bugün

Hiç kendi eliniz tarafından sille tokat saldırıya uğradığınız oldu mu? Veya bir markete gittiniz, ürün rafları arasında gezinirken satın almak istediğiniz bir şeyi gördünüz. Sağ taraftaki rafa dönmek istiyorsunuz ama bacaklarınızdan biri, iradeniz dışında, sizi sola dönmeye zorluyor. Sonra, bir o tarafa bir bu tarafa, kendi etrafınızda daireler çiziyorsunuz.

Yazımıza, biraz daha eskilerden başlayarak devam edelim.

Bundan elli yıl kadar evvel, yaşlı bir kadın doktoruna gider. Kadın, normal görünümlü, akıcı konuşan bir kişidir. Sadece, onu, doktoruna götüren şikâyeti biraz gariptir. Kadın, doktora, zaman zaman sol elinin, kendi boğazına sarılarak kendisini boğmak istediğini, sağ eli ile de sol elini boğazından çekmek için mücadele ettiğini anlatır. Doktor, kadının psikolojik bir hastalığı olduğunu düşünerek onu psikiyatristlere yönlendirir. Psikiyatristler kadını histerik olarak tanımlayarak evine gönderirler. Kadın çaresizdir. Ta ki, ünlü Doktor Goldstein’e rastlayıncaya kadar. Goldstein, kadının histerik olmadığına karar verir. Kadının içinde bulunduğu durum başka bir nedenden kaynaklanmaktadır.

isterseniz bu olayın nedenini tekrar günümüze gelerek, güncel olaylar ve bilgiler çerçevesinde anlamaya çalışalım.

BEYNiMiZDE NELER OLUYOR?
New Jersey’de yaşayan 55 yaşındaki Karen Byrne’nin başına gelen de tam olarak buydu. Karen Byrne’nin mustarip olduğu hastalığın adı; Yabancı El Sendromu (Alien Hand Syndrome).

Yazımızın başındaki yaşlı kadın gibi, Karen’in sol eli ve zaman zaman da sol ayağı, kendi kontrolünün dışında sanki yabancı bir bilinç tarafından yönetiliyor gibiydi.

Karen’in bu hastalığı, 10 yasından beri çektiği epilepsiden (sara hastalığı) kurtulmak için 27 yaşındayken geçirdiği ameliyatla başladı.

Ameliyat, epilepsiden kurtulmak için kaçak elektrik sinyallerini gidermek üzere beynin küçük bir bölümünü kesmek şeklinde tanımlanabilir.

Epilepsi için yapılan ilaç tedavileri sonuç vermez veya beyinde, epilepsiye neden olan hasarlı alan tam olarak tanımlanamazsa bu durumda yukarıda ifade edilen radikal çözüme gidilir. Beyin ameliyatı.

Karen’i epilepsiden kurtarmak için yapılacak yegâne iş; corpus callosum adı verilen kısmı ameliyatla kesmektir. Corpus callosum denen yer, beynimizin iki yarım küresini birbirine bağlayan, yarıküreler arasında bilgi alışverişini sağlayan ve milyonlarca sinir liflerinden oluşan bir banttır. (içinden milyonlarca tel geçen kalın bir kablo gibi). Corpus Callosum, beynimizin her bir yarıküresinde olanları diğerine aktarır. Böylece beyin bir bütün olarak çalışır. Eğer bu bağlantı ameliyatla kesilirse, beynin her bir yarıküresinin birbirinden habersiz kalma durumu oluşur ve ilginç durumlar ortaya çıkar.

Corpus callosumun kesilmesi ile Karen’in epilepsisi geçti. Karen, ameliyat sonrası her şeyin iyi göründüğünü söyledi. Fakat bu defa da ameliyatı takip eden haftalarda başka bir problem var gibiydi. Doktorlar, Karen’de garip davranışlar görmeye başladılar. Doktor O’Connor, muayenelerden biri esansında bir ara Karen’e dönüp, “Karen, ne yapıyorsun? Elinle, bluzunun düğmelerini açtığının farkında mısın?” diye sordu. Doktor uyarana kadar Karen, sol eliyle bluzunun düğmelerini açtığının farkında bile değildi. Karen, sağ eliyle bluzunun düğmelerini tekrar iliklemeye başladı. O anda durdu, sol eli yine iliklediği düğmeleri açmaya başladı. Bu durum karşısında, doktor, hemen ilk yardım çağrı düğmesine basarak, diğer doktorlardan birine, “Mike, hemen buraya gel, bir problemimiz var” dedi.

KONTROL DIŞI

Bütün bunlar, Karen’in epilepsiden kurtulmak için yapılan ameliyattan sonra başına gelmişti.

