bugün

entry'ler (12)

gecenin sözü

What a strange illusion it is to suppose that beauty is goodness.

gecenin şarkısı

http://youtu.be/AIIovpUQiro

çok şey yapmak istemek ama bir bok yapamamak

Çok şey yapmak istemek ama aynı zamanda hiçbir şey yapmak istememek de olabilir.

never meant to belong

en hüzünlü anime müziklerinde ilk 5 e girer. çok var gerçi, ama çok nadiri animeden bağımsız haliyle de insana farklı duygular yaşatabiliyor. bleach benim için güzel başlamış, ilerlemiş ama sonlara doğru gereksiz muhabbetlere sarmış bir animeydi, ve şuan bitirmemden o kadar zaman geçtikten sonra bile bu müziği dinlediğimde nasıl bir sahnede çaldığı aklıma dahi gelmeden hüzünlenebiliyorum. şaheser olmasının sebebi bu işte.
not: elbette bugün devamını çekseler yine köpeği olur her hafta bekleyerek izlerim Bleach'i.

sözlük yazarlarının itirafları

kendimi hiç akıllı biri olarak görmedim. bu insanlar benden neden bu kadar çok şey bekliyor anlayabilmiş değilim. küçüklüğümden beri hep çok zeki bir çocuk sanıldım, zeki ama tembel'e geçiş yaptığım zamanlar oldu sonradan hiperaktivite denildi ama işin aslı ben hiç çalışmayı sevmedim. benden bibok olmaz diyorum, kimse inanmıyor. koca adam oldum neredeyse, 3 üniversite bıraktım, istediğim saatte gittiğim bir işim var ondan bile sıkılıp bir süre beni aramayın diyorum ama hala herkesin gözünde nedense ben bilgili, kültürlü, zeki, geleceği parlak bir insanım. bilmiyorlar ki beni bıraksalar 5 yıl aralıksız uyurum. sorumluluk almamak için her şeyi yaparım, kimse benden bir şey istemesin diye ben de kimseden istemem. bıktım anasını satayım.

passing afternoon

ne zaman dinlesem, house gelir aklıma, amber gelir, wilson gelir. keşke devam etseydi dizi diyorum bazen, hayatımdan çok şey eksildi. koptum artık, bir çok defa izledim; tekrar izlemekten tek başıma keyif alamayacak kadar iyi hatırlıyorum her sahnesini. keşke biri çıksa, hadi house izleyelim dese; otursam onunla 1 ay bilgisayar başında tüm diziyi izlesek.

anime önerileri

fullmetal alchemist brotherhood
code geass
rurouni kenshin(tsuiokuhen adlı 4 bölümlük ova öne çıkıyor ama seriden bağımsız bir anlamı olmadığını düşündüğüm için genel olarak ele alabilirsiniz)
neon genesis evangelion
berserk(anime yarım, konu açıkta kalıyor ve devamı için mangayı okumanız gerekiyor ama bu hali bile çok iyi olduğu için ekledim.) trigun
hellsing ultimate
psycho-pass
samurai champloo
zankyou no terror
ghost in the shell
ergo proxy
fooly cooly(flcl)
tengen toppa gurren-lagann
gungrave
katanagatari
zetsuen no tempest
great teacher onizuka
hunter x hunter (2011)
darker than black
black lagoon
Naruto
Bleach
Death Note

