bugün

vüs at o bener

"yanlışlığın nerede olduğunu tam kestiremeden öleceğim gene de." vüs’at orhan bener

uykuyu yırtıp atan gözkapaklarımın zihnimi karşı karşıya bıraktığı cümle. evet, bir yanlış, eksik, olmamışlık, bilinmeyen ya da her neyse. günlerdir zihnimde dönüyor vüs’at bener’in bu cümlesi. çaresizlik. bilmem gereken bir şeyi bilmiyormuşum gibi, herkesin bildiği, bilmemenin affedilmeyeceği ve ayıplanacağı bir şeyi bilmiyorum. evden çıkıp durağa yürürken hissettiğim; evde bir şeyler unutmuşum hissi gibi her uyandığımda bilmem gereken bir şeyi uykuda unutmuşum hissini tüm ağırlığıyla üzerimde hissediyorum. ve bu duygularla ölecek olmamın tarifsiz acısını, bucaksız çaresizliğini duyuyorum.
bilmek. i̇şime yaramayan, günleri daha hafif geçirmemi sağlamayan, kendimi geçtim kimseye en ufak bir faydası olmayan o kadar çok şey biliyorum ki. bu utanç verici.
hiç dostoyevski okumamış bir insanın benden kolay yaşamasına dayanamıyorum. kafka’dan bir haber genç adamın ve celine’nin adını bile duymamış kadının mutlu mesut öpüşmelerini öyle kıskanıyorum ki. yanlış var bu işte. benim çocukluğumda bıraktığım iyimserliğin amcamın, dayımın ya da iki çocuk babası, banka memuru üst komşumun yüzünde ne işi var? madem o iyimserlik bir ömür taşınabiliyordu, neden bıraktım o uzak geçmişin karanlık köşelerine. hangi hayranı olduğum yazar kandırdı beni de elimdeki tek umudum olan iyimserliğimi aldı.
kestiremiyorum yanlışı sayın bener, kestiremiyorum ben de. kestiren var mı, yanlış burada diyen var mı ondan da çok emin değilim.
tüm küstahlığımla ve doymazlığımla diyorum ki, erosun kollarındaki huzurun allah belasını versin. tüm tersliklerin önünü kapayan, gerçeği perdeleyen, arkaya iten, kestirelemeyen yanlışı saklayan şehvet değil de nedir. güzel bir kadın tüm yanlışları siler mi? beter olun!
kabul. tevekkül. i̇stemeden doğup yine istemeden ölmek diye bir şeyler denmiş olması lazım. aynen böyle.
şimdi yağmur yağıyor şehre. baharın sonu. sonbahar. pencereden izliyorum ağaçlara çarpıp yaprakları yerle bir eden damlaların hıncını. rüzgar dövüyor şehri. i̇nanmak istiyorum bu uğultuya. i̇nanmak! her şey olması gerektiği gibiymiş gibi ama huzurlu değilim. eksik sanki, eksik olmalı. her şey tamsa ve olması gerektiği gibiyse benim burada ne işim var. şimşek, gök gürültüsü ve daha fazla yağmur. perdeyi şehrin yüzüne kapayıp kitaplığıma dönüyorum. alyoşa gülümsüyor ve; gel boş ver diyor. boş ver. nasıl olsa daha fazla bilmeden öleceksin.