bugün

derste bir telefonun çalması ve sazan öğrencinin kim o terbiyesiz diye atlamasıdır.dumur olunan kısımsa telefonun en baba hocalardan biri olan fizikçinin telefonu olmasıdır.sazan için yerin dibine girilesi andır.
cebinde beş kuruşunun kalmadığını otobüse bindiğinde anladığın andır.
hiç olmadığı kadar kalabalık olan amfide* demokrasik demek...
belediye otobüsünde karşılıklı dörtlü koltuklarda otururken, karşıya hırpani görünümlü, etrafı pis pis kesen biri oturur. yolculuk boyunca görmemezlikten gelinir. inilecek durağa yaklaşırken inmek için hazırlanılır. fakat ayarlama iyi yapılamadığı için tam otobüsün virajı döndüğü zaman ayağa kalkılmıştır ve yolculuk boyunca gözgöze gelmemek için uğraşılan adamın kucağına oturulur. alelacele toparlanılır ama artık çok geçtir. en son adamın pis pis sırıttığını hatırlıyorum, otobüsten nasıl indiğimi bilememiştim.
nihat doğan'a benzemek için yapılan hareketlerini tümüne verilen anların geniş adıdır.
ajdar la alihan ın arasında kaldığın andır.
utancın sınırlarının zorlandığı anlardır. insan hatırlayınca kendini yine kötü hisseder.

üniversite hazırlık sınıfında nedense bütün öğretmenler ingilizceyi oyun oynatarak öğretmeye çalışıyordu. yine oyun oynadığımız birgün hoca sınıfı 3'lü gruplara ayırır. yarışma başlar ve benim de bulunduğum grup gayet kötü bir performans sergiler ve sonuncu olur. hoca da sonuncu gruba ceza vermek için tutturur. bir ara iyice psikopatlaşıp tahtada tek ayak üstünde bekletmeyi falan aklından geçirir. * sonra grup halinde tahtaya çıkıp şarkı söylememize karar verir. şarkı da şudur:

Old MacDonald had a farm,
Ee i ee i oh!
And on that farm he had some cows,
Ee i ee i oh!
With a moo-moo here,
And a moo-moo there
Here a moo, there a moo,
Everywhere a moo-ooo
Old MacDonald had a farm,
Ee i ee i oh!

bütün itirazlara rağmen eşek kadar 3 arkadaş tahtaya çıkıp şarkıyı söyler. tabii ki sınıftaki herkes gülmekten altına işer. hayatımın en sinir bozucu anlarından birini bana yaşatan hocamı kınıyorum. bak şimdi yine sinirlendim anlatınca!
arkadaşının ailesiyle yemek yerken,bir anlık gülme krizinin gelmesiyle içilen şehriye çorbasının ağızdan,burundan çıkıp masayı donatmasıyla yaşadığım andır.
otobste ayakta giderken şoför beyefendinin ani freni üstüne insanların üstüne yumuşak bir iniş yapmak.Başıma gelmiştir.
sevgilinin annesiyle tanısmaya gdiliyordur. her şey çok ani gelişmiştir, üst baş çok da uygun değildir. günlerden de anneler günüdür. halin doğallığa vurulup bir demet de papatya alıp tutarsın yolu.
daha önce tanıştığın ve heyecanını bir nebze bastıracak ablaları yoktur evde. merdivenlerden çıkarken bacaklar titrer. kapı açılır. kapıda sadece anne değil evde olmadığı zannedilen baba da vardır. o gün evde olması gerekenler dışarda, olmaması gerekenler içerdedir.
papatyalar itinayla uzatılır. o da ne. çiçeklerin suyu olduğu gibi kota akmıştır, işemiş görüntüsü yaratmıştır. içten içten isyan, yüzden gülücük eksik edilmez.
sohbete başlanır kıpkırmızı bir surat eşliğinde. kulak kapı zilinde, eve gelecek bir tanıdğı beklemekli, göz de sevgilidedir.
kapı çalar bir nebze rahatlar yürek, gelen de teyzesi çıkar, sülaleyle tanışma merasimi tek güne sığdırılmış olur çünkü 10 dakika sonra da kuzenleri ve dayısı gelecektir. çift o an bir daha ani plan yapmamaya karar verir.
kadro tamamlanınca sofraya geçilir, genç kızımız çaydanlığa saldırır, hamarat olduğunu gösterecek ya, ilk çay bardağını isabet ettiremez ve sevgilisinin babası, annesi, teyzesi,daysı ve kuzenlerinin önünde; annesinin daha 5 dakika önce gözü gibi baktığını anlattığı örtüye yarım çaydanlık çay boşaltır...

