ne guzel bir kitapti. ortaokula gidiyordum henuz. turkce ogretmenim hediye etmisti bana bu kitabi. icine de herzaman yureginin goturdugu yere gidecegin kadar cesur bir hayat diliyorum sana duygu dolu kızım diye yazmisti.
daha yeni yeni dunya edebiyatını kesfetmeye calisan bir ogrenciye yapilmis ne guzel bir jestti bu ve nasil mutlu olmuştum anlatamam.
oyle de naif bir insandi ki kendisi hala kitapligima baktikca o hediyeyi aldigim gune doner ve edebiyata olan ilgimi kamcilayan sozlerini hatirlamadan ve anmadan gecemem.
" Eğer yaşam bir yolsa, her zaman yokuş yukarı giden bir yoldur. "
Ortaokul yıllarında manitalar okuyor diye alınıp elde gezdirilen kitap.
Sonuç kızların cesaretsizliği yüzünde boşuna para verilmiş olmasıdır.
Bana göre kitapların cinsiyetleri var. Bu kitap ise dişi. Erkek okurlar için duygusal kitaplar çok cazip olmuyor. Bizlerin daha farklı beklentileri var. Kadınların ise aşk ve duygusal kitaplara ilgisi daha fazla. Onlardaki bu duygusal boşluğun sebebi de biz erkekleriz aslında.

Ayrıca anlatım ve dil çok iyi, konu basitti.

vesselam...
Yüreğimin götürdüğü yere gideyim diye evden çıktım. 1,5 tereyağlı iskender yiyip eve döndüm. Benden çok şey beklemeyin.
--spoiler--
Akmayan gözyaşları kalpte birikir ve zamanla kabuk tutar.kirecin çamaşır makinesini tıkaması gibi kalbi tıkayıp felç ederler.
--spoiler--
bazı çocukları 9 a götürür , bazılarını 2 de bırakır sek sek oyununda taşlar.
Sırf ismini çok duyduğum için aldım.Kitapla ilgili hiç bir bilgim , fikrim yoktu ama maalesef hayal kırıklığı oldu benim için.Bir kere zaten konusu benim ilgimi pek çekmedi.Daha önce birlikte yaşayan anneanne ve torunun ilişkisini anneannenin torununa yazdığı mektuplar ile anlatıyor kitap.Kitapta benim hissedemediğim bir duygusallık var heralde.bu kadar insanın kitabı beğenmesi başka türlü açıklanamaz.
Bir de beni çok rahatsız eden anneannenin durmadan okuduğu bir şeylerden örnek vermesi.Yok okuduğum bir kitapta şöyleydi , yok bir tarih dergisinde böyleydi ,bir belgeselde spiker böyle demişti falan.Özetle ben hiç beğenmedim.
insanı ancak iki durak öteye kadar götürebilecek "darlıktaki" yüreklere sahip olmalarına rağmen, epey hırpalamışlardı bu "yüreğinin götürdüğü yere git" klişesini. Bir zamanlar Leo Buscaglia kitaplarıyla sevgiyi, duyarlılığı öğrenmeye çalışanlar yeniden sahnedeydi ve herkes birbirinin koluna hafifçe dokunarak bu cümleyi son derece kötü tiyatrocu tarzında mırıldanıp duruyordu:

"Yüreğinin götürdüğü yere git!"

Sen daha yola çıkmadan görünmez urganlarla düğümlendiğin "sosyal ilişkilerin" nasıl galeyana gelip bu meseleyi dünyanın en trajik olayı haline getiriyor, yürek nasıl gidilip de dönülmez bir yer oluyor o zaman..

o "endişeli güruh" daha senin serüvenin başlamadan nasıl "Fazla uzaklaşmış olamaz" deyip iz sürmeye başlıyor..

Bunları hallettin diyelim. Peki hakikaten de fazla uzaklaşamadan o seni götürmelere falan kalkan yüreğin çıtkırıldım halleriyle seni eve götüren, duş altında ağlamaya teşebbüs ettiren o şarkı?

velhasıl;

yürek bir yere götürmez insanı..

götürse de gidilen yeri yürek ile ilgili bir şey olmaktan çıkarıyorlar sonra..

çünkü işte bu yürek denen şey o kadar nahif, o kadar kıymeti kendinden menkul bir şey değil.. O kadar akıldan yoksun bir şey değil yürek, olmamalı. Olmasa iyi olur yani. Yoksa hakikaten duygu aptalı bir dolap beygiri gibi gidip gelip aynı çukura düşülebilir, ki bu pek de serüven tadı vermiyor sonra..

Yüreğin bir aklı var.. Kendi meşrebince bir olgunluğu. Öyle her esintide havalanacak bir naylon poşet değil yürek, olmamalı..

"yürünmez öyle hep, bazen susulur."

demişti zaten can yücel de..

başka şeyler de söylemişti ama şimdi sırası değil.

seke seke gidiyorum..

yüreğimin getirdiği yere.
bu kitabın kahramanı olan anneannenin zihniyeti hiç bir anneannede yoktur.kendi anneannemde dahil olmak üzere gördüğüm bütün anneanneler aşkın karın doyurmadığı kanısındadır,hepsi realisttir.
(bkz: yüreğir in götürdüğü yere git)

(bkz: başlığı yanlış okumak)
arabesk ötesi cümle. söyleyen herkesten soğuduğum replik.
ve gittiğin yerde seni her ne bekliyorsa yürekten razı ol.
bu romanda en sevdiğim satırlarından birkaçı:
sevdiğin insana söylemek istediklerin sonsuza dek içinde kalır; o, toprağın altındadır, artık onun gözlerinin içine bakamazsın , kucaklayamazsın, ona henüz söylemediklerini söyleyemezsin...

çok uzun yaşadığım ve pek çok kişi yitirdiğim için artık biliyorum ki ölüler yokluklarıyla değil de-onlarla bizim aramızda- söylenemeden kalan sözler yüzünden keder verirler asıl...

annemin, ninemin tanıdığım pek çok kişinin yaşantısını düşündüğüm zaman, aklıma hep bu görüntü gelir işte. yukarı tırmanmaktansa yarı yolda patlayan ateşler...
susanna tamaro
akılsız yüreğin cezasını ayaklar çeker.

hoşluğu nereye koyduysanız bulamadım.
Aklı bir kenara bırakıp '' yüreğini dinle, dinle ki onun götürdüğü yere gidebilesin '' diye haykıran bir cümlenin kitaba dönüştürülmüş halidir.
bazı zamanlar çokta iyi sonuç doğurmayacak durum vesselam.
bi dönem italyada en çok satanlar listesinde haftalarca ilk sırada bulunmuş susanno tamaro nun eseridir.
bengü'nün git şarkısında da geçen cümle.
(bkz: dönerken 2 ekmek 1 kısa winston al)
kaç kere başladığımı hatırlayamadım ama bir türlü sonunu getiremediğim kitap. utanıyorum...
(bkz: bi siktir git)
torununa, bazen kızını anlatan yaşlı bir kadının kitabın sonunda yüreğinin götürdüğü yere git diyerek bitirdiği kitaptır. biraz sıkıcı olduğu doğrudur. akıcı heyecanlı yapıtlar sevenlere göre değildir yüreğinin götürdüğü yere git ama okunması gereken bir kitaptır.
lise döneminde okuduğum şu an başlığından ve çok sıkıcı olduğundan başka bir şey hatırlamadığım kitap(çık). bildiğin beyaz dizi.
alternatifi için (bkz: bir çift yürek)
-abey en yakın karhane nirde ecaba?

-höbeley..!