bugün

Kuşku, kuruntu.
insanın bünyesine bir kere yerleşince gitmeyen, yüzsüz, pis bişeydir. önceleri 'acaba' şeklinde karşımıza çıkan bu ufak tetikçi; bir süre sonra insanı kendi kurgusuna inandıracak kadar güçlü bir karakterle karşımıza çıkar. * 'şüphe içinde şüphe' ile gelişimine devam eder ve şizofreni ile büsbütün yerleşir. **
do you love me http://www.youtube.com/wa...p;mode=related&search=
michael robotham in polisiye gerilim turundeki kitabi.
bu şüphe denen şey öyle bir nanedir ki insana iki dakka rahat huzur vermez, kaşın gözün ayrı oynar. sürekli bir paranoya, bir kıllanma modu. abartıldığı takdirde bu işin sonunun nereye varacağı da aşikar da işte fazla iplemiyor insanlar. ya da iplemiyor görünüyorlar. böyleyken böyle.
(bkz: disturbia)
paranoya. kendince yazmak, oynamak, kendi yazdığına kendin inanıp oynamak. hatta üzülmek.
Sigara akciğer kanseri yapar, diyorlar; yapmaz diyenler de var.

Ülser hayatı kısaltır, diyorlar; uzatır, diyenler de var.

Bütün mücadele para üzerinedir, diyorlar; gerçek mücadele düşünce üzerinedir, diyenler de var.

Kadınsız yaşamak işkencedir, diyorlar; kadınla yaşayanlardan kahrolanlar çoğunluktadır, diyenler de var.

Okumak fikri açar, diyorlar; okumak beyni sulandırır, diyenler de var.

Demokrasi en olumlu düzendir, diyorlar; demokrasi bir kandırmacadır, diyenler de var.

En büyük mutluluk dünyada olmaktır, diyorlar; en büyük mutluluk doğmamaktır, diyenler de var.

Aşk tabiatın insanoğluna en değerli hediyesidir, diyorlar; aşk bir hastalıktır, diyenler de var.

Medeniyet insanlığı yükseltir, diyorlar; medeniyet insanlığın felaketidir, diyenler de var.

Savaşlar tarihin süsüdür, diyorlar; savaşlar tarihin yüz karasıdır, diyenler de var.

Din dayanma gücünü artırır, diyorlar; din bir afyondur, diyenler de var.

Fazla seks sağlığı yıkar, diyorlar; sağlamlaştırır, diyenler de var.

Her olay belirli kurallar içinde cereyan eder, diyorlar; etmez, diyenler de var.

Kişilik düşünceyle doğar, diyorlar; kişilik idraklerle doğar, diyenler de var.

Matematik mantığın elbise giymiş şeklidir, diyorlar; matematik gerçeği yakalamaya engel olan bir fantezidir, diyenler de var.

Sanat yaratma duygusunun sonucudur, diyorlar; sanat ölmek korkusunun sonucudur, diyenler de var.

ifratla tefrit en bozuk ölçüdür, diyorlar; bütün ölçüler ifratlarla tefritlerden doğar, diyenler de var.

Doğru yalanı yok edecek, diyorlar; insan olgusunun en büyük doğrusu yalandır, diyenler de var.

Gelecek geçmişe dayanır, diyorlar; geçmiş, gelecek yoktur, yaşanan an vardır, diyenler de var.

Şiir duygunun düşünceye nefes aldırmasıdır, diyorlar; şiir budalalıktır, diyenler de var.

Merhamet büyüklüktür, diyorlar; merhametten maraz doğar, diyenler de var.

Ummadık taş baş yarar, diyorlar; ateş olsa cürmü kadar yer yakar, diyenler de var.

Can yakma güçlülüğün zaferidir, diyorlar; can yakma güçsüzlüğün zaferidir, diyenler de var.

incelik zor erişilen bir noktadır, diyorlar; incelik bir bozulmadır, diyenler de var.

Yaşamak anlamın kendisidir, diyorlar; yaşamak en büyük anlamsızlıktır, diyenler de var.

