bugün

entry'ler (540)

mystiko

bir senedir sözlüğe üye olup 2-3 aydır özellikle gece yarıları sözlükle haşır neşir olan, yediği onlarca hakaret karşısında sadece hakaretlerin silinmesiyle yetinen fakat provokasyon yaptığı gerekçesiyle 1 hafta önce sabaha karşı 3 sularında çaylak yapılan, gerekçeyi ancak 2 gün sonra öğrenebilen ve "hiç bir yazım silinmedi, hangi yazılarım provakasyon içeriyor" sorusuna "zaten silinseydi çok daha fazla ceza alırdınız" gibi geçiştirme bir cevap alan, hali hazırda yönetimden memnun olmasa da karşılaştığı bu akla ziyan yaptırım sonucu iyice hevesi kaçan ve sözlükten soğuyan, yapılanı kabullenerek devam etmek ilerde yapılacakları da kabullenmek anlamına geleceği için üyeliğini sildirmeyi düşünen fakat sözlük kurallarında sisteme giriş yapmak ve ya entry girmek gibi şartların bulunmadığını öğrendikten sonra üyeliğini sildirmeden sadece fiilen sözlükten ayrılma kararı alan yazar.

gün olur devran dönerse tekrar görüşmek dileğiyle. sürç-i lisan ettiysek affola...

entry ve nick uyumu

hz. aişe'nin buna örnek gösterilmesi son derece yalnıştır. çünkü hz. aişe cebrail tarafından peygamberimize "dünya ve ahirette zevcendir." buyurmuşlardı.
(#10472385) (he tamam, 11.01.2011 22:27)

kadınlar şeytan mıdır sorunsalı

(bkz: bir kadını anlamak)

mehdi ve şakirtleri

(bkz: kuran da mehdi yoktur)

tatlı su ile tuzlu suyun karışmaması

(bkz: kuran da geçen suların karışmama meselesi)

cehenneme gidenin söyleyeceği ilk sözler

- (iç ses) dediği kadar varmış anasını satıyım!
- ya aga önce bi ısınsaydık, olmaz ama böyle birdenbire!
+ korkma içerde ısınırsın.

salamasyon

(bkz: sallamasyon)

ateistleri cayır cayır yanarken izlemek istiyorum

(bkz: yaratıcısına bak kulunu al)

mehdi

(bkz: kuran da mehdi yoktur)

7 satanistin toplanıp kurbanda kaplan kesmesi

(bkz: gülme yaşanmış olay bu)

aref ghafouri

yaptığı gösteriyle gündeme oturan, baştacı edilen, yetenekli fakat daha yolun başında olan eleman. yeteneğinin hakkını vermek lazım ama bu kadar abartmamak lazım.

(bkz: aref ghafouri nin abartılması)

kanuni eleştirilerine halit ergenç in açıklamaları

yerinde açıklamalardır.

(bkz: muhteşem yüzyıl gerginliği)

nowhereman

zekasının hakkını veren bir yazar.

her gelene veriyor musun

hadi ona gaf diyelim de gülüşmeler bittikten sonra tan'ın gaftan yola çıkarak verdiği anektod daha bir enteresan, muhabbetin dozunu kaçırmış gibi geldi bana.
"iki sene öncesinde bir röportajda bana sorulan soru, 'tan, yıldızlar kime kayar?'."

http://www.youtube.com/watch?v=zbHcybjGRlE

aşkın pençesi

kendi pençelerimizdir.

sözlük yazarlarının hayat üzerine tavsiyeleri

"aslında tavsiye vermeye değecek bir şey değil."

doğa üstü güç hastalığımız

aslında tanıma başlık koymakta zorlandım ama sanırım en yakını bu olur. insanlar olarak doğa üstü güçlere, mucizelere pek bi meraklıyız. meraklı olmakta sorun yok ama gördüğümüz yerde bunları putlaştırmaya çalışıyoruz. istiyoruz ki bunlar irdelenmesin, sorgulanmasın, aman eleştirilmesin, aman toz kondurulmasın, aman kusursuz olsunlar, aman kimseler tarafından anlaşılmasınlar, vs.

