bugün

divan şairlerinden fuzuli ile ruhi güzel manzaralı bir mekanda dolaşıyorlarmış. manzaranın en güzel yerinde sıska, çelimsiz bir sokak köpeği görmüşler. ruhi durumdan istifade edip:

- bu köpek bu manzarada fuzuli, demiş.
fuzuli de bekletmeden:
-o zaman vurayım tekmeyi de çıksın kıçından ruhi.
(bkz: verilmiş en güzel ayarlar)
(bkz: tarihte verilmis en buyuk ayarlar)
(bkz: tarihteki unutulmaz ayarlar)
(bkz: tarihi ayarlar)
(bkz: tarihteki inanilmaz ayarlar)
......

gider böyle
tatile çıkmadan önce, sevilen kişiye değişmemesini, hep böyle kalmasını ima eden bir mesaj atmanız sonucu, karşınızdakiyle 1 gün önce yaşanan tartışmadan kaynaklı mesajı okuması ve yanlış anlaması. özgüveninizin eksikliğinden girip değişmesi(!) gerekenin siz olduğunu söylemesi. bunun üzerine afallayıp ne yapacağını bilememek ve özellikle canını yakması için yazılan son sözler:
-mesajı tekrar oku. umarım değişmezsin demeye çalışmıştım. anlayamayacak kadar küt olduğunu unutmuşum. haklısın, özür dilerim.
(bkz: tülay geri dön nolur)
(bkz: tülay ın geri dönmemesi)
-ahmet abi birazdaha saga dogru çek abi
-şimdi nasıl?
-tamam abi çok net çekiyor.
(bkz: televizyona verilen ayar)
ismet inön bir gün mecliste konuşurken demokrat partili bir millet vekili ortamı cıvıtmak için kalkar ve şöyle der;
-paşa paşa sen askerlikten önceki hayatında baytarmışsın doğru mu?
ismet paşa o meşhur cevabını verir;
-niye bir yerin mi ağrıyor.
bilen bilir, avcılar metrobüs durağı iş çıkışı saatlerinde yoğun olur, otobüsler yolcuları neredeyse araç üst geçidinin orada bırakır. oradan yaya üst geçidine yaklaşık 50 metre kadar yürümek zorunda kalırsınız. bendeniz de geçen gün uykumdan uyanmış halde baktım ki yine geçide uzak noktada kapılar açılmış, insanlar dışarı akmakta. isyanım geldi, yeter artık dedim kendi kendime, şoföre doğru yaklaştım, inmemi bekliyor:

- ileride kapıyı tekrar açarsınız heralde.

dedim ve şoförün ters bakışlarına maruz kalarak yanında aracın ilerlemesini bekledim. nihayet 5 saniye sonra yaya üst geçidinin dibine geldik, ben "teşekkürler" demeye hazırlanırken şoför:

- merdiven çıkamıyoruz!

dedi ve kapıyı açtı, ben de ayarımı almış, lafım ağzıma tıkanmış halde mutlu mesut evime doğru yolculuğuma devam ettim.*
bazen insanın etrafında da olabiliyor ki yarıcılığı katlanıyor sanırım o zamanlarda.

x: aşırı fanatik galatasaray taraftarı bir blog yazarı.
y: futbolla alakası olmayan fanatik bir aşk-ı memnu takipçisi.

x, twente-fenerbahçe maçını izlememiş, ama ülke puanı ve bu maçla ilgili bir yazı eklemiştir bloguna. olaylar gelişir.

y: maçı ben izledim. fenerbahçe'nin oyunu hakkında idrak edemediğin veya merak ettiğin yerler falan varsa elimden geleni yapmaya çalışırım.
x: dostum senin en son izlediğin maç tek kale oynanan, behlül ile bihter arasındaki maçtır. daha fazla konuşturma beni.

hala gülüyorum lan.
amcam tarafından sorulan bir soru ile kendisiyle futbol sohbetimiz bitmiştir.
-bu hafta galatasaray kesin maçı alır ne diyorsun
-amca kesin toto da 2 derim(uzun bir sessizlik başlar:çünkü amcam şans oyunlarından anlamaz)
ingiliz komutan atatürk' e türkleri aşağılamak için bir yemekte şu sözleri söyler;
"biz asil ingilizler şeref, onur ve asil kanımız için savaşırız, siz türkler ise para ve toprak için savaşırsınız. "

