bugün

victor hugo'nun sefiller'ini ve daniel defeo'den robenson cruzoe'yu tercüme eden şair.
Taaşşuk-u Talat ve Fitnat'ın yazarıdır.* ilk yerli roman olarak geçer.
(1850- 1904).
dil bilimci ve sözlük yazarı.
dilin sadeleşmesi hakkında pek çok makale yazmıştır.
eserleri:
taaşuk-ı talat ve fitnat,
kamus-u türki (türkçe'nin bilimsel sözlüğü),
lisan-ı türki,
lisan-ı edebiyat ( edebiyat ve dil makaleleri).
Dilde sadeleşmenin öncüsüdür.
1850'de bugünkü Yunanistan sınırları içinde kalan Yanya'da (ioannina) doğdu. 18 Haziran 1904'te istanbul'da yaşamını yitirdi. ilk Türk romanı olan Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat ile ilk Türkçe sözlük Kamus-ı Türki'nin yazarı, önemli dil bilgini. Tımar sahibi Fraşerî ailesinden Halil Bey�in oğlu. Ortaöğrenimini Yanya'daki bir Rum lisesinde tamamladı. eski Yunanca, Fransızca ve italyanca öğrendi. Bir süre Yanya'da Mektubi Kalemi'nde çalıştı. 1871'da istanbul'a geldi. Matbuat Kalemi'nde memur olarak göreve başladı. Memurluk yaparken bir yandan da Sirac ve Hadika gazetelerinde çalıştı. 1974'te Trablusgarp'a gitti. Vilayet gazetesini yönetti. Ardından istanbul'a döndü. 1876'da yayınlanmaya başlanan Sabah gazetesinin başyazarı oldu. Tercüman-ı Şark gazetesinde de çalıştı. Bu gazetenin kapanmasından sonra Aile (1880) ve Hafta (1981-1982) dergilerinde yazılar yazdı. 1893'te sarayda kurulan Teftiş'i Askeri Komisyonu'nun başkatipliğine getirildi. 1896'dan sonra 2. Abdülhamid tarafından Erenköy'deki evinde ikamete mahkum edildi. Yaşamının son yıllarını araştırarak, yazarak geçirdi. Tüm yaşamını Türkçe'ye adadı. Dilin sorunlarını inceledi, Türkçe'nin yabancı sözcük ve kurallardan arındırılmasına çalıştı. En önemli çalışmalarını dil konusunda yaptı. Türkçe'ye Osmanlıca denilmesine karşı çıktı. Ona göre Türkçe konuşan kavmin adı Türk'tür. Arapça ve Farsça sözcükler yüzyıllarca kullanılmalarına rağmen Türkçe'yle kaynaşmamış, yabancı kalmışlardır. Doğu Türkçesi, söyleyiş kabalığına karşın sözcük dağarcığı bakımından Batı Türkçesi'nden zengindir. Bu nedenle Batı Türkçesi'ne tercih edilmelidir. Türkçe'yi zengileştirmenin yolu yabancı sözcükler yerine Doğu Türkçesi'ndeki sözcüklerin kullanımının artırılmasıdır. Şemseddin Sami, Osmanlıca'daki sözcüklerin yüzde 80'inin konuşma dilinde kullanılmadığını, Tanzimat edebiyatının Osmanlı ve Osmanlıca etkisinden uzaklaşmaya çalışmasına rağmen, sözcük kaynağı konusunda sıkıntı çektiğini savunur. Türkçe konusunda çalışmalarının yanında tarih ve coğrafya ile ilgili araştırmalar da yaptı.

ESERLERi:

ROMAN:
Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat (1872)

OYUN:
Besa yahut Ahde Vefa (1875)
Gâve (1876)

DiL KiTAPLARI:
Kamus-ı Türki (2 cilt, 1899-1900, tıpkıbasımları 1978, 1989)
Kamus-ı Fransevi (1882-1905, Fransızca'dan Türkçe'ye sözlük)
Kamus-ı Fransevi (1885, Türkçe'den, Fransızca'ya sözlük)
Küçük Kamus-ı Fransevi (1886, Fransızca'dan Türkçe'ye sözlük)
Usul-i Tenkit ve Tertib (1886)
Nev'usul Sarf-ı Türki ((1891)
Kamus'ül Âlam (6 cilt, 1889-1898, tarih ve coğrafya ansiklopedisi)