olayın derinine inersek kanımca bu merak olayı insanın acizliğinden kaynaklanıyor. acizlikten kastım insanların bilimde çok ilerlemesine rağmen kilit noktalarda hala soru işaretlerinin bulunması ve aslında hayati sorularına cevap bulamaması. cevabını veremediğimiz bu sorular karşında korkuya kapılıyoruz ve içten içe biri çıksın da bize bu cevapları versin isteğiyle yanıp tutuşuyoruz. biri çıksın ve herşeye meydan okusun, hayata meydan okusun, maddeye meydan okusun, bütün sorularımıza cevap verebilecek güçte olsun. sanırım bir yaratıcıya inanma ihtiyacı ve dinlere bağlanma eğilimi de tam olarak bununla alakalı. bu noktada hiç bir sorun yok. altını çizerek tekrar söylemek istiyorum, bu bir içgüdü meselesi ve herhangi bir tehlikesi yok.

lakin tehlikeli olan bir durum var ki o da kendisinde doğa üstü bir güç cevheri gördüğümüz her varlığı sorgu sual etmeden abartmaya, yüceltmeye, putlaştırmaya çalışıyoruz. hele ki bizim gibi bu güce inanan insanların sayısı çok ise, yandı gülüm keten helvası. artık bu konuda ne bir eleştiriye, ne bir karşı görüşe, ne de bir fikre saygı duymayız. bu konuda negatif tek bir kelime dahi duymak istemeyiz. hatta eleştiri getirenlere karşı önyargılar oluşturur, nefret besler ve bu kişileri düşman belleriz. aynı inanca sahip olanlar olarak kutuplaşır inandığımız gücün önünde bir duvar olur çıkarız. bu davranışımızın nedenine gelirsek, basit olarak bilgi eksikliğimizdir kanaatimce. yeterli bilgiye sahip değiliz. o kadar eksiğiz ki beynimizi nasıl kullanacağımızı yani nasıl düşüneceğimizi bile bilmiyoruz. insanoğlu bu kadar ileri gitmişken neden bu haldeyiz peki. sanırım bilimde gelinen noktalar bakımından tam bir dağılım eşitsizliği sözkonusu bireyler açısından. dünya nufusunun çok az bir kısmı, kalan kısmın çok çok ilerisinde bilgi bakımından. çözüm tabi ki tek kelimeyle eğitim. biraz derininde aileden başlayan eğitim. biraz daha derinin de ailenin de iyi eğitim verebilecek sevide bilgiye sahip olması. biraz daha derinin de ilerde ebeveyn olacak kişinin eğitime zaman ve kafa ayırabilecek standartlarda yaşaması ve gerekli bilgiyi alması.

elimizdeki şartları göz önünde bulundurarak bu soruna bir çare arayacak olursak, çözüm zor gibi gözükse de, gittikçe çığa dönüşecek bir kartopunu doru yönde ve ivmede atmak kadar basittir aslında. tek yapmamız gereken, ileride ebeveyn olacak kişileri, çocuklarına iyi eğitim verebilecek seviyede bilgi ve yaşam standartına sahip olmaları gerektiği konusunda eğitmek ve bu fikre sahip çıkacak eğitim seviyesine çekmektir. yani ilerde anne-baba olacak kişiler, ebeveyn olmanın sorumluluğunu kavrayacak ve yeterli olmadığı takdirde yapacağı çocuğa kötülük edeceğini bilecek seviyede eğitilmelidir. eğer bu kişiler bu fikrin arkasında durarak hareket eder ve anne-baba olabilecek seviyeye gelmeden çocuk yapmayı reddelerse, küçük kartoplarıyla başlayan bu oluşum bir kaç nesil sonra karşı konulamaz çığlar haline gelir ve kendisini engellemeye çalışan düşünceleri de içine katarak bizi kurtarır. bu kadar kolay mı peki? tabi ki değil, çünkü arazi buna hiç uygun değil. hem kartopunu çığa dönüştürecek eğimde değil, hem de kartopunun büyüyemeden yok olmasına sebep olacak engellerle dolu. en büyük engel ise dağın tepesine çok yakın bir noktada çin seddi gibi yükselen din duvarı. çözüm aradığımız sorun öyle bir sorun ki, bu sorunun yarattığı sonuçlar, bu sorunu çözme yollarını tıkamış vaziyette. bilgisayarıza, anti-virüs programı yüklemenize engel olan bir virüsün bulaştığını düşünün. tek farkı, bilgisaraylara format atılabiliyorken, bu virüse bulaşmış insana format atılamaması ve üstüne üstlük kendini kopyalarayak bire üç oranında çoğalması. yani olayımız kartopuna hendek atlatmaktan çok çok çok daha zor beyler.

