bugün

Babam kurban kesmeye götürdü beş yaşımdayken. Hala et yerken bi tuhaf oluyorum, zorla yediriyolar.
Dayak yemem.
Araba çarpmıştı. 8 yaşındaydım galiba. Çok bir hasar oluşmasa da bedenimde, işin ruhsal boyutu bir dönem beni meşgul etmişti.
şişenin içine giren çocuklu pepsi reklamı.
http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/38011/pepsi-anne-yine-yapti
Çocuk olmak.
3 arkadaşımın çocukluk travması benim.
uyurken üstüme soba borularının devrilmesi. neyse ki yanmıyormuş da bana bişey olmamış. o zaman yataklar yere seriliyor ben de annemle yatıyorum 5-6 yaşında ancak varım. uykumun derinliği ise maşallah denecek kadar annem uyanıyor soba için odun kömür hazırlarken bir ses duyup koşup geliyor bir de ne görsün zavallı küçük derincenin üzerine borular devrilmiş her taraf kurum ( bilmeyenler için tanım: siyah renkli kömürümsü toz ). bakmış kı ben uyuyorum etrafı toparlayıp boruları yerine takıyor ben uyanıyorum yorganın üstü simsiyah anne noldu diyorum annem bişey yok soba üstüne devrildi diyor bende he tamam diyip geri yatıyorum. algılayamadı zaar. lan beş dakika sonra kafama dank ediyor ya soba yanıyor olsaydı ya boru kafama düşseydi ya ben ölseydim. hayatımın en önemli travmalarından biridir.
bisiklet.
inegöl devlet hastanesinin bahçesinde bir adamın vuruluşuna şahit olmamdı.
çok fazla haddinden çok fazla var. ama çokta güzeldi...
Şuan çok komik gelse de o zamanlar aşırı korkmuştum: "tüplü" tabir edilen televizyonumuzun ufak bir arızasından ötürü görüntü biraz dertliydi. Arızalı ya her an tüpü patlayabilecek sanıp ecel terleri dökerdim.

Demek ki baya küçük yaşlarmış.
ilkokul öğretmenim olan pislik karı. Eğitimde öğretmenin ne kadar önemli olduğunu bana günlerce anlattırmayı bire bir deneyimleten mahluk. Aradan geçen on yıllara rağmen bitmesi sana olan nefretim.
Konserve için alınan kilolarca dometes mavi leğenlerle bahçeye konulduktan sonra gözüm gönlüm açılmıştı. Dometesi çok seviyordum, en sevdiğim çiğ gıda. Leğenin başına oturup sert olanları seçerek yemeye koyulmuştum. Resmen orgazm anında duyduğunuz hazza yakın bir halde olup, önce suyunu içip sonra kendisini yiyordum. Dalının koptuğu, kokusunun yayıldığı o yeşil yuvarlağı “göbek” olarak adlandırmıştım. göbeğinden değil diğer ucundan ısırarak başlarım yemeye. ilk ısırık sonrası suyu içe çekilmeli. genelde 5 veya 6 odacığı var var ve herbiri de suyla dolu. Sırayla yenmesi gerekir. odacıkların suyu tam emiklenmeden diğerine geçilirse üzerinize fışkırır. işte böyle mükemmel havama girmişken, o sular Avucumdan bileklerime, tişörtüme, her tarafa çekirdekleriyle birlikte akmıştı o sırada bir arı gelip tam alt dudağımdan sokup gitmişti. Bir arıyla bu kadar yakın temas kurmak ürkütücü. Kendilerine büyük saygı duyuyorum ama yılanlarla karşılaştığımda dahi soğukkanlılığımı koruyup “ayy ne minnoş ihihi” sevecenliğini yitirmememe rağmen arılar ve gagalı hayvanlar beni çok ürkütür. Arılara korktuğum için saygı duyarım ama gagası olan hayvanlar gerçekten büyük orospu çocuğu.
Yatağımın yanına koyduğum sandalyede de bebeğimi uyutur üstünü örterdim.
Bir gece kan ter içinde boğazımda onun örtüsüyle uyandım.
Aman allahım hiç hareket etmeyen bebeğe bile güvenemeyeceksem kime güvenecektim?
6 yaşındayken anaokulunda "okulda yemek yenmez ki" diyerek yemek saatinde yemek yemiyordum.

5 yaşında, sokakta top oynarken susamıştım ve anneme balkondan su atmasını söylemiştim. O da şişeyle atmıştı. O gün o şişeyi benden 3-4 yaş büyük bir arkadaşım ve kız kardeşi ( o da 5 yaş büyük) aldılar ve bana geri vermediler. O günden sonra hep eşyalara bağlandım. Çöpe atmamaya falan başlamıştım. Ortaokulda kalem kutumu görmeliydiniz. Gerekli gereksiz her şey vardı. Liseye geçerken bundan kurtuldum. Kendi kendime bi karar verdim ve dwdim ki bunlar sadece birer eşya. Eşyalar sürekli el değiştirir dedim. Şu an bu sorunum çözüldü sanırım.