trance müzik

günümüzde artık popülerleşmiş isimlerin (tiesto, armin vs...) eski yaptıkları müzikleri unutup, para kazanma amaçlı ve herkesin dansetmesi için konserlerde daha techno müzikler yapmasıyla kirlenmiş müziktir. hala kendilerini trance prodüktörü veya dj olarak görüyor olmaları da ilginçtir. hala gerçekten bu müziğin ruhuna uygun bir şeyler üretmeye çalışan isimler yahut, popüler tavırlarını bozmamak için farklı aliaslarla remixler yapan djler de yok değildir yinede artık eskisi kadar dinlenmeye değer trance parçası piyasaya sürülmemektedir. müziğin kendisi başlı başına bir yolculuk gibidir. içinde farklı sub-genre'leri bulunsada temelde en yüksek dakika başına vuruş bulunduran müziktir (bkz: beat per minute). yinede bakmayın en çok ve en hızlı nota barındıran müzik olduğuna, kesinlikle dans müziği değildir kendisi. ona uydurulacak bir ritim de yoktur zaten. kaliteli bir müzik seti veya aynı şekilde kaliteli bir kulaklıkla dinlenilirse müziğin öğeleri çok daha iyi anlaşılır. aynı şekilde internetten indirilen 5mb lık mp3ler halinde indirirseniz de parçayı anlamak pek mümkün olmayacaktır. aşağı yukarı her parça en az 5,6 dakika olduğundan, bazıları 11-12 dakikaya kadar çıkabildiğinden tek müzik trance müziği parçasını 20-30 mb arasındaki bir mp3 kalitesiyle 320kb la dinlerseniz asıl zevkine erişebilirsiniz. pek fazla dinleyeni de yoktur aslında bu müziğin, bir zamanlar goa trance sub-genre'si sayesinde özellikle ravelerde popülerleşmiş olsa da hiçbir zaman diğer müzik türleri kadar tutkunu olmamış ve olmayacaktır. lakin tutkunu olan da başka bir müzik türünden hiçbir zaman trance dinlerkenki tadı alamaz. dinlerken tüylerinizi diken diken edecek melodiler bulabilirsiniz bir çok özgün parçada. bir de bu müziğin kendine özgü bir öğesi vardır. (bkz: breakdown) trance müziğin en önemli yeridir. bir parçada tüm melodilerin toplandığı, duygunun yüklendiği yer burasıdır genelde. parçanın bu bölümüne gelene kadar önceki bölüm, breakdown a hazırlık olarak sayılır zaten. sonrası ise patlama noktası olarak tasfir edebileceğimiz, bpm in doruk noktasına çıktığı anla başlar ve yavaş yavaş biter. temelinde her elektronik müzik gibi elbette bass vardır. ama bu müziği, sadece bass ve birkaç ritim içeren diğer elektronik genreleriyle (bkz: House) (bkz: techno) karıştırmayınız.

makyaj yapmayan kız

doğal haliyle, güzel veya tatlı bulunmayacak yüz detaylarının, makyajla pürüzsüzleştirilmesinden hoşlanmıyordur. yakışan makyajlar yok değil elbet hiç yapmıyor veya yapmayacak değildir, tabi zamana ve yere göre karar veriyordur buna ama bokunu çıkaran o kadar çok kız görüyordur etrafında buyüzden mümkün olduğunca yapmamaya çalışıyordur.
makyajsız evden çıkmayan kızlar var mesela, güne başlarken makyaj yapanlar vs. maske gibi bir şey bu bence. bundan bağımsız varolamıyorsa bir kadın zaten hiç kendi olmamıştır. Bu yüzden makyajsız dolaşan kızları daha çok beğeniyor ve saygı duyuyorum. bırakın kusurlarınız ortaya çıksın. insana öznellik/kendilik katan şey onlardır, ufak detaylar, farklılıklar, izler, asimetriler... ben bunları görmek ve incelemek isterim mesela. ve de o yüzü sabah kalktığımda görmek isteyeceksem bu kusurları farkedip beğenerek olsun isterim. makyajsız bir kadın hoşuma gitmiyorsa zaten makyajlı hali de gereksizdir.

çirkin olmak

insanın dış görünüşünün iki ayrı estetik şekli olduğunu düşünüyorum. biri, genlerimiz sayesinde belirleyici unsurlara dayanmış güzellik algısı, diğeri ise zamanla oluşturduğumuz benliğimizin güzellik algısı. bir insan genellemeye göre çirkin olabilir; herkesin düzgün ve gür saçları, çıkık elmacık kemikleri, doğuştan atletik vücudu veya dolgun göğüs ve kalçaları olmayabilir. bu konuda yapılabilecek pek bir şey yok aslında, çok çalışıp spor yapabilir, estetik ameliyatlarla simetrik olmayan yerlerinizi düzeltebilirsiniz vs. ama ne kadar doğal görünür bilemem. ben de mesela genellemeye göre fazlasıyla çirkin bir insanım. ama diğer açıdan; insanların kişilikleriyle beraber oluşan güzellik algısına göre(ki bu güzellik anlayışının oluşumunda insanın kendi annesine ve babasına bakış açısının rolü de büyüktür) kimse herkese göre çirkin olamaz. şimdi benliğimiz için güzellik algısını neye göre nasıl oluşturduğumuz konusunun genel ve net cevapları yok, tartışmaya da açıktır oyüzden o konuyu atlayalım. Hal böyle olunca sizi güzel/yakışıklı bulan, diğerleri gibi çirkin olarak görmeyen birilerinin elbet var olacağını(henüz karşınıza çıkmamış da olabilir tabi) söylemek gerek. Sonuç olarak hepimiz kusurluyuz, en kusursuz görünenimiz bile gerek reklamlara dayalı güzellik algısı yüzünden gerek iç unsurları yüzünden kendini çirkin hissediyordur zaten. Fiziksel olarak kusursuz görünen bir çok insanın, sırf bu yönü yüzünden; insanların onunla sadece dış görünüşü için ilgilenmesi yüzünden içsel kusurları oluşmakta. Bu durumda genelde bir güzellik algısına dayanmak, ister iç ister dış fazla anlamsız kalıyor. önemli olan birine baktığında kusurlarını beğenebilmek. kusursuz bir kadın veya erkek yüzünü beğenmecek insan yoktur sanırım, vücut güzelliği de çoğunlukla hareketli olmaya, spor yapmaya dayalı şeyler. ama insan olmak demek, bireysel olmak demektir. kendimize ait, herkes gibi olmayan şeylere(beğeni, zevk, tutum, anlayış vs.) sahip olmalıyız ki, aynı cinsten herhangi bir hayvan türünün topluluğundan bir farkımız olsun.