Ayrıca "Cep Kitapları" adıyla çeşitli konularda küçük öğrenci kitapları yayınladı.
özellikle türkçe'nin sadeleşmesi konusunda görüşleri ve çalışmalarıyla tanınmış, türkçe'nin sadeleşmesi yolunda ik bilimsel çalışmayı ortaya koymuş bir sanatçıdır.
arnavut'tur.
kamus-ı alem adlı ilk türkçe sözlük çalışmasını edebiyatımıza kazandırmıştır.
(bkz: taaşşuk u talat ve fitnat)
Ali Sami Yen' in babasıdır.
Mihran Efendi ile sabah gazetesini çıkardı.
Arnavut kökenlidir.
Modern Türk milliyetçiliğinin temsilcisiydi.
Sözlük ve ansiklopedileri ile ünlüdür.
sınav çalışırken samipaşazade sezai ile sürekli karıştırılan, ömrümü yiyen yazardır. ilk yerli romanı yazmıştır.
Samipaşazade sezai ile karıştırırdım lisede.
"Dilimizin Türkçe, Arapça ve Farsçanın bir bileşimi olduğu söyleniyorsa da, bu bileşim, bazı başka dillerde olduğu gibi bir çeşit kimyasal bileşim değildir. Dilimizde kullanılan Arapça ve Farsça sözcükler her zaman bir yabancı olarak durur, bütünüyle dilimize karışmamış, dilimizin kurallarına, söylenişine asla uymamış, yabancılıklarını korumuşlardır. Bunun için, ne zaman istersek bu yabancı sözcükleri atarak, dilimizi tertemiz etmek elimizdedir."
'Taaşuku talat ve fitnat'
Talat ve fitnatın aşkı.
... Ve mutetabip aşkı.
Yahu biri su bosluklari doldurabilir mi?.
ilk Türkçe Roman olan Taaşşuk-u Talat Ve Fitnat'ın yazarı.
büyük edebiyatçıdır.
(bkz: ali sami yen)'in babasıdır.
tazminat döneminin önemli sanatçılarından, ilk yerli aşk romanı (bkz: taaşşuk-ı tal at ve fitnat)’ın yazarı.
Edebiyat derslerinin vazgeçilmezi, ilkleri yazan ulvi kişilik.
Sami Paşazade Sezai ile sık sık karistirdigim tanzimat yazari.
ismini görür görmez taaşşuk u talat ve fitnat dedirten adam.

Edebiyat dersi beynimde kalıcı hasarlar bırakmış.
arnavutçadan türkçeye şahin kolonya tarafından çevrilen kitabının türkçe adı: arnavutluk neydi, ne oldu ve ne olacak?

1904'te ölen şemsettin sami'nin ölümünden 5 yıl önce yazılan bu metin, bükreş'te ilk basıldığında üstünde yazar ismi belirtilmez aslında. hem istanbul'da yaşayıp hem de içinde türklere karşı galiz küfürler içeren bir kitaba adını yazmak her babayiğidin harcı değil! bu kitapçık, arnavutluk milletçiliğinin kurucu metni ve o yüzden de arnavutların kendilerini ötekinden, yani çökmekte olan osmanlıdan ve türklerden ayrıştırmaya çalışan bir bakış açısıyla yazılmış. fakat bunu o kadar hakaretamiz bir şekilde yapıyor ki arnavutluk neydi nedir ve ne olacak'ta türkler için kullanılan kitaptan bazı alıntılar da yapayım hemen:
- ... arnavutlar ise asırlardan beri türkler ile bağlanarak bu ‘gulyabani’nin sağlam yeri kalmadığını ve günden güne yıkılmakta olduğunu gördükleri halde yine bu çürük ve tehlikeli binadan uzaklaşmıyorlar...

- bu melunlar yüzmek bileni bırakmıyorlar ki kendilerini icap eden taraftan tutup sudan dışarı çıkarsın, iki ayağını yahut bir ayağıyla bir elini tutarak yüzmeye bırakmıyorlar. kurtarmaya çalışanı da boğmak isteyen bu haini kuvvetli bir tekme ile denizin dibine göndererek yalnız nefsini kurtarmalıdır.