Annem, internet cafe için verdiği 40 kuruşun 25 kuruşunu harcamamı ve 15 kuruşunu geri getirmemi söylemişti. O zamanlar 25 kuruşa 30 dk oynanabiliyordu. Ben oynadım ve sürem doldu. Ama arkadaşlarım hala oynayabiliyorlardı. Onlar 1 saatlik açtırmışlardı. Ben de 15 kuruşuna da oynamak istedim. Ve onu da harcadım. Eve gittiğimde annem çok kızmıştı. O günden sonra sürekli para biriktirdim. Bi ara cimri olduğumu farkettim. Bu tutumluluk değildi artık. Bu huyumdan yeni yeni vazgeçtim.

13 yaşımda, kaptanı olduğum takımdan adana demirspora transfer edilmek istendim ve transfer oldum. O güne kadar hayatımda her şey iyi gidiyordu. Her şeyde baştaydım, birinciydim, ön plandaydım. Ama orada beni aralarına almadılar. Yeni gelenler takımda kendi yerlerini alıyor diye yeni gelenleri dışlıyorlardı. Pas atmıyorlardı. Aralarına almıyorlardı. Ve bi keresinde yapmadığım bir olayı gözlerime baka baka yapmışım gibi hocaya anlattılar. Hoca bana çok kızmıştı. Ağlamıştım. Bana iftira atıldığını bir türlü ispatlayamıyordum. Orda yaşadıklarımdan sonra özgüvenimi kaybettim. Artık her şeyde en başta giden değilim maalesef. (o dışlananlar arasında şu an insatgram fenomeni meriç izgi de vardı. Evet, onu da dışladılar. Dışlayanlardan biri de şu an adana demirsporda genç futbolcu. Hatta geçen maçta fenerbahçeye şut çekti, neredeyse gol atacaktı.)
Küçükken, kucağa alınarak eve götürüleceğimi bilmenin rahatlığı ile misafirlikte huzurla uyurdum.
Yolda giderken gece vakti kafam babamın omzunda iken uyanmayı, tekrar gözlerimi yummayı severdim.

Tekrar bir misafirlikte uykuya teslim olurken "uyursan götürmeyiz seni, burada kalırsın" demişlerdi.
Her zamanki uyarılar olduğunu düşünerek, umursamadan uyudum.
Sabah gözlerimi açtığımda bilmediğim bir evde, yabancı insanlar arasındaydım. *
O gün en büyük travmamı yaşadım, aileme güvenim sarsıldı. *
Üzerime dev dalgalar isabet etmişti. Sonra uyanmışım.
Çocukken cinsel içerikli çok garip şeyler yaşadım. özellikle misafir erkek çocuklarından çok igrençlikler gördüm ve hiçbirinin farkında değildim. Hatta benden üç yaş kadar büyük bir kız tarafından da taciz edildim. Ama hiçbiri travma etkisi yapmadı nedense. Ne erkeklere ne de kızlara karşı bir tiksintim olmadı ama yaşadığım şeyden olsa gerek bazen kızlardan hoşlandığımı sandım. En nihayetinde geldi geçti her şey. Fakat bir keresinde ben altı yaşındayken falan bir halam balkonda ailenin ortasında ben başka bir şeyle ilgilenirken şaka olsun diye pantolonumu indirmişti ve ben çok utanmış, bağırmış, çağırmış, ağlamıştım. Ne gerek vardı ki yani böyle bir şeye. Hâlâ hatırlayınca üzülüyorum.
ilkokulun ilk seneleriydi.

Matematik dersinde öğretmen büyük ahşap bir gönye ile tahtaya bir şeyler çizerdi.

Ders öncesi ahşap gönye VS yi hazırlamak için sınıftaki bir kızla kavga esnasında itişip kakışırken ahşap gönyeyi kırmıştık. Kız benim üzerime atmıştı şuçu.
Öğretmen de onla bir olup beni suçlamıştı. Bir sene boyunca her matematik dersinde gönye ile bir şey çizilecek korkusu ile matematikten tiksinmiştim.
Zira pedagoji yoksunu sınıf öğretmeni her ders bunu da Merve kırdığı için... Tarzında laf sokuyordu.
Bu yüzden ilkokul öğretmenimi de, matematiği de sevemedim hiç.
görsel
Bugün doğum günümdü, diyecek pek bir şey bulamıyorum, affedin.
Arkadaşlar beni bilen bilir. 13 yaşıma kadar Altıma işedim ben. Öyle böyle değil sabahlarım hep su içindeydi benim. Kaç yatak, döşek eskittim bilmem. 6 yıl uykularımı muşamba üzerinde uyudum ben. O kımıldadıkça çıkan sesi, rahatsızlığı bilmem bilir misiniz? O yüzden şimdi nerde muşamba, naylon görsem hala altıma kaçırırım!
görsel
ilkokulda bir defa beni takip edip apartmana arkamdan giren birinin tacizine uğramıştım.

Bu yüzden, hala daha, apartmana her girişimde arkamdan kapıyı kapatırım.
1995-1996 yılları arasında “sınır ötesi” isminde bir reality show vardı. mezarından çıkıp caminin çatısına konan tabutlar mı dersin, uzaylı otopsisi mi dersin bir çocuk için gece altına işemelik her türlü içerik vardı. annem her ne kadar hadi sen uyu dese de çocuk odasının olmaması sayesinde ve yorganın arasından bu programı izleyerek s*ktik attık psikolojiyi.
Yeniden işlenilmesi gereken travmalardır.