bugün

kaçınılmaz ve reddedilemez yargıdır. insanoğlu olarak daha bebekken birilerine benzetilmeye başlarız. anne-babamız veya bizi büyüten kim ise o insan bizi kafasındaki ebeveyn profiline dayanarak, yine kafasında çizdiği çocuk profiline benzetmeye çalışır. onu yap, bunu yapma, şöyle ol, böyle insan ol... kendini ezdirme, yalan söyleme, arka bahçede top oynama, düşme, kalkma... ardından gençlik çağlarımızda da biz birilerine benzemeye, zaman zaman da bazılarından farklı olmaya çalışırız. birilerine benzemeye çalışmak belki de çocukluktan gelen boş bir alışılagelmişliğin sonucudur. bazılarından farklı olmaya çalışmak ise yine bazılarından farklı olmaya çalışan farklı insanlara benzememize yol açar. kısacası benzerlikler kaçınılmazdır. yaptığımız her eylemde, ettiğimiz her sözde bir saçmalık sezebiliriz üzerine düşünürsek. kim bilir kaç kez çekirdek yerken ''buna da bir başladı mı bırakamıyor insan!'' demişizdir. kimbilir kaç futbol maçından sonra aynı muhabbetleri yapmış, yaptığımız her aktivitede başkalarını taklit etmiş, insanlarla konuşurken söylenmemiş bir söz söylemeye gücümüz yetmemiştir. güya farklı hissederiz kendimizi diğer insanlardan. belki de kendimizi bu kadar sevme sebebimiz de bu yüzdendir. bencilliğimiz bu yüzden...

bir sır biliyorken susamayız mesela. dedikoduya hayır diyemeyiz. bencilliğimiz olmadan yaşayamayız. daha bencilliğin tanımını bile yapamayan, kendi bencilce davranışlarının farkında olmayıp halen daha ''ben bencil değilim ki!'' diyen bir insanla da nasıl boktan bir hayatımız olduğunu konuşmaya çalışmak fazlasıyla boş bir çaba olacaktır.

herneyse... sonuç olarak yaşamamızın sebebi önceden yapılmış olanları yapmak, söylenmiş olanları söylemek, gidilmiş olan yerlere gitmektir. sonuç olarak... boktan bir hayatımız vardır. halen de kendimizi farklı hissedebilecek kadar da aptal ve hayalci varlıklarızdır.
"hepimiz aynı bokun içindeyiz fakar derinlikler farklı." kalıbına atıfta bulunarak katılmadığım önermedir. kimilerimiz bokun üst ve oksijene yakın kısımlarında yaşarken bazıları da diplerde ve koyu noktalarda yaşar bu yüzden herkesin hayatının boktanlığı bir değildir gözümde.
Var böyle bir gerçek. Neden mi?

- Bir ülkede oy kullanılmadan 2 gün önce taslak olan grafikler seçim sonucuyla %99 uyuyorsa,
- bir ülkede sandıklar açılmadan, şu sandıktan bu çıktı, şu %de ile deniyor ve açıldığında tutuyorsa,
- ve bu durumda hiç bir şey yapmıyor isek,

Zaten bokun içinde yaşıyoruz demektir. Bir bokun içinde güzel koku barınır mı? Hayatımız bombok olmak zorunda.
sözlükteki itiraflara bakıldığında gayet net bir şekilde anlaşılan durumdur. ancak hepimiz bu kadar mutsuzken mutlu olanlar nerede bunu gerçekten merak etmekteyim. hani sözlüklerde herkes aldatılmaktan şikayet eder, aldatanlara saydırır ya; e o zaman aldatanlar nerede diyorum. onlar içimizde değiller mi. aynı o durum işte. o zaman mutlu olanlar kim. bazen diyorum rol mü yapıyoruz burada ya da hayatımızın öyle olmasını mı istiyoruz gerçekte. belki de hepimiz acıyı seviyoruzdur. belki de olmak istediğimiz gibi yansıtıyoruzdur kendimizi aslında. ne bileyim, sözlüğün havasına da kaptırıyor olabiliriz kendimizi...

anlatmaya çalıştığım gerçekte bu başlıktaki gibi hissetmem ama aklımın bana bir sürü soru sorması, bu hissettiğimi ve bu başlığı sorgulaması. gerçekte bu kadar kötü müyüz diyorum kendi kendime. bu kadar berbat olabilir mi hayatlarımız. hiç anlayamadım ben bu işi.