* * *

Gerçek nerede?

Bu soruya verilen cevaplar arasında Rıza Tevfik'in kızına yazdığı bir manzumede iki mısra var:

Hayat budur benim için hatta senin için de

Bir hakikat var mı derken bir hayale döneriz.

çetin altan
adı menekşe albümünden mükemmel bir adet levent yüksel parçasıdır. aşkın arsunan bestesi olup, dinleyen kişi içinde kaybolur parçanın.

sözleri de şöyledir;

hep aynı şey; seninle buluşmadan
ayrılığın korkusu sarar beni...
daha konuşmadan sözlerin yakar ya ta içimi
sevişirken sanki görür gibiyim gidişini...
seni tutmaya çalışırken
kayıp gidiyorsun ellerimden
sevgilim, nasıl durdurabilirim ki ben seni?
yaşadığım ne varsa yetersiz...
bildiklerimden şüpheliyim...
sevgilim, nasıl durdurabilirim ki ben seni?
denedim okuduklarımın hepsini...
sadece şarkılarım var benim...

aşkın arsunanın bir diğer mükemmel bestesi için ise;

(bkz: gözümün bebeği)
tarihsel süreçte şüphecilik, ilerisürülen düşüncelerin eskidiği ve yeni düşüncelerin henüz ortaya
çıkmadığı çağlarda belirmiştir. bu çağlardan ilki, yunan köleci toplumunun yozlaştığı ve çökmeye yüz tuttuğu
çağdır. bu yozlaşma ve çöküntü, yunan bilgicilerinin (sofistlerinin) şüpheciliğinde yansımıştır. thales'ten beri
ortaya atılan felsefesel açıklama denemelerinin çokluğu, doğal olarak eleştiriyi ve şüpheyi gerektirmiştir. bu çağa
antik aydınlanma çağı denir. antikçağ yunan bilgiciliğinin kurucusu protagoras , tarihsel süreçte ilk
şüphelenen düşünürdür. şöyle der: her şeyin ölçüsü insandır. her şey, bana nasıl görünürse benim için böyledir,
sana nasıl görünürse senin içinde öyledir. üşüyen için rüzgar soğuktur, üşümeyen için soğuk değildir. her şey için,
birbirine tümüyle karşıt iki söz söylenebilir. demek ki herkes için gerekli kesin ve saltık bir bilgi edinmek
olanaksızdır. bu göreci şüphecilik , protagoras'ın izleyicisi leontinoi'lı gorgias 'ta daha da ileri giderek yokçuluğa - (gbkz nihilizme) varmaktadır. gorgias şöyle diyor: hiçbir şey yoktur. varsa bile insan için kavranılmaz. kavranılsa bile öteki insanlara anlatılamaz. antikçağ yunan şüpheciliği, bu ilk bilgici döneminden sonra elis'li pyrrhon 'la okullaşıyor. bilgi sorununu dizgesel (sistematik) olarak ilk inceleyen şüpheci pyrrhon'dur. bu yüzden pyrrhon'a şüpheciliğin kurucusu denir.

büyük iskender'in ve aristoteles'in çağdaşı olan pyrrhon, akademia'yla peripatos (platon'la aristoteles) okulları
arasındaki karşıtlığı sezmekte gecikmemiştir, daha sonra da bu karşıtlığın stoa ve epikuros okullarında
derinleşmesini izlemiştir. bu gözlemleri, pyrhon'a, felsefe öğretilerine karşı güvensizliği ve bundan ötürü de
şüpheyi aşılamıştır. şöyle diyor: gerçekten güzel ya da çirkin olan hiçbir şey yoktur. herhangi bir şeyi güzel ya da
çirkin bulan insanın kişisel seçimidir. gerçek bir bilgi olmadığına göre, bilge kişi, her şeyde yargıdan kaçınmalıdır.
ruhsal rahatlık ancak böylesine bir ilgisizlik ya da duygusuzlukla sağlanabilir.
bu düşüncelerini sözlü dersleri ve yaşamıyla açıklayan pyrrhon'un öğretisi, yazılı olarak, izdaşı timon tarafından yayılmıştır. timon, ustasının öğretisini üç önermede formüle etmiştir:
1- nesnelerin gerçek yapısı kavranılmazdır
2- öyleyse nesnelere karşı tutumumuz yargıdan kaçınma olmalıdır,
3- ancak bu tutumladır ki ruhsal dinginlike kavuşabiliriz.

