bugün

entry'ler (230)

kadının olduğu yerde dedikodu vardır

Metrodayım. Arkamda üç tane erkek var. Birbirleriyle muhabbetteler. Biri diğerine "oğlum dün aradım, neden cevap vermedin, o kadar aradım lan." Diğeri " Evet harbiden ben de aradım cevap vermedin" Cevap vermeyen: " Abi içerdeydim. Telefon da içerde olunca bakamadım valla." Cevap vermeyen bir durak sonra iner. iki erkek konuşmaya başlar:" Oğlum bu bilerek yapıyor, artist bu valla bilerek açmıyor, sevmiyorum bunu". O zamana kadar erkeklerin aralarında böyle konuşmaların geçmeyeceğini düşünürken, fikrim hızla değişti. Erkekler de fena halde yapıyor beyler.

lütfen gene yazın

(bkz: gene bekleriz)

ölmeden okunması gereken kitaplar

(bkz: kız kardeşim için)

ölüm

zamansızlıktan ibarettir. dünyada kalan için zamansızdır..gideni görmek acı dolu günlerdir. gözyaşlarıdır.. ölüm giden için nasıldır bilinmez. belki kurtuluş ve belki de zamansızlıktan başka bir şey değildir.. en çokta yaşayacaklarını planlamak çok acıtır canı.. beraber planlar vardır. ailece veya iki sevgili arasında.. veya kendi içindeki planlar.. hepsi burda kalır.. hepsi kalanların gözyaşlarında kalır.. tek teselli mutlaka bir gün buluşacak olmaktır.. orda mutlu olduğunu düşünmektir..

yalnızlık

dünyaya geldiğinde herkesle berabersindir.. herkes üzerine titrer.. büyürsün.. büyürsün.. büyüdükçe çevrendekilerde büyür.. sorunlarını sen çözmelisindir artık.. ne anneni ne babanı ne de abini çağırabilirsin.. arkadaşların vardır.. yüzlerce belki.. herbirinden bir çizik alırsın kalbine.. çizikler irili ufaklı olsa da yaradır neticede.. zaman geçer, artık kendine bir gelecek kurmalısındır.. okula gidersin, üniversite,iş.. hayatına birilerini sokarsın.. aşık olursun.. al bir darbede ondan.. sonsuzluk olacağına inanınırsın ama.. hüsran.. yaşlanırsın, çocuklarınla veya tek.. ölümler görürsün, zamansız.. ölümlerin hepsi zamansızdır ya zaten.. kapı her çaldığında gelecek sanmaktır ya ölüm.. yalnızlık nedir.. ölümün ta kendisidir.. ölüm, yalnızlaştırır insanı.. darbelerdir.. darbeler yalnızlığa iter insanı.. yalandır.. yalanlar yalnızlaştırır içini.. kalbindir.. kalbin yalnızsa, paylaşamazsın içindekileri..

türban takma yaşının 24 e çekilmesi

insanların belli bir baskı altındayken hayatlarının geri kalanını etkileyecek bir karar vermeleri elbetteki doğru değildir. dışarıdan bakıldığında bu karar belli bir beyin olgunluğuna gelindikten sonra bunun olması gerektiğini gösteren bir karardır. çünkü, dönüp ülkeye kuş bakışı bakıldığında aslında dıştan muhafakar görünüp içten en uçuk düşünceleri olanları görmek mümkündür. belki aile baskısıdır,belki koca zorlaması ve belki de içindeki günahlardan böyle kurtulabileceğini sanmaktandır.. belki de artık evlenmekten başka bir seçeneği kalmayan çaresiz ve küçük bir kız çocuğudur. peki ya inanıyorsa? gerçekten içsel bütünleşmeyle kapanmışsa? yanlış anlaşılmasın ne dindar kesimin düşüncelerini ne de küçük yaşta kızların kapanmasını savunmaktayım. sadece eğer gerçekten inanarak kapandıysa buna saygı duyulması gerektiğini düşünüyorum. fakat şu da bir gerçektir ki, ömrünü böyle geçirmeye karar vermek, yani kamusal alanda, üniversitede bunun gerektirdiği zorluklara göğüs gerecek olgunluğa erişmek, hangi olaylardan geçilirse geçilsin, belli bir beyin olgunluğu gerektirir.. ve bu da o küçücük ellerle, küçücük sıralarda henüz tüm karnesinin beş olmasından başka bir şey düşünmeyen miniklerden istenemeyecek kadar kritiktir. karar bundan ötürü dosdoğrudur.

piknikte öss testi çözen kız

aciz sistemin zavallı kölesi olan kızdır. belki buna zorunlu olduğundan belki de geriye kalan hiçbir şeyi düşünmek istemediğinden olmalıdır ki, ailesiyle birkaç kelime konuşmayı, kardeşiyle en güncelinden bir konu açıp tartışmayı veya açık havada kitap okuma seçeneğini bile geri çeviren bir tutum içindedir. buna sebep olan kızları veya erkekleri çalışmaya zorunlu kılmış bu sistem midir? veya pikniğe test kitabının götürülmemesi gerektiğini hatırlatmayan ebeveyn midir? belki de onlar kızın eline zorla tutuşturmuşlardır.. çünkü ertesi gün belkide aile dostlarıyla buluşacaklardır ve kızının onlarınkinden çok daha başarılı olduğunu yüzlerine haykırmak istiyorlardır.. tüm bunlar egoların birleşmesinin sonucu değil midir? nerden bakarsanız bakın, egolar insanı yönettikçe bu örnekler olağanüstü sayılmamaktadır. çünkü dışardan veya içten gelen egosal etkiler isteyerek veya istem dışı insana her şeyi yaptırmaya devam edecektir.

