bugün

Buzul Çağının Virüsü: Türk edebiyatının başyapıtlarındandır ama malesef medya yazarlarının yarattığı kirlilik yüzünden bilinmez.
Mario Levi'nin odasındayım, hikayemi okumuş. O ana değin aldığım tek geri bildirim: "Okudum, çok da beğendim". Oturmamı söyledi, konuşmaya başladı. Duymak istediklerimi söylüyordu. Eleştirilerini sert veya yumuşak arka arkaya sıralıyordu. Kırk dakika kadar oturduğumu hatırlıyorum. Artık kalkmak üzereyken birkaç tavsiye kitap ismi istedim. Hangi öykücüleri seversin diye sordu. Hemen atıldım "Vüs'at Orhan Bener en sevdiğim" dedim. Gülümsedi, "Zaten bana Sait Faik, Orhan Kemal diyeceğini bilseydim sana bu kadar zamanımı harcamazdım" dedi.

Sözlükte bu yazdığımla birlikte, sadece iki entry'si olacak üstadın. Daha yazacaktım ama iki sınavım var yarına. Şimdilik böyle bir anı sadece...
1950 kuşağı sanatçısıdır ve daha çok '' öz yaşam öyküsel '' nitelik taşıyan öyküleriyle bilinir. onun eserlerinde ölüm önemli bir yer tutar. ayrıca şiirleri kısa dizelerden oluşup esprili, ironik ve şaşırtıcıdr.

roman :

- buzul çağınıın virüsü

öyküleri :

- mızıkalı yürüyüş
- kara tren
- kapan

oyunları :

- ıhlamur ağacı
- ipin ucu
''vüs'at o. bener 1922'de samsun'da doğdu.yükseköğrenimini ankara hukuk fakültesi'nde tamamladı. dost ve yaşamasız adlı öykü kitaplarından başka ıhlamur ağacı (1962) ve ipin ucu adlı iki oyunu vardır. bunlardan birincisi 1963 türk dil kurumu oyun ödülü'nü, ikincisi ise abdi ipekçi ödülü'nü kazandı (1980). öyküleri fransızca, ingilizce, almanca'ya çevrildi.''

buzul çağın virüsü'nden

--spoiler--
sen hep yanılgı ve yenilgilerden oluştuğun için yaşayabilensin.
--spoiler--
torunu ile alakalı: sema'ya masal anlatmak sandığım kadar kolay değilmiş, bunca şaklabanlık, lafebeliği boşa gitti, diyebilmiş insandır.
ankara'yı yazan yazar.
"yanlışlığın nerede olduğunu tam kestiremeden öleceğim gene de." vüs’at orhan bener