apocalypse now

Filmi beğenen vardır, beğenmeyen vardır, uzun bulan vardır, bulmayan vardır ama bu film kült bir filmdir, bunun tartışması olmaz. Peki bu film neden kült bir filmdir biliyor musunuz? seyir keyfi verdiğinden, süper replikleri olduğundan, karakterler çığır açtığından ya da senaryosu çok özgün olduğundan falan değil. Neden bu kadar ağır ileryen ve uzun bir film sizce bu? izleyicinin sinirlerini bozması, germesi, insanı kendi bilinçaltına yönlendirmesi için. film anında, filmin etkisi bir uyuşturucu misali yavaş yavaş izleyicinin zihniine zerk edilsin diye. müzikler, sahnelerin ağırlığı; oyunculuklar hepsi bunun üzerine kurulu. ilginç olan aslında konusu da diğer vietnam filmlerinden farklı, savaşın çoktan kaybedildiğini herkes biliyor; baş karakter bunu biliyor ama ona verilen görevi yani amerikalı askeri öldürme görevini yinede alıyor. görevin başarısı bir şey değiştireceğinden mi? zaten tüm o yol boyunca da bunu sorguluyor kendi içinde, karşısındaki karakter ise bambaşka zaten, bir tanrı dikiliyor karşınıza. nasıl diyorsunuz, neden diyorsunuz; filmdekiler de diyor zaten. anlamaya çalışıyorlar ama korkuyorlar. film de zaten korku üzerine, çılgınlık üzerine. tüm bu savaşın çılgınlığı, saçmalığı ve insanlar üzerinde yarattığı o geri döndürülemez korku üzerine. Saykodelik bir filmdir bu, pek anlaşılamamıştır sadece o kadar.

nineteen eighty four

ülkemizdeki sol kesimin, ergen devrimcilerin hatta marksistim diye geçinenlerin; "ya o komunizm eleştirisi yapıyor, amerikan destekli propaganda kitabı" olarak tanımlama gafletine düştükleri muazzam eser. 1984 bir felsefi eser, distopya olmanın yanında rahatsız edici bir romandır. karakterlerin ya da en gözümüze sokulan karakterin; eserin dünyasında olup biteni bizlere gelecekten korkmamıza sebep olacak kadar derinlemesine hissettirmesi, orwell'in muhakkak ki sadece bir fikir adamı değil aynı zamanda muhteşem bir yazar olduğunu gösterir. öyle bir dünyadır ki, tüm insanoğlunun eleştirisini görürsünüz orada. sadece bir rejime bağlı kalmadan, her rejimin, tüm hiyerarşilerin ve onu elinde tutan insanların eleştirisini yapar 1984. hükmetme arzusunu, insanların gözünde devrimci, kahraman gibi görünen kişilerin; dünyayı daha iyi hale getirmesi gereken ideolojilerini ve bu ideolojilerin bile yozlaşmaya ne kadar yatkın(hatta mahkum) olduğunu anlatır. insanların ilizyonlarını, gerçeğin nasıl tanımlandığını; tarih denilen şeyin hükümdarlar tarafından yaratılmış bir masal olduğunu çok rahatsız edici bir şekilde gösterir size, bitirdikten sonra inanı şaşkına çevirir. okuyun, okutun.