bakın bu üç oldu, bi yerden başlıyorum alakasız yerlere gidiyorum, bu sefer bi votka yollayın bakalım. hava buz kesti içimiz ısınsın bari. bakınız sözlükte ikram uygulaması demiycem korkma, sıkıldım artık. hadi kal sağlıcakla,

aref ghafouri nin abartılması

yetenek sizsiniz'de yaptığı illüzyon gösterisiyle gündeme oturan odtü'lü elemanın, dibi düşen izleyiciler tarafından neredeyse peygamber ilan edilmesi.

bu arkadaşımız katıldığı programın seviyesine göre iyi bir gösteri çıkarmıştır ve ilizyon konusunda yeneteklidir fakat bu kadar büyütülecek yetenekte değildir ve yaptığı numaralar o kadar da iyi değildir. amacım bok atmak değil ama bu kadar abartıldığını görünce şaşırdım ve yazmadan edemedim. ayrıca sadece tv'de zaplarken elinde kaşık gördüğüm için takılı kaldım ve sonradan tekrarını izlemedim. yaptığı numaralara gelirsek,

kaşık bükme olayında seçime zorlama durumu var youtube'dan kaşık bükme derslerine ulaşabilirsiniz, oldukça bilinen bir
numaradır.

brad pit numarası zaten bariz bir el çabukluğu, şaşılacak hiç bir şey yok.

19 bilmem kaçlı numarasında eleman zaten numarayı yaparken kendini ele verdi, daha sayıları yazdırırken kamera yaklaşınca eliyle kameranın sayıları çekmesini engelledi. üç kişi tarafından yazılan sayılarla, toplanan sayıları el çabukluğu ile değiştirdi. ayrıca bu numarada ince bir detay yakaladım, yanılmıyorsam eleman matematiği kuvvetli birisini sordu sayıları toplamak için, bunun amacı matematiği kuvvetli olanı üçlü grupta bırakmamak ve olası bir akıldan toplama ihtimalini aza indirmek olmalı. üstünde düşünmedim ama sayıların dört basamaklı olmasının da mantıklı bir açıklaması vardır.

son olarak, sözlüklerde okuduğum kadarıyla en şaşırtan numarası maça kızlı numarasıymış. eleman farklı bir yöntem denemiş olabilir ama ben böyle bir numara yapacak olsam işi çok kolay çözerdim. bir deste kağıdın her kağıdının arkasına belli bir düzenle ters yüzleri yapıştırılmış bir deste daha kağıt düşünün. ters duran alttaki kağıtlar hafif bir güçle yapıştırıldığı veya iliştirildiği üstteki kağıttan ayrılabiliyor ve yukardan bakınca destenin içinde ters çevrilmiş bir kağıt gibi gözükebiliyor. belli bir düzenle yerleştirildikleri için size söylenen seçeneğe göre üsteki kağıdın bilgisinden nerede olduğunu bularak kolayca çıkartabilirsiniz. ya söylenen kağıt üsteki kağıtlarda da çıkarsa demeyin, bu desteyi sizden istenen seçeneğe göre çift taraflı kullanarak ve önceden iyi bir şekilde düzenleyerek, seçilen kağıdı fazla kağıt açmadan yakalabilir ve bu ihtimali ortadan kaldırabilirsiniz. yanlış hatırlamıyorsam zaten eleman kağıtları ağır ağır itinayla açtı ve söylenen kağıt hemen hemen başlarda çıktı. belki de bu kadar ince düşünmedi ve belli bir düzene sokmadı. sadece kağıtların sırasını biliyordu ve üstteki maça kızını açmadan geçti.

kısacası eleman yetenekli ama bu kadar abartılmaması gerekir. yarışma jurisinin ve seyircilerin fazla tepki vermesi tv başındaki izleyicileri de yanılttı diye düşünüyorum.