pironcular için gerçek mutluluk budur. görüldüğü gibi, yüzyıllarca sonra kant'ın öğretisinde biçimlenecek olan bilinemezcilik, antikçağ yunanlılarında şüphecilik biçiminde yansımaktadır. daha açık bir deyişle, antikçağ bilinemezciliği
şüpheciliktir.

duyan canlı varlıkların yapısı birbirinden farklıdır, aynı şey çeşitli hayvanlara
çeşitli biçim ve oranlarda görünür. insan yapısı da birbirinden farklıdır, her insanın başka duyu ve düşüncelere sahip
oluşu bunu ktanıtlamaktadır. aynı insandaki duyu organları da birbirinden farklıdır, göze hoş görünen buruna
tiksindirici bir koku verebilir. duyan kişinin içinde bulunduğu çeşitli durumlar ve koşullar da birbirinden farklıdır,
nesneler bize gençlikte ihtiyarlıktakinden başka görünür. eğitim de duyan kişileri farklılaştırmaktadır, bilgiliyle
bilgisiz aynı nesneyi aynı biçimde görmezler. nesnelerin içinde bulundukları durum ve koşullar da onları
farklılaştırır, uzakta giden bir gemiyi duruyor sanırız. nesnelerin nicelikleri ve nitelikleri onları kendi kendilerinden
farklılaştırmaktadır, keçiboynuzunun bütünü karadır ama, ondan ayrılan parçalar aktırlar. nesnelerin belli birtakım
nitelikleri görecedir, sağdan başka ve soldan başka görünürler. duyumlara karışan yabancı unsurlar da onları
farklılaştırır, nesneler su içindeyken havadakinden daha hafif gelirler. alışkanlıklar da nesneleri farklılaştırır, her
gün görünen güneşe aldırmayız ama, kırk yılda bir görünen ondan daha küçük bir kuyrukluyıldızdan dehşete
kapılırız...

descartes, hume, kant, comte gibi ünlü düşünürlerin şüphecilikleri bizi şaşkına çevirecek. hele rönesans
şüpheciliğini ibretle izleyeceğiz.
bütün bu şüpheciliklerde ortak olan iki büyük yanılgı (hata)'dır: ilk yanılgıları
nesnel gerçekliğe yanlış bir anlam vermeleri ve onu son (değişmez, başkaca hiçbir bilgiyi gerektirmez) bilgi
saymalarıdır. oysa böyle bir bilgi yoktur. bilgi süreci de, kendisinden yansıdığı evrensel yaşam gibi, sonsuzdur ve
sürekli olarak gelişmektedir. sonsuza kadar da gelişmeye devam edecektir. bilgiye son çekmek, sonsuza son
çekmek demektir ki olanaksızdır. evrensel gelişme nasıl sonsuzsa, onun bilgisi de elbette sonsuz olacaktır. belli
bir yere bir zamanlar yirmi saatte giden tren teknik gelişme sonucu bugün dört saatte gitmektedir. bir zamanlar
trenin o belli yere yirmi saatte gittiği nasıl kesin (saltık) ve doğru bir bilgiyse bugün dört saatte gittiği de öylece
kesin ve doğru bir bilgidir. her ikisinden de şüphelenilemez. yarın bu süre belki de çok daha kısa bir zamana
inecektir. bilgi bu anlamda görecelidir ama, tarihsel olarak (eşdeyişle, bilgi sürecinin belli aşamalarına tekabül eden
belli tarihlerde) kesin ve saltıktır. her göreli bilgi saltıklığını da birlikte taşır. şüpheciler, kendilerinin verdiği
yanlış anlamdaki saltık bilginin yokluğundan, bilginin yokluğu sonucunu çıkarırlar. bundan ötürü de metafizik ve
idealist göreciliğin (relativizmin) çıkmazına düşerler. ikinci yanılgıları bilgi sürecinde duyumların rolünü abartıp
saltıklaştırmalarıdır. oysa bilgi sadece duyumlarla elde edilmez. bilgi edinmenin, duyum ve düşüncenin çeşitli
etkileşimlerini gerektiren karmaşık bir süreci vardır. şüpheciler, duyumları saltıklaştırmakla da yetinmeyip onun
kişiden kişiye değiştiğini ve bundan ötürü de saltık ve kesin olmadığını ilerisürerler. oysa çeşitli kişiler aynı nesnel
gerçekliği birbirinden farklı olarak algılayabilirler, ama bu duyumlarımızın bizi aldattığı anlamına gelmez. ünlü bir
diyalektikçinin dediği gibi, eğer bir duyu örgenimiz şüphe uyandırıyorsa başka bir duyu örgenimizi kullanırız.