- bu ölmüş bir adamdır. ölmüş adam ne kadar sevilse defnolunmak lazımdır, ondan ayrılmamak istemek onunla beraber mezara girmek demektir.

- türkiye ölmüş taaffün ediyor, daha ziyade tutamayız, zira bütün dünya rahatsız oluyor..

- türkler nedir? ellerinde birer dilenci sopasıyla asya-yı şimalî vustadan gelme vahşi bir kavimdir. bunlar vahşilikleri ile dünyanın en güzel ve mütemeddin yerlerini elde ettiler. ve soyup soğana çevirdikten sonra tahrip ve israf ettiler ve hâlâ zulüm altında tutarlar ki bütün dünyaya dehşet gelmektedir.

- türkler tufan gibi ve dolu gibi yer üzerinde gelmiş ve geçmiş olan akvam-ı vahşiyedendir.

- [türklerin] fazla yaşamaları ve şimdiye kadar yaşamaları kendilerine kelepirdir. daha fazla yaşamaya hakları yoktur... bunlar kaybolacaklar ve bunlardan insanların kurtulmaları için kaybolmaları lâzımdır.

- biz ne türk’üz, ne de asya akvamından gelmeyiz; biz avrupa’nın en eski kavmiyiz

-...

şimdi zurnanın zırt dediği yere geliyoruz: türklere karşı bu derecede galiz küfürler eden kişi, türkçe ve türklük mevzularında değeri kimsenin tartışamayacağı hayli kıymetli eserlere imza attığını bildiğimiz şemsettin sami nasıl olabilir!!?? çünkü gayet iyi biliyoruz ki kendisi türkçe ve hatta türklükle ilgili hemen her alanın öncüsü:
- ilk türkçe ansiklopedinin (kâmûsü'l-a'lâm) yazarı,
- ilk türkçe romanın (taaşşuk-ı talat ve fitnat) yazarı
- ilk türkçe sözlüğün (kâmûs-i türkî) yazarı,
- ilk türkçe kuran tefsirinin (tefsir-i cedid) yazarı,
- türkçe tiyatro oyunu yazarı (besa yahut ahde vefa),
- fransızca-türkçe sözlüğün (kâmûs-ı fransevi) yazarı,
- arapça-türkçe sözlüğün (kâmûs-ı arabî) yazarı,
- kutadgu bilig'in, orhun abidelerinin, robenson kruzo'nun, sefiller'in çevirmeni,
- imparatorluk dili olarak türkçenin savunucusu,
- türkolojinin ve proto-türkçülüğün (osmanlıcılıkla bulanmış) temellerini atan kişi.

görüldüğü üzere şemsettin sami'nin alter egosuyla karşı karşıyayız. bu vakaya yönelik balkan tarihçisi ve ileri derecede arnavutça bilen bülent bilmez:
- “şemsettin sami mi yazdı bu “sakıncalı” kitabı? evet arnavutluk neydi nedir ve ne olacak kitabının ve yukarıdaki küfürlerin sahibi şemsettin sami! bu çok net.

bu kitap eline geçen orhon seyfi orhon, şaşkınlıktan düşüp bayılacakmış az kalsın:

"- yani kâmûs-i türkî’yi, kâmûsü’l-a‘lâm’ı yazan, bunca eserler ile türk kültürüne, türkçülüğe hizmet eden şemsettin sami bey merhum. buna inanılır mı? fakat nasıl olmuş da bu risalenin üzerinde adı bulu[nu]yor? 1899’da basılan bu hıyanet ve nankörlük vesikasına haberi olmadan mı adı konmuş?"
orhon seyfi orhon, "koynumuzda beslediklerimiz! …. bir hiyanet ve nankörlük vesikası”, çınaraltı, s. 106, 2 ı. teşrin 1943, s. 8.

akşam gazetesinde yazdığı ‘şemsettin sami sinsi bir türk düşmanı mıydı?’ – ‘haşâ’” başlıklı yazısıyla vâlâ nurettin, kitabın şemsettin sami tarafından yazılmadığını, onun şöhretini kullanmak isteyen ve türkçülüğe hizmet eden eserlerinden rahatsız bir takım arnavutların ve bunların başında kitabın çevirmeni olarak gözüken şahin kolonya'nın kitabı onun adıyla yayınladığını ifade etmiş.

gerçi mevzu, bu kitabı kime göre sami yazdı kime göre yazmadı kadar da göreceli değil; değil çünkü kitabın şemsettin sami tarafından yazıldığına ilişkin diğer bazı açık ve dolaylı kanıtlar mevcut:

1- kitap yazıldıktan bir kaç ay sonra, 20 aralık 1899'da, kitap hakkında ülkesine rapor geçen avusturya'nın manastır konsolusu august ritter von kral, kitabın yazarının şemsettin sami olduğunu açıkça dile getirmiş!