yine çok yazdık bi çay daha söyleyin bakalım.
(bkz: sözlükte ikram uygulaması)

edit : bazı kardeşlerime burdan çok içten bir yuh çekmek istiyorum. yazıyı okumadan başlığa göre ne de güzel altını dolduyorsunuz. ulan orda kocaman harflerle amacım bok atmak değil, adam yetenekli ama o kadar da değil demişim. hala biri diyor niye bok atıyon, biri diyor madem abartma diyosun neden o kadar yazıyosun. be aklına şaştığım adamda bi şeyler gördük ki bu kadar yazdık, yetenekli ama daha kırk fırın ekmek yemesi lazım. tabiki ben bu adamın yaptığının onda birini yapamam, ama hayatında sadece sermet erkin izlemiş sen biraz araştırırsan dünyada bu dalda neler yapılabildiğini görürsün. gidin bi çay daha getirin şimdi, kalmadıysa yenisini koyun, koymadan önce de ne yapacağınızı biliyorsunuz herhalde.

eşcinsellere ibne diyen insanlar

iki kelime arasında anlam bakımından pek bir fark olmasa da tercihini halk arasında hakaret olarak kabul edilmiş olandan yana kullanarak niyetini belli eden insandır.

muhteşem yüzyıl gerginliği

televizyonda yayınlanmaya başlanan bir dizi için yaşanan saçma sapan kavga gürültü.

diziyle ilgili rtük'e 80.000'e yakın şikayet ulaşmış. bunların yarısından fazlasının daha dizinin ilk bölümü yayınlanmadan yapılmış olması, gerginliği yaratan grubun ne kadar önyargılı ve çıkarcı bir yaklaşıma sahip olduğunu belgeliyor. çoğunun gösterdikleri ana gerekçe ise, neymiş efendim kanuni'nin, osmanlı'nın tarihi saptırılıyormuş, insanlar yalnış bilgilendiriliyormuş. sanki adam tarih profesörü, sanki bu konuda bu diziden başka kaynak yok, sanki bunu izleyenlerin hepsi gerizekalı anasını satayım. eğer sen bu tarihi o kadar biliyorsan ve tarihin saptırıldığını düşünüyorsan ve bu diziyi izleyen insanlar, okumayan, araştırmayan, düşünmeyen, kendilerine verileni sorgulamadan alan ve sadece aldıklarıyla kanaat getiren insanlardır diyorsan, diziye bahane bulma suç dizide değil bu insanlarda kardeşim. ama sen bu değilsin ki, senin parmak bastığın nokta bu değil ki, senin cümlelerinin asıl anlamı şu: " ya ben şimdi kanuni, osmanlı filan pek anlamam ama, bunları bu halde görmek benim zoruma gidiyor, kendime yediremiyorum, öyle özgür düşünceyi filan da pek sevmem ben, ayrıca dini duruşum ve siyasi görüşüm açısından hakkında pek bi şey bilmeden de olsa bu tarihin tamamen arkasında durmalıyım. o yüzden bu konuları hiç açmayalım, açsak da benim işime geldiği gibi açalım, öyle fazla kafa bulandırmayalım."

bu, tepki verenlerin çoğunluğunun sıkıntısı. bir de bu tarihe, dolayısıyla kanuni'ye taparcasına inanan bir grup var ki bunlar üzerinde zaten konuşacak bir şey yok. çünkü bir olguyu sorgu sual etmeden taparcasına kabul eden bir insana, bu olgu hakkında laf anlatmak ütopik olmaktan öteye geçemez. bu adam inançlarının önüne öylesine kalın bir duvar çekmiştir ki duvarın arkasından avazın çıktığı kadar bağırsan sesin diğer tarafa ulaşmaz.

olayın asıl tartışılması gereken tarafına gelirsek, olay, televizyonun evlere izin almadan misafir olabilme durumudur. bu nedenle televizyon sektörü, sinema sektöründen farklı olarak bu özelliğinden kaynaklanan sebeplerle dikkatli olmak zorundadır. eğer televizyondaki bir yayın, bilinçli bir şekilde karşısına kanıt sunulabilecek seviyede amacından sapıyorsa, bunun karşında durmak en doğal hakkınızdır. şimdi adı geçen diziyi bu açıdan değerlendirelim:

a) dizi bir tarih belgeseli olduğunu iddaa etmediği gibi, bir tarih romanı olarak algılanılmasını istiyor.
b) dizinin hemen hemen tamamını izlememe rağmen dizide anlatılan döneme ait şahıslara subjektif bir yaklaşımla hakaret edildiği görmedim.
c) dizideki bazı noktaların hakaret olarak addedilmesi, kişilerin kendi tasarruflarında olup, anlatılan döneme ait detaylı bilgiye sahip olmasam da osmanlı saray yaşantısı hakkındaki genel bilgim, bana bu noktaların gerçeği bariz bir şekilde çarpıttığını söylemiyor.
d) yine izlediğim kadarıyla, dizide erotizme kaçacak kadar açık sahneler mevcut değil.

