bugün

(bkz: georges perec)
"insanlardan nefret ettiğin anlamına gelmez bu, ne diye onlardan nefret edesin ki? ne diye kendinden nefret edesin ki? keşke insan türüne ait olmak, o dayanılmaz ve sağır edici gürültüyü de beraberinde getirmeseydi; keşke hayvanlar âleminden çıkıp aşılan o birkaç gülünç adımın bedeli, sözcüklerin, büyük tasarıların, büyük atılımların o dinmek bilmeyen hazımsızlığı olmasaydı! karşı karşıya getirilebilen başparmaklara, iki ayak üstünde duruşa, omuzlar üzerinde başın yarım dönüşüne fazla ağır bir bedel bu. yaşam denen bu kazan, bu fırın, bu ızgara, bu milyarlarca uyarı, kışkırtma, tembih, coşkunluk, bu bitmek bilmeyen baskı ortamı, bu sonsuz üretme, ezme, yutma, engelleri aşma, durmadan ve yeniden baştan yaratma makinesi, senin değersiz varoluşunun her gününü, her saatini yönetmek isteyen bu yumuşak dehşet."

uyuyan adam / georges perec
az kişi tarafından bilinen fakat bilenlerin büyük bir tutku ile bağlı olduğu kitap. georges perec'in o deli tipinden zaten başka bir kitap beklenemezmiş. perec ccanını senin.

http://oznurdogan.com/201...an-adam-uyuyamayan-kadin/
Yalnızlığın büyülü çemberini kırmayacaksın. Yalnızsın ve kimseyi tanımıyorsun; kimseyi tanımıyorsun ve yalnızsın. Ötekilerin birbirlerine yapıştıklarını, birbirlerine sokulduklarını, birbirlerini koruduklarını, birbirlerine sarıldıklarını görüyorsun. Oysa sen, ölü bakışlı, saydam bir hayaletten, külrengi bir cüzzamlıdan, çoktan toza dönüşmüş bir silüetten, kimsenin yaklaşmadığı tutulmuş bir yerden başka bir şey değilsin. Olasılık dışı karşılaşmaların umuduyla kendini zorluyorsun…
Georges Perec
geçtiğimiz dakikalarda yayınlanan ağaçkakan albümü.

yasal olarak dinlemek ve indirmek için: http://agackakan.bandcamp.com
--spoiler--
Yaşamını bir saat gibi kuruyorsun, sanki kendini kaybetmenin, tamamen dibe vurmanın en iyi yolu kendini gülünç işlere vermek, her şeyi önceden kararlaştırmak, hiç bir şeyi rastlantıya bırakmamakmış gibi. Yaşamın, tıpkı bir yumurta gibi dışa kapalı, pürüzsüz, yuvarlak olsun; hareketlerin her şeyi senin adına kararlaştıran, seni sana rağmen koruyan değişmez bir düzen tarafından saptansın.
--spoiler--
--spoiler--
Sürprizsiz yaşam. Güvenliktesin. Uyuyor, yiyor, yürüyor, yaşamayı sürdürüyorsun, tıpkı gamsız bir araştırmacının labirentinde unuttuğu bir laboratuvar faresi gibi; sabah akşam, hiç yanılmadan, hiç duraksamadan yemliğin yolunu tutan, önce sola,sonra sağa dönen, bulamaç halindeki günlük yem miktarını almak için kırmızı kenarlı bir pedala iki defa basan bir laboratuvar faresi gibi.
--spoiler--
Oda arkadaşım olan insan. Ortalama günde 14 saat uyuyabilme kapasitesine sahip.
--spoiler--
Yalnızsın.. Yalnız bir adam gibi yürümeyi, aylak aylak dolaşmayı, sürtmeyi, bakmadan görmeyi, görmeden bakmayı öğreniyorsun.. Saydamlığı, hareketsizliği, var olmayışı öğreniyorsun.
--spoiler--
Perec'in insanı adım adım intiharın eşiğine taşıyan eşsiz eseri. Kitabı elimden bıraktığımda nerede durduğuma dair bir kez daha düşündüm. Okuyanlar genellikle sevmediklerini söylerler. Çoğunlukla insana hissettirdiklerinden kaynaklıdır oysa sanat eserinin bu hisleri uyandırmadaki başarısına bakarsak bence ölümsüz yapıtların arasındaki yerini alır.
"Sen bulanık bir gölgeden, sert bir kayıtsızlık çekirdeğinden, bakışlardan kaçan nötr bir bakıştan başka bir şey değilsin. Sessiz dudakların, sönük gözlerinle sen, bundan böyle su birikintilerinde, vitrinlerde, otomobillerin ışıldayan kaportalarında, yavaşlatılmış yaşamının geçici yansımalarını bulabileceksin."
(bkz: az bilinen muhteşem filmler) tutunamayanlar romanı ile yakın zamanda çıkmış film. 1974 yapımı bu filmi izlerken fransa'da yaşayan ve hayatın içinde kaybolmuş bir adamı konu alıyor. iç konuşmalardan oluşan filmin sonunda öyle bir ses tonuyla konuşuyordu ki kalbimin ritmi hızlanmaya başladı. bu gece bir kere daha izleyeceğim. "yalnızlık anlatılmaz anlatılsa yalnızlık olmaz" demişlerse de bok yemişler. bu kadar güzel anlatım olamazdı. izleyin derim.