(bkz: tanrım o günü baştan alabilir miyiz)
kişiler; m: ben a: annem

sağ el işaret parmağımda siğil çıkması üzerine internetten küçük bir araştırma yapmıştım. yaptığım araştırmalara göre genital bölgelerde de siğil çıktığını öğrenmiştim. bunun üzerine;

m: anne biliyor musun insanların genital bölgelerinde de siğil çıkıyormuş.
a: o zaman sen de elini fazla değidrme orana burana...
m: yok anne rahat ol sol elle yapıyorum ben o işi.
a: hangi işi
m: şeyyy, işte ne biliyim, temizlik felan...
bazı zamanlarda sık oluşan sol framedeki iğrenç abuk başlıklar..yazarlardaki beyin gibi görünen pamuk balyasını gösterir.. vücudun üst kısmını kullanamayan yazarların vücudun alt kısmını konu etmesi..
yaklaşık 5 yıldır enseye şaplak göte parmak tadında bir arkadaşlık sürülen dershane arkadaşına bir muhabbet esnasında "oğlum hemşireler de ne s.kilir lan" demek ve arkadaşın bu cümleden sonra gelen "benim ablam da hemşire yalnız" cümlesi bu duruma örnektir. kaç katman var lan yerin altında? gittiğim yer çok uzaktı amk.
bendeniz salak dün met helvası yiyorum falancaya da inceden yazıyorum. elimde ki met helvası parçasını büyük bir iştahla ağzıma attım, falanca da güldü parmakların kaldı dedi. bendeniz yakışıklı görünce ukalaya sarıp sapıtangillerden olduğum için evet parmaklarımı da yalayacağım ama suratına karşı yapmak istemedim dedim. ulan aklıma geldikçe kusasın geliyor. ne met helvasıymış.
işten çıkıp taksim'e gidecektim. öyle sözleşmiştik daha bir hafta önce tanıştığım kızla."ben işten çıkar karşıya geçerim arabayla, sen de Taksim&'e gelirsin, erken gelen olursa da burger king'de bekler" demiştim. o da "tamamdır şeker, nasıl istersen" diye yanıtlamıştı. akşam başıma geleceklerden habersiz çok sevinmiştim önce buna. buluşacağımız günün sabahın da daha şık, daha cool olmaya çalışarak kılık kıyafetimi ona göre seçmiştim, saçlarımı daha da bir özenle taramıştım. görünürde her şey harikaydı. akşamdan planladığım süreç şimdilik çok iyi gidiyordu.sadece yemek molasında biletix bayisine gidip biletleri almam gerekecekti. o'nu da halledince akşam için hazır hale gelecektim."umarım akşam kız beni beğenir" diyerekten arabaya atlayıp işin yolunu tuttum.
yarım saatlik yolculuk sırasında hep akşam ki buluşmayla ilgili planlar yapıyordum."önce yemek yeriz, sonra da birer kahve içer kısa geyikler çeviririz ve oradan da balans'a geçer teoman'ın performansını dinleriz" şeklinde süper iyimser hayaller kuruyordum.pembe hayaller devam ederken yolun ne çabuk bittiğini anlamamıştım bile.arabadan inip ofisin yolunu tuttum.katta yürürken herkes bende ki şıklığı fark etmiş olacak ki hemen laf atmalar başladı: "vayyy, çok şık olmuşuz, hayırdır" gibi sataşmalara "yooo, her zaman ki halim" şeklinde yalan söyleyerek yürümeye devam ettim ve kahve almak için kahve makinesinin başında durdum.kremalı şekerli kahvemi aldım ve en nihayetinde masama geldim. "milletin dikkatini çektin, demek ki kılık kıyafet konusunda sorun olmayacak akşam" şeklinde de kendimi telkin ediyordum bir yandan. Saat on ikiye kadar günlük işlerimi halledip, biletix'in yolunu tutmuştum. Görevli kızı uzun uzun süzdükten sonra "Teoman konseri için iki biletim vardı, onları almak için gelmiştim, buyrun kredi kartım" dedim. Biletleri aldıktan sonra şirkete geri döndüm. Akşam kötü durumların oluşmaması için yemek molasını internette gezinerek harcadım.yemek yiyip de bağırsakları çalıştırmanın alemi yoktu kızın yanında. sonuçta; "sıçtı mı lan bu çocuk , ıyyy iğrenç" gibi düşüncelerin kızı meşgul etmesinden iyidir aç kalmam.eften püften işlerimi hallederken zamanın geçmesini bekliyordum artık.
