bugün

sezai karakoç'un tüm şiirleri içinde en vurucu mısrası. hangi film anlatır ya da hangi kitap yazar? yalnızlığı bu kadar; acımasız, sade ve yanıbaşında... hiç bir tiyatro oyunuyla anlatamazsınız bu mısranın anlattıklarını.
bu şiirler o satırlar bizler için yazılmıştır. kalabalıklar içinde ki yalnız ruhlarız aslında hepimiz.
lümpen yalnızlardan bahsetmiyor. hani şu salya sümük , hani şu emo tarzı yandan yemiş yalnızlar değil yani. cezmi ersöz değil yani, tuna kiremitçi değil.
VE MONNA ROSA

Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi.
Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara:
Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi,
Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara,
Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...

Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü
Ve boğazımı sıktı parmaklar ince, uzun.
Günahkar toprağıma saçından bir tel düştü;
Sana ne olmuş Rosa, bir derde tutulmuşsun.
Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti:
Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun,
Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü...

Şu şapkayı çıkarıp atıyorum ırmağa;
Her şeyim sizin olsun, hep sizin kesik başlar.
Rüyasında örümcek başlarsa ağlamağa,
içine gül koyduğum tüfek ölmeye başlar.
Günahını sırtına yüklenen kaplumbağa
Gibi ölüm önünde özbenliğim yavaşlar.
Öyleyse bu şapkayı atıyorum ırmağa...

Bu erkekler kokuyu kediler gibi alır
Ve kediler de her gece sürünür yastıklara.
Denizleri bahtiyar eden günler kısalır;
Satılmayan çiçekler zehirli ve kapkara,
Unutulmuş erkekler ve kadınlara kalır .
Bir geyiğin eriyen gözleri düşer kara
Ve erkekler kokuyu kediler gibi alır

Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık
Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi
Sana da Mona Roza, taşbebeği bıraktık
Ellerinde kılıçlı balıkların bir dişi
Senin hatıran kadar büyük, yeni, karanlık
Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi
Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık

Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim
Ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura
Tüyüme horozdan çok itimat edeceğim
itimat edeceğim şu belalı yağmura
Ruhumu bayrak yapıp ben teslim edeceğim
Asılmış bir adamın iki eli yağmura
Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim

Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni
Ve bir şehir yaratmak ruhundan Gülce diye
Parçalanan gemiyi ve yırtılan yelkeni
Katıvermek sessizce söylenen bir türküye
Ve sonra bir köşede öldürmek ölmeyeni
Ve son vermek bitmeyen, bu bitmeyen şarkıya
Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni

Sana tavus kuşunun içine girdiğini
Son, en son söz olarak söylemek istiyorum

içime girdiğini, tüyünü yolduğunu

Son, en son söz olarak söylemek istiyorum.

içimde tavusların bir bir kaybolduğunu,

Banada bir çift ak kanat kaldığını

Son en son söz olarak söylemek istiyorum.

Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi
Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara
Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi
Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara
Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...
*
bir çocuğun ardına düşen heykeller
noel ağaçları ve manolyalara duyulan öfke
ya vefakar balıkların sırrını tutması
sigara kelimesinin şiire yakıştığı gerçeğini bir kez daha göstermiş olan mısradır.
bir tiyatro sahnesinin, sahne perdeleri kapanır, ışıkları yavaş yavaş sönerken okunması gereken, çocukluğuma dair sessiz ama sancılı sezai karakoç telaffuzu.

yıllar devrildikçe üstüme doğru, unutmadığım ve hiç unutmayacağım gizli kelime, anahtar.

"Senin hatıran kadar büyük, yeni, karanlık
Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi
Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık..."
yanıp kül olanların ve ardından yalnızlığa mecbur kalanların mısrası.

"Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık!
Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi.
Sana da, Monna Rosa, taş bebeği bıraktık,
Ellerinde kılçıklı balıkların bir dişi.
Senin hatıran gibi büyük, yeni, karanlık;
Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi...
Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık!"
yalnızca uyandırdığı hissi ortak olanların bildiği mısra.

ve yalnızca devrik ve girift cümlelerin sahiplerine tesir eden anahtar..