bugün

...
gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar
yaseminler unutulmuş
tedirgin gülümser
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
çünkü ayrılık da sevdâya dahil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
her an ötekisiyle birlikte
her şey onunla ilgili
Her nefeste eyledik yüzbin günah
Bir günaha etmedik hiçbir gün ah...
ben sana uyandım yine,
sen başkalarıyla uyurken..
Edip cansever
Bir şair gördüm konuşurken,
Bir zambağa "siz" diyordu.
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.

b.n
seni yaşayacağım, anlatılmaz,
yaşayacağım gözlerimde;
gözlerimde saklayacağım.
Yıldızlar, büyülü ülke, adımı unutturan
Bir kaya, bir ot, bir akarsu
Hangi yaz şarkıcılarının ürpertili korosu
Ki bütün ölüleri sığa çıkaran
Ve kenti bir ölüm derinliğine salan
Yani bir gül solarken bir gülün açma korkusu.

Şiirler yazdım, kitaplar okudum
Elime bir bardak aldım, onu yeniden oydum
Derinlerde kaldım böyle bir zaman
Kim bulmuş ki yerini, kim ne anlamış sanki mutluluktan
Ey yağmur sonraları, loş bahçeler, akşam sefaları
Söyleşin benimle biraz bir kere gelmiş bulundum.

E. Cansever
Şafak nabız gibi atıyordu
Sarhoştum kasımpaşadaydım.
Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.
ne vuruyorum
ne vurduyorum
yolumda gidiyorum
sadece yasak sevmiyorum

yıl olmuş iki bin yirmi
gönderirler roketi
ekonominin sorumlusu lgbti
sadece yasak sevmiyorum

yasaklarsan çekersin
herkesi daha çok üzersin
üzmek için mi seçildin
sadece yasak sevmiyorum.
Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik;
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!
beni bir ses sahibi kıl, kefarete hazırım öyle mahzun ki hüzün ciltlerinde adına rastlanmasın.

ismet özel.
"Yani mütemadiyen seninle yaşıyor olabilmek gibi bir bahtım var. "
Durup durup ıssız yerlerde
“güçlü ol ey kalbim, güçlü ol
Daha çok işimiz var” diyorum.
Bulutlar geçiyor: haberlerle yüklü, ağır.
Buruşuyor hâlâ gelmeyen mektup avucumda.
Yürek kirpiklerin ucunda uzayıp giden toprak uğurlanır.
Benim bağırasım gelir: -"Pîrâye, Pîrâye!.." diye
çaycı getir ilaç kokulu çaydan
dakika düşelim senelik paydan
zindanda dakika farksızdır aydan
karıştır çayını zaman erisin
köpük köpük duman duman erisin.
Dün yine gece uyandım susuzlukla
Su içtim ama ne çare aklım kukla
Kalbim de aç sanki vuruyor tak tak kimin umrunda
Dün gece uyandım sanki susuzlukla.
Sentetik zamanlara kangren ayaklar bastım,
izi kaldı ömrümün,
Kara çaldılar yüzüme bütün kara parçalarında,
Elbette Afrika dahil,
Parça başı çalışan kiralık katildi zaman,
Gülüşüm Sivas yangını,
Ağlarsam kızma,
Ölmek bile yakışıyor bazı adama.
sev dedi rabbim seni sevdim.
say dedi müteşekkür bildim.
ne güzel yaratmış rabbim seni
çok güzelsin bebeğim.
güzelleri severim.
bende bir erkeğim.
genç güçlü sevecen sayacan bir adamım.
yalnız güzellere aşık yanık tapan adamım.
Ruhumda tragedya izleri ,
Bileklerimde kanayan , düğümlenmiş hayaller...
Gözyaşlarım paslanmış nehirlere akar,
Ezilmiş cümlelerin artıkları yollarda...
Seviyorum yazan yalanlar yağarken gökten,
Sevda köle pazarlarında satılır, ısmarlanmış düşlerle...
Şimdi gidiyorum, giyindim yalnızlık urbamı...
Zekeriya Efiloğlu - kimse toparlamasın ardımı .
-
Biliyorsun ben hangi şehirdeysem
Yalnızlığın başkenti orası
Bir de yine sevgili çocuk
Biliyorsun kişi tutkularıyla
Yalnızlığını adlandırıyor o kadar (bkz: göçebe) (bkz: cemal Süreya)
hayli iyi sebepleri vardır,

insani kalan yanımızda bir de özlemin,

dere arar sizi özlemle bastırır,

sizler için değil miydi o buzulun grilikleri?

aradım rüzgarın en şiddetli estiği yeri, öğrendim oraya yerleşmeyi,

kimsenin yaşamadığı, buzlarla kaplı

unutup insanı, tanrıyı, duayı ve bedduayı!

buzullar arasında gezinen bir hayalet olmayı!
"oturup siyah portakallar yedim
oturup korkunç kitaplar okudum
içimde bir sıkıntı gibi cinayet
içimde bir sığıntı gibi telaş
içimde felaket gibi bir merak."
" ...

Sesinde ne var biliyor musun?
Ev dağınıklığı var.
ikide bir elini başına götürüp
Rüzgarda dağılan yalnızlığını
Düzeltiyorsun.

Sesinde ne var biliyor musun?
Söyleyemediğin sözcükler var.
Küçücük şeyler belki.
Ama günün bu saatinde
Anıt gibi dururlar."