taş atan o çocuklar büyüyünce ne atacak

(bkz: ayakkabı)

hayatın anlamsız geldiği an

herkesin tebessüm ettiği bir anda gülememektir.

israil yok olacak diyen her ülkenin yok olması

"buna ancak gülünür" lafı sanırım buraya cuk diye oturucaktır. bu durumun sebebi israilin o mükemmel silahları ya da mükemmel stratejileri değil sadece ve sadece insanların bu hiddete ve hatta barbarlığa yeter artık durun diyememesidir. hatta durun dediğinde de aslında susturulmasıdır. bugüne kadar çoktan kökünün kurutulması gereken israil, neden hala silahların en güçlülerini alıp, en fazla insanı katletmesine rağmen madalya alacak duruma geliyor? ya da neden milyonlarca insanlık suçu işlemesine rağmen kafasına bir şaplak atılıp "hadi şimdi git oyunu düzgün oyna" dercesine, adeta bir çocuğu azarlar nitelikte geçiştiriliyor? bütün bunlar aslında bir sorunun arkasında düzgün ve dimdik duramadığımızdan olmuyormu? üç beş gün sözünü edip, sonra yine hiçbirşey olmamış gibi davranılmıyormu? "hep bana hep bana" politikası aslında bütün insanların içine işlemiyormu? israilin aslında tüm yaptığı yüz bulmak değilmi? belki de birgün, insanlar haksızlıkların, kan akıtmaların, saçma sapan ve bencilce hükümlerin önüne geçmeyi ve hatta bir dur demeyi becerebilirse işte o zaman israilin "öl" dediği ülke durduğu yerden şahlanır ve bir çifteyle yerle bir eder.. ama işte diyorum ya "belki"...

fethullah gülen cemaati sol bir harekettir

(bkz: yok artık ali sami yen)

samanyolu tv

(bkz: giyinmek güzeldir)

yaran gazete manşetleri

(bkz: çatır çatır seviştiler)

eski sevgiliyi hatırlatan şeyler

yeni ayrıldıysan çevrendeki herşey. ama biraz zaman biraz da kendi içselliğin yüreğinin ateşini suladığındaysa sadece fotoğraflar.

erkeklerin hoşlanma belirtileri

elini saçlarına götürüp saçlarını karıştırır gibi yapmak ve bu sırada yüzüne çarpık bir gülümseme oturtup yandan yandan bakarak "nelerden hoşlanırsın" tarzında bir muhabbet açmak.

tsk nın gücünü bilmeyen embesiller

evet bu günümüz sorunu arasında yer almakta aslında. bu ülke insanlarının,bir zamanlar ordusundan güç alarak, donanımlısı donanımsızı, silahlısı silahsızı herkesin yüreğini ortaya koyduğu zamanları nasıl bir kenara itip, teknolojinin esiri olmuş milli duygudan yoksun o ölümcül silahları nasıl tercih ettiklerini anlamak çok güç. bu çokta gülünç aslında. milli bilinçtir bunun karşılığı. ne dinsel açıdan bir karşılık aranmalıdır ne de dinden koparılmalıdır. sadece dışarıda açık ve seçik duran gerçeklere algılar kapatılmamalıdır hepsi bu.

nihat doğan ın akp ye oy vermeyen şerefsizdir sözü

(bkz: nihat doğan felsefesi)

uludağ sözlük teki kızların çok çirkin olmaları

"bakınız ben" diyerek bu başlığa atlamak biraz çirkince. ancak şu bir gerçektir vesselam "çirkin kadın yoktur, bakımsızı vardır." saygılar.

nutuk un atatürk tarafından yazıldığını sanan kişi

şimdi aslında inönü' de yaptığı işler açısından takdire şayan olsa da kendi parasını bastırmış ve çeşitli hırsları olan bir adamdı. bu kitabı inönü aşığı bir adam da yazmış olabilir. bir fikri sabitlemek için karşıt fikirleri olan bir yapıt daha okunmalıdır.(tabi bu en az sayıda) nutuk okunduğunda da görüleceği gibi bu kitabın atatürk'ten başka o dönemde kimse tarafından yazılamayacağı görülür. müthiş bir vatan sevgisidir her satırında okunan. müthiş bir aşktır bu. kelimeler o günkü orjinalliğini koruyamamış olabilir ancak bu yazan kişinin de yazılış amacını da değiştirmez. sonuç olarak bu kadar tartışılan bu adam, "vatan" kavramını kazımış beyinlere. tartışılan bu adam "millet" kavramını yerleştirmiş her bir yüreğe. kimsenin ne dinine ne de ırkına laf uzatmış. "ne mutlu türküm diyene" demiş sadece. bunun için yaşamış ve ölmüş. o da insanmış neticede. o kadar düşünüyormuş ki düşüncelerini durdurabilmek için içmiş belki de. ancak tüm bunlar tartışılmamalı elbette. saygı duyulmalı ve yaptıklarını takdir etmeli. işte hepsi bu...

onur yar

bir radyocudur. önceleri karmatürk ve daha sonraları pal fm de yer almıştır. her esprisi zekice olan ve radyoculuğa can katanlardandır.