gözlerimize inanmıyorsak ellerimizle yoklarız. bu da yetmiyorsa başka insanların ellerinden ve gözlerinden
yararlanırız. bu da yetmezse çeşitli araçlara, deneye, pratiğe başvururuz. böylece duyu örgenlerimiz, hem
birbirlerini denetleyerek, hem de başkalarının duyu örgenleriyle denetlenerek ve aynı zamanda çeşitli araçlar,
aygıtlar, deneyler ve pratikle de denenip doğrulanarak bizlere doğru ve kesin bilgiyi verirler. örneğin elimize
aldığımız yuvarlak meyveye bu elmadır deriz. bu kesin, saltık, doğru bir bilgidir; şüphelenilemez. görüldüğü gibi
antikçağın çocuksu şüphecilerinden günümüzün sözde bilimsel şüphecilerine kadar tüm şüpheciliğin kanıtları
sadece bu iki yanılgıya dayanır. protagoras hava üşüyen için soğuk, üşümeyen için sıcaktır diyordu, doğrudur.
ama havanın sıcak ya da soğuk olduğunu sizin üşümeniz ya da üşümemeniz değil, termometre saptar. hava size
sıcak ya da soğuk gelebilir, bu bedensel yapınızın direncine bağlıdır. ne var ki havanın, sizden bağımsız olan bir
ısısı vardır. kaldı ki bedensel dirençleri normal olan insanların büyük çoğunluğu da bunu termometre kadar
doğrulukla saptayabilirler.
giderilmeye çalışılmadığında, ispatlama çabasıyla açıklama yapılmadığında doğruluğundan emin olmaya başlanılan kuşku. yenilmeyecek, yutulmayacak şeyler mantıkla çözülemediğinde iyice bastıran ve ilgili kişiye sırt döndüren korkunç duygu.
uzak olursan bana hergün her an
şüphe doluyor içim
bir gün gidersen aldatırsan
diye çarpıyor kalbim
bunların hepsi aşk içinde..
diye başlayan güzel frapan şarkısı..
ayrıca aşk yakar dizisinde kullanılıyormuş.*
friedrich dürrenmatt 'ın bir romanı. orjinal adı Der Verdacht'tır. Türkiye iş Bankası Yayınları türkçeye de kazandırmıştır. okunası bir kitaptır.

bunu okuyan bunu da okudu; yemin
kurtulmanın tek yolu, şüphelerle ilgili şüpheler duymaktır.