son kez saate bakıp "artık çıkma vakti" dedim ve masamı toplayıp yola koyuldum.arabaya doğru ilerlerken "iyi ki de yıkatmışım, kız belki de temizlik takıntısı olanlardandır" diyerek "polyanna mode on" şeklinde arabaya bindim. köprü yoluna çıktıktan sonra açık olan cd çalardan teoman'ın şarkılarına eşlik etmeye başladım. kırk dakikalık yol boyunca son albümünde ki bütün şarkılarını dinledim neredeyse. öyle ezberlemek derdinde falan da değildim zaten."tenin esmer, ruhun sarışın" diye mırıldanırken taksime gelmiştim sonunda. arabayı park edip istiklal'e doğru yürüdüm. etrafa bakındım ama göremedim ve burger king'den içeri daldım. alt katta olmadığını onayladıktan sonra üst kata çıktım ve boş bir masa da oturduğunu gördüm."geç mi kaldım lan acaba, hay Allah" diye iç geçirirken bir yandan da yüzüme gülücük efekti vermeye çalışıyordum. yanına gittim ve "özür dilerim, çok bekletmedim ya, saati erken sanıyordum" dedim."yok canım, benim işim erken bitti ve o yüzden erken geldim biraz, tek başıma da dolaşmak istemedim" diyerek bende ki geç kalmışlığın ezikliğini yok etti bir anda. "süper o zaman, hadi çıkalım buradan" diyerek hazırlanmasına yardım ettim.yol boyunca gününün nasıl geçtiğini, yorgun olup olmadığını falan sordum.aldığım cevaplar neticesinde onun da bugüne özel bir hazırlığı olduğunu anladım.güncel konulardan konuşurken yürümeye devam ettik. Yolun sağından gitmemize rağmen karşımıza o kadar çok insan çıkıyordu ki yol boyunca slalom yapmak zorunda kaldık.bu şekilde yürümeye devam ederken biraz ilerde ki köpek gözüme takıldı.duvar dibinde durmuş etrafına bakıyordu ve kimseyle bir derdi olmadığı her halinden belliydi.bu tespitimi tabi ki de yanımda ki dünya tatlısı kızla paylaşmadım.zaten paylaşsaydım az sonra yaşanacak olayların hep benim suçum olduğu kanaatine varırdı.
Köpeğin önünden geçip yolumuza devam etmek üzereyken köpekte bir hareketlilik oldu. ayağa kalktı ve peşimizden gelmeye başladı. önce geçer gider diye düşündüm ve kızın yanında da köpeğe "hoşt, siktir git lan it" diye bağıramadığım için yürümeye devam ettim. ama "şirin" hayvan da yanımızda yürümeye devam etti.anladım gideceği yoktu bunun, bu yüzden sağımda ki büfeden sigara almak bahanesiyle durdum ve büfeci çocuktan sigara istedim.hay bin kunduz, istemez olaydım.ben çocuktan para üstünü almaya çalışırken bacağıma bir şeylerin temas ettiğini anladım ama iyimserliğimden midir, aşka yelken açmış bir gencin saflığından mıdır bilemiyorum pek oralı olmadım.dönüp baktığım da, köpeğin bacaklarıma sürtünerek sevgi gösterisi yaptığını gördüm."senin kuyruğunu sikerim lan it, defol git başımdan" diyemedim tabi yine, "hahah, canım yaa ne kadar sevimli, köpekciğe bak" diyerek ,iyi bir hayvan severmiş gibi görünüp kızdan bir puan kapmak amacıyla köpeğin başını okşadım.haayy elim kopaydı da dokunmasaydım köpeğe.ben tam büfeci çocuktan paramın üstünü alacaktım ki köpek ön ayaklarını kaldırarak bacaklarıma doğru manevra yaptı."lan, n'apıyor bu" diyemeden, köpek ileri geri yapmaya başladı.resmen bacağımı sikiyordu hayvan.artık benim için zaman durmuştu.yer yarılsa da içine girseydim keşke ya da otuz yıl sonra ki ben, zaman makinesini icat etmiş olsaydı ve şu andan kurtarsaydı beni. ama olmuyor işte, hayata numara çekemiyorsun. yaşadığın zamanla bir şekilde yüzleşmen gerekiyor. şu an da ki benim durumumu düşünebiliyor musunuz? hoşlandığınız harika bir kız yanınızda ve köpeğin teki gelip bacağınızı sikiyor. işin kötüsü bacağımı sallıyorum, ittiriyorum gitmiyor it oğlu it. manzaraya bak. haliyle tüm istiklal caddesi ve yanımda ki harika kız benim bu içinde bulunduğum manzaraya şahit oluyor. etrafta o kadar güzel kızlar varken, erkekler varken nerden buldun beni lan hayvan.tamam şık ve güzel giyindikte, bu senin, gelip benim bacağımı sikmeni gerektirmez.hayvansal içgüdü dedik, ittirdik yine gitmedin.tamam, istiklal'de daha önce şahit olduğun taciz olaylarından etkilendin diyelim, ben miyim yani hayalinde ki kaniş amına koyim.kafana tekmeyi indirsem vahşi olarak yaftalanıcam. kaldı ki kızın peta'ya üye olmadığını ya da hayvan hakları derneğinde çalışmadığını nereden bileyim. ama bana da hak ver köpek, o kafana attığım tokadı hak ettin.