uykuyu yırtıp atan gözkapaklarımın zihnimi karşı karşıya bıraktığı cümle. evet, bir yanlış, eksik, olmamışlık, bilinmeyen ya da her neyse. günlerdir zihnimde dönüyor vüs’at bener’in bu cümlesi. çaresizlik. bilmem gereken bir şeyi bilmiyormuşum gibi, herkesin bildiği, bilmemenin affedilmeyeceği ve ayıplanacağı bir şeyi bilmiyorum. evden çıkıp durağa yürürken hissettiğim; evde bir şeyler unutmuşum hissi gibi her uyandığımda bilmem gereken bir şeyi uykuda unutmuşum hissini tüm ağırlığıyla üzerimde hissediyorum. ve bu duygularla ölecek olmamın tarifsiz acısını, bucaksız çaresizliğini duyuyorum.
bilmek. i̇şime yaramayan, günleri daha hafif geçirmemi sağlamayan, kendimi geçtim kimseye en ufak bir faydası olmayan o kadar çok şey biliyorum ki. bu utanç verici.
hiç dostoyevski okumamış bir insanın benden kolay yaşamasına dayanamıyorum. kafka’dan bir haber genç adamın ve celine’nin adını bile duymamış kadının mutlu mesut öpüşmelerini öyle kıskanıyorum ki. yanlış var bu işte. benim çocukluğumda bıraktığım iyimserliğin amcamın, dayımın ya da iki çocuk babası, banka memuru üst komşumun yüzünde ne işi var? madem o iyimserlik bir ömür taşınabiliyordu, neden bıraktım o uzak geçmişin karanlık köşelerine. hangi hayranı olduğum yazar kandırdı beni de elimdeki tek umudum olan iyimserliğimi aldı.
kestiremiyorum yanlışı sayın bener, kestiremiyorum ben de. kestiren var mı, yanlış burada diyen var mı ondan da çok emin değilim.
tüm küstahlığımla ve doymazlığımla diyorum ki, erosun kollarındaki huzurun allah belasını versin. tüm tersliklerin önünü kapayan, gerçeği perdeleyen, arkaya iten, kestirelemeyen yanlışı saklayan şehvet değil de nedir. güzel bir kadın tüm yanlışları siler mi? beter olun!
kabul. tevekkül. i̇stemeden doğup yine istemeden ölmek diye bir şeyler denmiş olması lazım. aynen böyle.
şimdi yağmur yağıyor şehre. baharın sonu. sonbahar. pencereden izliyorum ağaçlara çarpıp yaprakları yerle bir eden damlaların hıncını. rüzgar dövüyor şehri. i̇nanmak istiyorum bu uğultuya. i̇nanmak! her şey olması gerektiği gibiymiş gibi ama huzurlu değilim. eksik sanki, eksik olmalı. her şey tamsa ve olması gerektiği gibiyse benim burada ne işim var. şimşek, gök gürültüsü ve daha fazla yağmur. perdeyi şehrin yüzüne kapayıp kitaplığıma dönüyorum. alyoşa gülümsüyor ve; gel boş ver diyor. boş ver. nasıl olsa daha fazla bilmeden öleceksin.
türkçe edebiyatın yüz akı yazarlarından. kendine has bir üslubu vardır, biçeme önem verir, okuması zordur. uzun bir hayat sürmüştür ama az eser vermiştir tıpkı yusuf atılgan gibi. olsun, o kadar eser bize yeter. demek böyle olması gerekiyormuş. bir de oğuz atay'la yakın arkadaştır "tutunamayanlar" romanındaki süleyman kargı karakterinin vüs'at o. bener olduğu söylenir.
buzul çağının virüsü isimli kitabı oğuz atay'a atfetmiştir.

türkçe'nin kadri kıymeti bilinmeyen yazarlarındandır.

rumeli işkembecisi'nde fotoğrafı vardı bir zamanlar, sahi ne oldu ona. *
reyhan tutumlu yaşamasız yazabilmek kitabında vüs'at bener yazınını eni konu incelemiştir.
Türk edebiyatının en önemli ve özgün isimlerinden biridir. Yarattığı tüm karakterleri severim. Heralde hepsi içlerinde bir parça kötülük taşıdıklarının farkında oldukları için. Metin Eloğlu'na çok benzetirim bu yüzden. Ayrıca her ne kadar kitapları YKY tarafından basılıyor zaman zaman adına incelemeler yazılıyor olsa da henüz hak ettiği değeri gördüğüne inanmıyorum. Bir yandan da yakın dostu Oğuz Atay'a yapıldığı gibi bir anda fark edilip, herkesin elinde kitapları olmasını istemiyorum.
kurmacasız bir yaşam adlı kitap ile kardeşi erhan bener'in bize bir kez daha sevdirdiği yazar ama insan... Özellikle içindeki bir anısı hayli ilginç ve keyiflidir. Kısaca anlatmak icap ederse;

Vüs'at O. Bener, 1953 yılında askeriyeden istifa edince cebeci imam hatip okulunda türkçe öğretmenliği yapmış. orada da barınamayınca ayrılmak zorunda kalmış ve öğrencileri boykot yapmışlar hocamızı isteriz diye. "imam hatipler ilk boykotu benim için yaptılar," diyor
bugün doğum günüdür. yaşasaydı 94 yaşına girecekti.

görsel
Kaş’ta mavi bar’da tuvalete giderken karşılacağınız kolona roll dergisinin 100 sayısına özel çıkarılan posteri görrsünüz. Eğer tuvalette sıra da varsa bu poster üzerindeki hoş nükteden alıntıları okuma fırsatını bukursunuz. Vüsat orhan bener’le ilk karşılaşmam bu posterde onun yazdığı bi şiir ile olmuştu. Devamında, çorap söküğü gibi geldi.. kitaplığımda tüm kitapları mevcut. Keşke daha da yazsaymış.. cihat burak’la beraber türk edebiyatında kendime en yakın bulduğum iki öykücüden biri..
Genellikle küçük kentlerin küçük insanlarının basit yaşamını verir. Taşranın günlük yaşayışını küçük esnaf ve memurların içki alemlerini, gençlik aşklarını anlatır. Bilindik eseri ıhlamur ağacı'dır.