atatürk ise bunun üzerine güler ve şu sözleri söyler;
" evet haklısınız komutan. her millet kendinde eksik olan şey için savaşır. "
atatürk, cumhurbaşkanı sıfatıyla, türkiye'yi ziyaret eden yabancı devlet adamlarını dolmabahçe sarayı'nda ağırlıyordu. bu esnada bir ara dönemin yugoslavya kralı aleksandre:
"ekselans, biz türkler'i çok severiz. o kadar çok severiz ki, zamanında 1. dünya savaşı'nın sonunda ingiltere başbakanı d.l.george, batı anadolu'yu yunanistan'dan önce bize önermişti. fakat biz yugoslavlar, türkler'i çok sevdiğimiz için bu öneriyi kabul etmedik ve anadolu seferine çıkmadık" der.
atatürk, konuk kralın bu sözlerini sakin bir şekilde dinledikten sonra gülümseyerek şöyle yanıtlar:
"haşmetmeap, önce bize karşı olan sevginize teşekkür ederiz. sonra da büyük geçmiş olsun"
a şahsı çok sıkışmıştır, en yakın caminin tuvaletine kendine atmayı planlamaktadır. yanındaki ateist arkadaşı b;

b: tapındığın yere sıçmak nasıl bir duygu lan?

kısa süreli bir şaşkınlık ardından a şahsının kontrası

a: evinde tuvalet yok galiba, yediğin,içtiğin ve hatta uyuduğun yere sıçmak nasıl bir duygu peki ?

b:....

(bkz: cevab veremedi)
firavun kendisini (haşa) allah zanneder.

rivayet edilir ki; şeytanın da bazı zaman iyiliği vardır. bir gün firavun odasında yatıyordur. şeytan ansızın gelir kapısına vurur. Firavun "kim o" der. şeytan cevaplamaz, ikinci kez vurur firavun sinirlenir, yine "kim o" der. Üçüncü kez vurduğunda yine firavun "kim o" dediğinde şeytan kapıyı açar ve başını uzatıp " allahım diyen sen, daha kendi kapının arkasındakinin kim olduğunu bilmiyorsun. "
necip fazıl'ın islami görüşü benimsediğini duyan arkadaşları, üstad'a geçmişinde çok farklı olduğunu, eski yaşamıyla şimdiki durumunun uyuşmadığını söylerler. necip fazıl buna karşılık şu cevabı verir:

'geçmişle ilgilenmiyorum, çünkü geçmişim benim için çöp gibidir, çöpü de ancak kedi köpekler karıştırır'.
bill gates, comdex bilgisayar fuarını gezdikten sonra şu
açıklamayı yapar:

"eğer volkswagen firması son 25 yıl içinde bilgisayar sektörü kadar
hızlı gelişmiş olsaydı bugün 500 dolara
alacağımız arabalara 25 dolarlık benzin koyup dünya turu atmamız mümkün
olacaktı."

volkswagen, bill gates'in bu sözleri üzerine, gazetelere şu ilanı
verir:

"vw teknolojisi microsoft teknolojisi gibi olsaydı otomobiller şöyle
olurdu:

1- her aldığınız arabada tek koltuk olur, diğer koltuklar için ekstra lisans parası ödemek zorunda kaırdınız.

2- arabalarımız sadece bizim ürettiğimiz benzinle çalışırdı.

3- ortada hiç bir neden yokken otomobiller günde en az iki kere stop ederdi.

4- yol çizgileri her yeniden boyandığında yeni bir otomobil almak zorunda kalırdınız.

5- otoyolda giderken birdenbire otomobilin bütün göstergeleri kilitlenir ve sizin bunu kabullenip arabayı bastan çalıştırmanız gerekirdi.

6- bazen sağa dönüş gibi basit bir manevra, arabanın tamamen stop
etmesine neden olur ve bu durumda motoru tekrar yüklemeniz
gerekirdi.

7- macintosh güneş enerjisiyle çalışan daha güvenli, çok daha
süratli bir otomobil yapar ancak bu araba mevcut yolların sadece
yüzde beşinde gidebilirdi.

8- yağ, hararet ve akü ikaz ışıklarının hepsi ortadan kalkar ve tek
bir "genel koruma hatası" sinyali olurdu.

9- yeni koltuklar herkesin aynı boy ve ağırlıkta olmasını gerektirirdi.

10- bazen araba durup dururken kilitlenir ve aynı anda kapı kilidini
açıp marşa basıp bir elle de anteni tutmadıkça blokaj çözülmezdi.
(ctrl+alt+delete)

11- vw her yeni model otomobili piyasaya çıkardığında müşterilerin
araba kullanmayı bastan öğrenmeleri gerekirdi.

12- kaza anında, hava yastıkları açılmadan evvel "emin misiniz?" diye
sorardı.
http://www.youtube.com/wa...mbedded&v=YsMP1LgVBMo
Bazı AKP Milletvekilleri Meclis'te bana laf atarak ve benimle ilgili açıklamalar yaparak şöhret olmak istiyorlar. Onları şöhret yapacağım.
https://mobile.twitter.co...us/322427392385765376?p=v
karşıt görüşlü iki yazar bir lokantaya girerler. garson masaya gelir. beriki yazar siparişini verir.

- bana kuru, pilav, üstüne de et.