insan böyle bir olayı yaşayınca çevresinden soyutlayabiliyormuş kendini, bunu anladım ben. çevrede ki insanların gülüşmelerini duyarak kendime geldim haliyle.kızla göz göze gelince onunda güldüğünü gördüm ve "tamam dedim, artık bu ilişki başlamadan biter, hem taksim'in göbeğinde, bacağı köpek tarafından sikilen bir adamı kim ne yapsın, bacakla beraber karizmamı da siktin lan pire torbası" düşünceleri kafamda uçuşurken ben de ona katılıp gülmeye başladım."sıra ben de lan köpek, domal hadi, şanına uygun en kral pozisyona geç bakalım, dogy style istiyorum" diyecek halim yoktu ya.mecburen gülecektim.zaten kıza karşı kalmış tek kozum sevimli gülümsememdi artık.bu güzel vakitler için köpek bana teşekkür havlaması yapıp defolup gitti ve kızla baş başa kaldık.bu arada büfede ki çocuk "abi para üstü" diye yırtınıyordu camekanın arkasından.nedense onunda yüzünde bir gülümseme vardı."gülme lan pezevenk, şimdi seni bi'sikerim götten ölürsün gülmekten" diyemedim tabi."teşekkür ederim" diyerek paramın üstünü aldım ve arkamı döndüm.kız hala gülümsüyordu. eee kim gülmez ki benim durumumda ki birisine."duygularımla oynadı ve beni kirletti, onu sevmiştim halbuki" diyerek kızın daha da gülmesine sebep oldum."tek gecelik ilişkiler yürümez deniz, bunu anladın mı" diye cevap verdi kız anında.kafasında ki düşünce neydi bunu söylerken inanın bilmiyordum."bana bir sinyal mı çaktı acaba" düşüncesini aklımdan def edip "devam edelim mi" diye sordum."hay hay" dedikten sonra yola koyulduk.
bu arada burnumun biraz tıkandığını ve nefes alıp verirken ıslık sesine benzer garip bir ses çıkardığını hissettim. "ulan acaba nefes alıp verirken sadece köpeklerin duyabildiği ve anlayabildiği bir ses mi çıkardım" şeklinde saçma sapan monolog yaşadım kendi içim de ama yine de burnumdan nefes almayı bıraktım o an için. Neyse ki bu düşüncenin saçma olduğunu anladım ve düzenli nefes alıp vermeye devam ettim. Biraz yürüdükten sonra da mekana ulaştık ve içeriye girdik. Yemeklerimizi söyleyip beklemeye başladık. Sohbet etmek için bize kalan bu zamanda da Teoman hakkında falan konuştuk ve son albümünün harika olduğu kanısına vardık. Akşamın ilerleyen saatlerin de benim sikilmiş bacağın bahsi geçmedi hiç ama bu köpeğin milletin içinde bacağımı bafilediği gerçeğini de değiştirmedi. Sürekli bende ki "ilk günden karizma da gitti bacakta" düşüncesi yüzünden üç tequila shot yapana kadar doğru düzgün eğlenemedim bile. Ama ne yalan söylim, gözlerinin içine baktıkça karnımda ki kelebekler uçuşuyordu ve bu anı yaşamak için köpeğin bacağımı sikmesini bırak, gelip yese umrumda olmazdı.
Yalnız tek korkum, o köpeğin beni fuck buddy olarak gözüne kestirmesi ve beyoğlu'na her gittiğimde kokumu alıp üzerime atlaması. ama bu sefer yalnız olursam ve ortam da tenha olursa o şerefsiz köpeğe yapacaklarım var.
sene 2007... lise son sınıftayım! okulun son zamanları artık, kopmuşuz dersler falan filan işte tahmin ettiğiniz üzere. neyse ders geometri. hoca geldi, girdi, defteri yazıyor falan! ben de pencerenin yanında oturuyorum, kafam da birşeye feci bozuk!* yanında oturduğum pencere de sınıfın en sorunlu penceresi! tahta parlıyor falan filan işte, perdenin ayarlanması gerekiyor! neyse arkadan bi bayan arkadaş seslendi bana:

- mech eng şu perdeyi biraz ayarlar mısın?

azcık oynadım perdeyle düzelttim falan, arkadan aynı ses tekrar geldi:

- ay yok ya olmadı! biraz daha kapar mısın?

kafa bozuk zaten, yap denen herşey sinir katsayımı biraz daha arttırıyor. neyse yine sesimi çıkarmadım, biraz daha kapadım! ama arkadan aynı ses tekrar geldi:

- ya mech eng olmadı sen biraz aç en iyisi onu!

iyice sinirlendim ve hafif bi mırıldanmayla "ulan şimdi sana bi açacağım ben, göreceksin o zaman!" derken eş zamanlı olarak defteri kapatmakta olan ve çok sevdiğim geometri öğretmenim ile göz göze geldiğim bi an var ki, işte tam o an tam olarak bu andı;

(bkz: yer yarılsa da içine girsem denilen anlar)

çok utanmıştım yahu, bi de bayandı sevgili hocam!*
midesi açlıktan zil çalan birinin gözü önünde yemek yediğini geç farketmek.
(bkz: gaflette bulunmak)
Hastanede, derse bere ve atkıyla sarılı gelen Prof'u hayvan sahibi sanıp ;

+Neyi var bunun amcam ?
-Prof; Prolapsus uteri yiğenim.yeter mi ?
+Nası ya.. ama ?...
*Bütün sınıf yerde.
(bkz: mastürbasyon yaparken ebeveyne yakalanmak)
liseyi bitirmişiz o yaz, aileden uzakta, şehir dışında kankamla kız kıza haftasonundayızdır,
onun da başka kız arkadaşlarıyla gereksiz yere fazlasıyla samimi olunur,
içilir, hatta tek platonik aşkını anlatırsın, akabinde o geç saatte çaldırırsın telefonunu * cevap gelir, uyumadığına şaşırılır, alınan alkolün etkisiyle mesaj yazarsınız hepbirlikte, uzar da uzar..
sabah olur, tanımadığım bi numaradan mesaj gelir...
-naber ufaklık ya sen benim kuzeni nerden tanıyosun?

meğer numarasını değiştirmiş, eski hattını da bayadır kuzeni kullanıyormuş, "Allah ım ben o abaza çocuğa mı yazdım bunları" yakarışlarıyla kahrolunur, o kuzen zımbırtısı sana yapışır, hayran olunan yakışıklı prens ise seçimine şaşırdığını söylemekten çekinmez, akıl verir, abilik yapar...

daha n'olsun sözlük!
kızlı erkekli bir arkadaş grubu olarak film izlemeye karar verdikten sonra, internet kafeden alınan kopya babam ve oğlum cdsinden türbanlı porno çıktığı andır. evin sahibi olan kızın başörtülü olması da cabası. Abisinin de grupta olması daha bir kötü tabii ki.

Kafede o liseli bebeleri görünce kıllanmıştım zaten aq.
ilkokulda arkadaşım sınıfta altına sıçmıştı. bu duruma örnek olabilir diye düşündüm.
günümüz yaşamının her saniyesi bu anlara doludur.
arkadaşın doğum gününde gördüğünüz ilk andan beri yazdığınız kızın evli olduğunu öğrendiğiniz anlar. hayır yüzük de takmıyorlar artık anlayamıyoruz kim boşta kim evli.
çok utanılmayan anlardır. sahiden çok utanılırsa şayet, yerin yarılmasına gerek kalmadan da magmaya yakınlaşılabilinir sanırım.

edit: keyfi