2 - bir diğer husus, sami’nin "besa yahut ahde vefa" adlı oyunu ile arnavutluk neydi nedir ve ne olacak kitabının çevirmeni aynı kişi: şahin kolonya.

3- arnavut ulusal hareketinin önemli bir isminin şemsetti sami olduğu pek çok yayında altı çizilen bir husus. hemen bir iki örnek vereyim:
- "sami frashéri (1850-1904), eminent ideologist and leader in the movement for albanian national liberation from the ottoman yoke"
- "...yüzyılın sonuna doğru "istanbul komitesi", "arnavut komitesi"ne dönüştü ve sami frashëri'nin sürmekte olan liderliğinde etkinliklerini gizlice sürdürdü," denilmektedir" (kristo frashëri, the history of albania (a brief history), tiran, 1964, s. 152). ( "only the society of istanbul, changed towards the end of the century into an “albanian committee’’, still under the leadership of sami frashéri, continued to carry on its activity clandestinely.")

4- kitabın yayımlandığı 1899 ise hayli manidar. zira 1897'de başlayan ve 1899'da doruğuna ulaşan arnavutluk bağımsızlığının önemli bir adımı olan arnavutluk ipek birliği (lidhja e pejës) adlı radikal milliyetçi hareketten bir iki ay sonra arnavutluk neydi, nedir ve ne olacak yayımlanıyor ki bu kesinlikle bir tesadüften ibaret değil!

5- bu kitabın sami açısından taşıdığı önem ise şemsettin sami gibi kültürel milliyetçiliğe önem veren birinin, ilk kez bu kitapla birlikte arnavut kültürel milliyetçiliğinden sıyrılıp arnavutluk'un bağımsızlığını hedef edinen bir politik milliyetçiliğe yönelmesinde.

böylesi bir metni yazacak bir arnavut'un müthiş birikimli, edebiyatı, tarihi, felsefeyi bilen ve bunu güçlü bir şekilde ifade edebilecek bir uslubu, yazı kabiliyeti olan birinin olması gerekir. bunu da ancak fraşerili kardeşlerden biri yapabilir.
nitekim;
- bir kardeşi, arnavutluk ulusal edebiyatının kurucusu ve arnavutluk'un milli şairi naim fraşeri.
- abisi ise arnavutluk milli mücadelesinde osmanlıya karşı savaşan arnavutluk ulusal uyanışının lideri, prizren birliği'nin başkanı fraşirili abdül bey.
- kendisi, yani sami fraşeri ise `arnavut halkının haklarının korunması merkez komitesi adlı osmanlıdan ayrılıkçılığı talep eden örgütün üyesi.

nitekim bu üç kardeş, bugün arnavutluk milliyetçiliğinin yusuf akçurası, ziya gökalp'i ya da ne bileyim hüseyin nihal atsız'ı ayarında itibar görmekteler. öyle ki arnavut'un üst düzey yetkililileri ne zaman türkiye'yi ziyaret etseler ya da türkiye'den üst düzey yetkililer ne zaman arnavut'u ziyaret etseler hep aynı istek söz konusu olur. )feriköy mezarlığı`'nda bulunan sami'nin mezarının arnavutluk'a iadesi.

türk milliyetçileri açısından şemsettin sami'nin taşıdığı önem düşünülünce, arnavutluk milliyetçileri tarafından sürekli dillendirilen sami'nin mezarının taşınması talebi, ilk başta kulağa absürt geliyorsa da, 1900'de istanbul'da ölen kardeşi naim'in mezarının 1937'de; 1892'de yine istanbul'da ölen abisi abdül'ün mezarının ise 1978'de arnavutluk'a taşınmasına izin verildiğini bilen arnavutlar, sami'nin mezarının anavatanlarına döneceği günü umutla bekliyorlar. nitekim tiran'da mezarı bile hazırlamış durumdalar.