öteki hemen ekler:

- bana da kuru, pilav, üstüne etme!

bu hikayenin tevfik Fikret ile mehmed Akif arasında geçtiği rivayet edilir. ancak doğruluğundan emin değilim. sanmıyorum da.
nef'i nin şeyhülislam yahya efendiye verdiği ayar sayılabilir.

nef'î yazdığı hicivlerle dönemin birçok isminin nefretini ve öfkesini üstüne çekti. kendisi de şair olan şeyhülislam yahya efendi nef'i yi öven ancak içeriğinde nef'i ye kâfir diyen bir kıt'a söylemiştir.

şimdi hayli sühanverân içre
nef'imanendi var mı bir şair
sözleri seba'-i mu'allakadır
imriü'l-kays kendidür kâfir

nef'i de buna karşılık olarak;

müftü efendi bize kâfir demiş
tutalım ben o'na diyem müselman
lâkin varıldıktan ruz-ı mahşere
ikimiz de çıkarız orda yalan

diyerek cevap vermiştir.

yine bir başka dörtlüğünde kendisine kelp (köpek) diyen tahir efendi'ye karşılık verir;

tahir efendi bana kelp demiş
iltifadı bu sözde zahirdir
maliki mezhebim benim zira
itikadımca kelp tahirdir

-------------------

tahir: temiz
kelp: köpek
zahîr: açık, belli
itikat: inanç

tabi daha sonra tahir edendi buna karşılık verir o da şöyledir;

zehr-i hicvi cihana zerkedenin
dili bişekki efidir.
kelp asla tahir olmaz beşere
nef-i vardır,öyleyse nefidir.

zehr-i hicv: hicivin taşlamanın zehri
zerk eden: aşılayan
bişekki: süphesiz
efi:engerek yılanı
kelp:köpek
tahir:temiz
beşer:insanlık
nefi:yükseltme,mübalağa
her gün verilirse bir zaman sonra sıkılıyor insan.

bıktım!
cumhuriyet'in ilanından sonra istanbul'da bir resepsiyon verilir ve birçok ülkenin ateşeleriyle büyükelçileri bu resepsiyonda bulunur. ancak bir ingiliz ateşesi olan binbaşı vardır ki resepsiyonun başından beri mustafa kemal atatürk'e dik dik bakar durur ve bu durum atatürk'ün dikkatini çeker. bunun üzerine atatürk, yaverini gönderip durumu öğrenmesini ister ve yaver de aldığı emri yerini getirip durumu öğrenir. daha sonra da atatürk ve yaveri arasında şu konuşma geçer:

yaver: paşam, binbaşı bana "mustafa kemal çanakkale'de benim babamı öldürdü" dedi.

mustafa kemal atatürk: git sor bakalım, babasının çanakkale'de ne işi varmış?
sakın sana kötüsün diyenlere aldırma. bana da gerizekalısın dediler, atomu parçalayıp ellerine verdim. (einstein)
istanbul x ağır ceza mahkemesinde başkana verilen ayardır. (arkadaşın eşi tecavüze uğramıştır). Yapılan savunmalar biter karardan önce son sözler sorulur, akabinde;

Hakim: avukat bey biz olaya tarafsız bakmakla yükümlüyüz vicdani kanaatimiz oluşmalı.

Avukat: sayın başkan sizin vicdanınız 3. Şahıslara tarafsız bakabilir ama ya olaydaki mağdur sizin eşiniz olsaydı?

Netice: 12 yıl ağır hapis cezası.
görsel

demokratlar trump'ı umursamiyor. sana ait olmayan bir yere bir şeylerini koymak nasıl bir his?

Trump: kocana sor.

bildiğiniz gibi bill'in metresi vardı.
Yavuz Sultan Selim zamanında. iran padişahı ismail kıymetli taşlar kumaşlar içeren bi hediye gönderir yalnız hediyeler açıldıkça altından kötü bi koku yayılır. Herkes bu kötü kokunun nerden geldiğini merak ederken sandığın en altında bohça içinde insan pisliği vardır. Osmanlı'ya büyük bi hakarettir. Yavuz Sultan Selim biraz düşündükten sonra oda kıymetli taşlar kumaşlar mücevherler içeren bi sandık hazırlar ve en alta o zamanlar istanbul'da imal edilen gül kokulu lokumlardan bir kutu koyar. iran padişahı ismail kutuyu açar kutudaki değerli taşları mücevherleri çıkardıkça altından güzel bir koku gelmektedir kutuyu açar ve lokumu görür. Lokumun zehirli olduğunu düşünerek ilk olarak elçiye yedirir sonra etrafındakilere ikram eder. Hiç birşey olmayınca en son kendisi yer ve lokumun altındaki notu görür ve okur.
Notta şöyle yazar.
"Herkes kendi yediğinden ikram eder."