz konusu dergilerde selin demiratar ile birlikte fotoğrafları var. sanırım acı hayatda yayınlanıyor aynı zamanda ve önemli bir olay olacak bu hafta acı hayatın yunanistan yayınında. sözün özü, şu sıralarda yunanistanda çok popüler.

fakülte bitirmemiş insanın siyaset konuşması

"okumak cahilliği alır, eşeklik baki kalır" sözünün doğruluğunu akla getiren önermedir.

yunanistan

yaşanan ekonomik krizin sebebi makro ekonomik verilere bakalırsa aşırı borçlanmadır. ancak ekonomik verileri bir kenara bırakıp daha günlük gözlemlere dayanarak tespitler yapmak da burada oldukça basit. bu krizi sonuna kadar hak ediyorlar. bir haftalık atina izlenimlerimle şu kadarını söyleyebilirim ki adamlar çalışmıyorlar. hala antik yunanda ki gibi yan gelip yatalım, yiyelim, içelim, sevişelim, zevk-ü sefa sürelim, kafasında gibi geldiler bana.

haftanın belli günlerinde saat 3 te belli günlerinde saat 5 te dükkanlar kapanıyor, gece 3 falan değil öğlen 3. çalışmak pek bu adamların işi değil. zaten ekonomileri de turizme dayalı. bu da demek oluyor ki yabancı ülkelerden gelen turistlere elleri mahkum. bir sene turist gelmezse yan basarlar ki bu duruma el oğluna güvenmek denir bizde. adamlarda ağır sanayi falan zaten hak getire. üretim namına pek birşey yok. koskoca 4 katlı carrefour açılmış, pazar günü kapalı. herkesin boş olduğu market alışverişini yapacağı gün sen marketi kapalı tutarsan batmaya mahkumsundur. aslı varmıdır bilemiyorum ama emeklilik yaşının 50 civarı birşey olduğunu söyleyenler oldu. eğer bu da doğruysa zaten bir adam en fazla 25-30 sene çalışıyor demek olur. ekonomiye bu kadarlık bi katkı sağlar. zaten nüfusları 15-16 milyon kadar bu da borçları ödemek için en gerekli olan üretime sağlanan katkının oldukça az olması demektir.

bu tespitleri yapmak için makro ekonomiye çok hakim olmaya gerek yok. adam şehrin göbeğinde kiosk denilen büfelerden açmış öğlen saat 3 oldumu dükkanı kapatıyor. uzun lafın kısası bu adamların ekonomisi bu gidişle çok fazla dayanmaz. avrupa birliği falan da bu adamları üzerlerine yük olarak çok fazla tutmazlar.

türkiye nin diktatörlüğe gittiğini göremeyen kitle

aslında ülkenin nereye gittiğini görmek istemezler. diktatörlük bu kitle için yapan kişilerin eski mağduriyetleri dolayısıyla içselleşmiştir, kabul edilebilirdir, eskiden mağdur oldukları için dikte etmeleri mübahdır ve hatta karşıt olarak gördükleri insanlar için müstehaktır.

bu kitlenin yaşlıları ile konuştuğunuz zaman size 2. dünya savaşı zamanında yaşanan kıtlığı ve ismet inönüyü hatırlatacaktır. ezan türkçe olmuştu siz bilmezsiniz bunları diyecektir. ekmeğin karneye bağlandığı gibi küresel ekonomik daralmanın sonuçlarını inönüye yükleyecektir. şimdi dikte eden pozisyonunda bulunan hükümetin başı mitinglerde arada bir inönüye giydirince bu kitlenin gözünde kahraman olmaktadır. dolayısıyla kahramanına söz söyletmeyecek kahramanına dil uzattırmayacaktır. kahraman ne yaparsa en iyisini yapmaktadır.

bu kitlenin biraz daha orta yaşlı görülebilecek kesimi ise 28 şubat sürecini öne sürmektedirler. mağdur olan maşörtütedeyyin insanların bir temsilcisidir dikte edenler. başörtüsü yasakları gelmiş, eski hocaları iktidardan düşürülmüş, gazetelerinin yazarları gözaltına alınmıştı. bunları yapanlardan intikam alma hırsına bürünmüş beyinleri artık kendi kahramanlarının yaptığı herşeyi mübah görmeye başlayacaktı. onların hırsızıda iyiydi, ihale mafyasıda iyiydi. çünkü öteki dedikleri tüm yapılanları hakediyordu, hatta haketmeseler bile onların üzerinde baskı kurması gerekiyordu kendi kahramanının.

birde ülkenin nereye gittiğini görüp görmemezlikten gelen cemaatçi kesim vardır ki bunlar en çok üzerinde konuşulması gereken kitledir. şimdiki iktidarın mağduriyetlerini doğuran bir postmodern darbe sürecinde bülent eceviti desteklemiş ve faaliyetlerine rahat rahat devam edebilmiştir. şimdi ise ecevitin çizgisine edilmedik laf yapılmadık eziyet bırakmayan iktidarı desteklemektedir. oy satıcısıdır.

şimdi bu ilk sırada ki yaşlı kesim hala 50-60 sene önceki korkularını hortlatıp bak bunlar böyle yapmıştı diyen kahramanlarına çıkıp demiyor iyide bu dediğin 40'lı yıllara geliyor. o derenin üstünden çok sular aktı diye.

orta yaşlı kesim zaten ne olduğunu farketse bile alacağı ihaleler, hadi o kadar büyük olmasa bile çocuğunun ataması için oralı olmamaktadır.

cemaat ise malum zaten, zamanında sosyal demokrat çizgiden birini desteklerken neo-liberalizme bir dönüşü cemaat dışında sadece ertuğrul günay başarabildi herhalde.

yazarların aklını kurcalayan sorular

neden insanlar kendilerine yakın gördükleri politikacıların yaptığı çirkin işleri de sahiplenip içselleştiriyor. nedir bu sahiplenme güdüsü. nedendir bu benim hırsızım iyidir anlayışı. hırsızın hırsız olduğu, katilin katil olduğu tarafının önemli olmadığı neden görülmek istenmiyor.

izmirli kızlar

kordonda içerler, gülerler, tebessüm ederler, rahattırlar.

4b sözleşmeli personelin kadroya geçmesi

iktidarın 4b sözleşmeli personel ve ailelerinin oylarına verdiği ihale teklifidir.

adanalı kızlar

rosalinda marimar gibi dizilerin repliklerini taklit eden bir tanesi de buradadır.

[http://http://www.youtube.com/watch?v=W-r4D23lghw ]

bülent arınç

o değilde bu adam 2002 den önce zaman değil milli gazete okuyan cenahta yer alıyordu. gerçi necmettin erbakan gitse biz yine burdayız bir yere ayrılmayız falan demişti. valla bu adamın çıkar ilişkileri değişsin 5-10 sene sonra cumhuriyet okuyun bile der. birde hala bunun söylediklerinden haz alan alkış tutan adamlar var.

hepar lı postuna bürünen akp li

şartlar öyle davranmasını gerektiriyorsa, partisi karlı çıkacaksa normal akp'lidir. adamların tek olayı konjonktüre göre hareket etmek. çizginin duruşun ideolojinin ne de olsa önemi yoktur.