Karen şöyle anlatıyor. “Bir sigara yakıyorum, kül tablasına koyuyorum, sonra sol elim sigaraya uzanıp onu söndürüyor. Zaman içinde, çantamdan da bir şeylerin eksildiğini gördüm; önceleri, çantamdaki eşyaları kaybettiğimi sandım. Ta ki ne olduğunu anlayana kadar.”

Karen’in problemi, kendi kafasının içindeki mücadeleden kaynaklanıyordu.

Normal bir beyinde iki beyin yarıküresi vardır ve bunlar corpus callosum aracılığı ile haberleşirler. Beynimizin sol yarıküresi, sağ bacağımız ve sağ kolumuzu ve konuşma becerimizi kontrol ederken, sağ yarıküre ise sol bacağımız ve sol kolumuzu kontrol eder. Genelde, analitik olan sol yarıkürenin aldığı kararlar sağ yarıküreye göre daha baskındır. Hatta zaman zaman, sağ yarıkürenin hırçın davranışlarını sol yarıküre frenler. Yapacağımız işlerde daha çok son sözü burası söyler. Onun içindir ki, sol yarıküresinde hasar olanlar, sağ yarıkürenin idaresi altında kaldıklarından daha depresif olurken, sağ yarıkürede hasar olup da sol yarıkürenin denetimi altında olanlar daha sakin, neşeli ve hatta umursamazdırlar.

Yarıkürelerin baskınlığı konusundaki keşif çalışmaları; epilepsiden kurtulma çaresini, iki yarıküreyi, corpus callosumu keserek karar verdikleri 1940’lara kadar gider. Ameliyat sonrası, hastalar iyi görünüyorlar ama bir müddet sonra psikolojik istem dışı davranış tekrarları ortaya çıkıyordu. Ortaya çıkan davranışlar şaşırtıcıydı. Beyin yarıküreleri ameliyatla ayrılmış kişilerde, her bir yarıküre, sanki ayrı ve özgür bir bilince sahipmiş gibi görünüyordu.

Video, epilepsiden kurtulmak için yapılan ameliyat sonrası (corpus callosumun kesilmesi), Karen Byrne’daki yabancı el sendromuna ait görüntüleri içermektedir.

http://www.youtube.com/wa...mbedded&v=xwMsXL_YUEo

Yabancı el sendromlu hastalarda, iki el birbiriyle çelişir. Bir el, kurabiye alıp ağzına götürmek isterken, diğer el kurabiye yemeyi engellemek için öteki elin bileğinden tutar. Bir el, fermuarı aşağı indirip açmak isterken, diğeri yukarı çekip kapatmaya çalışır. Bir el okumak için gazeteyi almak isterken diğeri gazeteyi kapıp masaya çarpar. Bazen, yabancı el, hastanın kendi boğazını sıkıp boğmaya çalışırken, bilinçli el ona engel olmaya çalışır. Bazı hastalar, yabancı eline “dur” diye bağırınca yabancı elin bu komuta uyduğunu rapor etmişlerdir. Hastanın bilincinin, yabancı eli üzerinde hiçbir öngörüsel etkisi yok gibidir. El, hastanın kendisine ait değildir sanki.

BEN KiMiM?
Hasta, hastalığının ne olduğu teşhis edilene kadar, “yabancı el”in hastaya verdiği sıkıntıyı çevresine anlatmakta güçlük çeker. Bu konuda çevresini inandıramaz. Elinin, kendi bilincinin haricinde hareket ettiğini çevresindekilere inandırabilmek için sürekli yemin eder.

Şimdi şu soruyu sormak gerekir; “ben” derken kimi kastediyoruz? Kendimin “ben” olduğumdan ne kadar eminim? Zihnimiz, iki ayrı bilincin etkisinde mi? O halde biz hangisiyiz? Corpus callosumun kesilmesi durumunda, kafatasımın içindeki “ben” dediğim kişi hangi bendir? Corpus Callosumu kesilmemiş yani normal beyne sahip kişiler olarak, sol beyin tarafından bastırılmış başka bir kişiliği daha mı taşıyoruz?

Bu sorulara bir yenisini eklemek isterseniz, size aşağıdaki videoyu seyretmenizi öneririz. inançlarımız da beynimizin bu yapısından etkileniyor mu? Peki, ya ruh kavramına inananlar ne düşünürler dersiniz? Onlara göre birden fazla ruhumuz olabilir mi?

Videoyu seyrettikten sonra sizin de ”ben kimim?” sorusuna vereceğiniz bir cevabınız muhakkak ki olacaktır. Belki de olmayacaktır. Ne dersiniz?

http://www.youtube.com/wa...mbedded&v=1vwwyiHfxVM

Kaynaklar:
http://www.bbc.co.uk/news/uk-12225163
Eagleman, David. Incognito, Bkz Yayıncılı (2013)
V.S. Ramachandran. Beyindeki Hayaletler, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi (2011)

(alıntı)