(bkz: çivi çiviyi söker)
(bkz: şüphelerim hakkında şüphelerim var)
kalbin mutmain olmasını engelleyendir.
iyi bir şeydir. ilerleme sebebidir. şüphe aklı çalıştırır, doğruyu aratır, araştırmaya yönlendirir. cevval bir dimağın enerjisidir şüphe. aksi sükündur. karar halidir. karar durgunluktur. atalettir.
"elli şüphe bir yakinden yeğdir"
Tuaf hareketler ile dikkati başına toplayan kişidir.
insanın kendine yaptığı eziyetlerden sadece biridir. hissedildiği anlar keşke böyle bir duygu olmasaydı dediğiniz diyeceğiniz zaman dilimleridir. kendinizi nekadar telkin ederseniz edin ne kadar net olmaya süphelenmemeye kararda verseniz girdiyse bir kere kanınıza artık kaçış yoktur. öylemiydi ay yoksa böylemiydilerler geçer saatleriniz hatta belli bir alt yapı oluşturulmuşsa * günlerinizide kaplar en sonunda kendinizi psikolojik destek kapısında buluveririsiniz(dir). aslında bu çevrenizle de ilgilidir. çoğunlukla bu duygu size özellikle ince ince işlenmiştir sizden çok yakınlarınıza çok iş düşmüştür ama ben oralara girmiyorum hiç... eğitemezsiniz çünki adamın kanında vardır. gri olcaktır sevmez ne beyazıı ne siyahıı oyüzden iş size mecburen düşücek o saflıkla paranoyaklık arasındaki incecik çizgide durabilmeyi öğrenmekle başarılmış demektir...
adamı yiyip bitiren düşünceler silsilesi. akla bir kez düştü mü karpuz kabuğu düşmesinden beter eder adamı.
merakı harekete geçiren bir mekanızmadır. bilimde ya da günlük yaşantımızda doğru sonuçlara varabilmek için itici bir güce sahiptir ve sağlıklı işlediği sürece olumsuz ya da istenmeyen bir durum değildir.

şüphe duymak, atılan her adımdan önce yapılması gereken bir eylemdir. soyut alanlarda ya da yorum gerektiren konularda şüphelenmek vazgeçilmez bir tavırdır. bilimin ve felsefenin gelişiminde motor görevi görmüştür.

fazlası insanı belirsizliğe ve zeminsizliğe iterken hiç olmaması da koyun gibi bir hayatı getirir.
Görülen ya da bilinenden emin olamama nedeniyle sorgulayıcı bir düşünce içinde olmak şüphedir. Bu sağlıklı bir durum olup kişinin durumdan emin olmasıyla son bulur.
Ancak gerçekle ilgisi olmayan sorgulamalar düşünce sürecini aksatan ve işlevselliği bozan şüphenin işareti olup şüphe uyandıran durumdan uzaklaşmayı ya da yardım almayı gerektirir.
giderilmezse içimizi bir ömür kemirebilecek paranoyalar bütünüdür. şüphe bazen iyidir gerçeği öğrenmek adına ama doyurulmazsa hayatı cehenneme çevirebilir.
insanın içini kemiren duygu.
bazen o kadar güçlü olur ki, beyninizin yönetimini ele geçirir, farkettirmeden paranoyaklaşırsınız.
her şeyin fazlası zarar ya, bunda da geçerli.
makul miktarda olanı gerçeği görmenizi sağlar.
sadece gerçekleri..
şüphe bir olasılıktır. değerlendirelebilir olasılıktır. örneğin kaza yaparsınız, belki yüzde yüz kusursuzsunuzdur. ama suçsuzluğunuz kanıtlanana kadar savcının gözünde şüphelisinizdir.şüphe oluşurken geçmiş yaşantıların önemide büyüktür. evinize hırsız girmiştir. tesadüf hırsızlıktan içerde yatmış ya da etrafta adı hırsıza çıkmış birini o gün yolda görmüşsünüzdür. olağan şüpheli durumu o vatandaş için hemen gerçekleşir.
bir insanın sahip olabileceği en kötü duygudur. şüphe tamamen duygusal birşeydir. duygunun sınırlarını açıp kalıbından çıkmasıyla şüphe doğar. insanın geçmişinden gelen bir kalıntı sebep olur bu duygunun ortaya çıkmasına.