aslında bana göre bu dizinin önemli bir faydası var ve bu hissedildiği için bu kadar tepki alıyor bazı kesimler tarafından. birincisi, izlediği filmlerden, okuduğu ders kitaplarından ve etraftan duyduğu hikayelerden etkilenerek osmanlı tarihini gereğinden fazla yücelten insanlar, bu tarihi daha iyi öğrenme, bu tarihin kusurlarını görebilme hususunda tetiklenmiş olacak ve gerçekleştirirlerse bu tarihten daha iyi dersler çıkarabilecek duruma gelecekler. ikincisi, bu tarihi emellerine alet edip çıkarına göre kullananlar, bu tarih üzerinden prim yapmaya çalışanlar, karşılarında daha uyanık, daha bilgili, bakış açısı genişlemiş zihinler bulacaklar.

son olarak yazdığım kelimeler sadece bu diziyle alakalı olmayan genel bir değerlendirmedir. gündem maddesi bu olduğu için, bu dizi üzerinden örnekler verilmiştir. bahsi geçen yalnışlara düşenlere cevap olarak onların dini veya siyasi görüşlerini hedef alarak bok atarcasına cümleler sarfedenler, en az onlar kadar yanlış içindeler. zamanında mustafa filmiyle ilgili de aynı durumlar yaşanmıştı. o zaman da aynı yanlışa düşüp gereksiz tepki veren bir grup vardı ki, şu an bu diziye verilen tepkiye sidik yarıştırarak cevap vermeye çalışan grubun ta kendisidir.

eğer objektif davranılıyorsa, hataları kadar doğruları da gösteriliyorsa, sezarın hakkı sezara veriliyorsa ve hakaret sınırı geçilmiyorsa dünya üzerinde hakkında eleştiri yapılamacak bir olgu olmaması gerekir. bahsettiğim sınırlar dahilinde ele alınan bir dogma, örneğin islam veya çok önemli bir şahsiyet, örneğin muhammed veya atatürk dahi olsa bu dogmaya gönülden inanmış veya bu lidere sonuna kadar bağlı kişilerin bile en fazla yapabileceği, aynı yaklaşımla, aynı incelikte, nefret etmeden, hakaret etmeden eleştirmek ve en nihayetinde saygı göstermek olmalıdır.

açıkçası bu hataya düşmeye ilk kendimizde başlıyoruz, yanlışlarımız söylendiğinde, yaptıklarımız eleştirildiğinde, kusurlarımız gösterildiğinde bunu kabul edemiyoruz ve bir kılıf uydurmaya, örtpas etmeye çalışarak kendimizi kandırıyoruz. sonra sevdiklerimizde uygulamaya başlıyoruz bu davranışı, sevgilimize veya eşimize en kusursuz sıfatları yakıştırıyoruz, değer verdiğimiz kişilere karşı en güzel cümlelerimizi kuruyoruz.

sonuç, bütün konuştuklarımızı kaza kaza kaza en derinde yine bencillik çıkıyor karşımıza, yine kendi çıkarımız çıkıyor, egomuzla yüzleşiyoruz. bizim savaşımız ruhani bir savaş olmalı artık, birbirimizle savaşmayı bırakmalı ve elele verip kendimizle savaşmaya başlamalıyız. gerçekte ne olduğumuzu kabul ederek, gerçek anlamda sevmeye başlamalıyız kendimizi ki diğer insanları da gerçekten sevmeye vaktimiz kalsın.

nerden nereye geldik la, yaz yaz sonu gelmez bu hikayenin! yeter bu kadar, bi çay yollayın bakalım ağzımız kurudu.
(bkz: sözlükte ikram uygulaması)