https://www.youtube.com/w...h?v=sPhaT-zjIFA&vl=tr
görsel
Dibi layıkıyla anlatan kitap.
Perec'in Uyuyan Adam'ı hiçlikte hapsolmuştur. Mutlak hareketsizlik: ne fiziksel ne de düşünsel bir eylem söz konusudur. Bu nedenle yarı ölüm diye adlandırılan uykuyla özdeşleşmiştir. Freud'un fazla uykuyu bir kaçış olarak nitelediğini biliyoruz. Benim aklıma ise inception filminde hayattan kaçmak için kendilerini uyutan insanlar geldi: Bu insanlar rüyada olduklarının farkına varıp ona hâkim olarak rüyalarında istediklerini yapabiliyorlar, hâliyle asla uyanmak istemiyorlar. Buna teolojide cennet deniyor. Buna karşın kitapta Uyuyan Adam'ın rüyalarından bahsedilmez. O, yaşamayı hiç bilmediğini ve bilemeyeceğini keşfederek kendini her şeyden soyutlamıştır. Bir isminin olmaması da bunun bir göstergesidir. O, bir hiçtir.

Perec onu kitabın bir yerinde şu şekilde tasvir eder: "Sen bulanık bir gölgeden, sert bir kayıtsızlık çekirdeğinden, bakışlardan kaçan nötr bir bakıştan başka bir şey değilsin." Bulanık bir gölge imgesi onun artık bedensel varlığının da tehlikeye girdiğini gösterir: Tabii mitsel bir aura içinde hücreleri buharlaşmamaktadır ancak psikolojik olarak her geçen gün hayatla bağı zayıflayan insan bedeni, artık değiştirilmesi gereken yıpranmış bir deriden başka bir anlam ifade etmez. Hücrenin en son noktası olan çekirdek imgesi onun hiçliğin tam ortasına gelmiş olduğunu gösterir. Güneş onun yıpranmış derisini yakar, bu yüzden geceleri çıkar sokağa ve çevresine hiçbir şey hissetmeden, düşünmeden sadece bakar. Yabancılaşmanın getirdiği korkudan dolayı etrafındaki bakışlardan bile sakınmaktadır, çünkü kendisini fark eden her bir gözle kuracağı bağlantı onu hayata tutacak, bu bağlanma ise yeniden bilinmezlik anlamına gelen hayata dahil olma çabasına sokacak ve bu, onun artık bildiği üzere mutlak bir mağlubiyetten başka bir şeyle sonuçlanmayacak bir çaba olacak. Nihayet onunkisi nötr bir bakıştır: Hiçbir aidiyet duymayan bir bakış. Zira kitapta onun ailesinden, arkadaşlarından doğru düzgün bahsedildiğini görmeyiz.

Uyuyan Adam'ın sınav sabahı bile yatağından kalkamadığını ya da kalkamadığını görürüz. Dışarıdan bakıldığında son derece anlamsız bir harekettir hatta başkalarının davranışlarını kendimizinkilerle kıyaslama yaparak anlamlandırma alışkanlığına sahip olan bizler için şımarıkça bir harekettir; öyle ki her gün mücadele ederek zor şartlarda yaşamaya devam eden bizler için onun bu davranışı nedeniyle suçlanması, yargılanması ve bunların sonucunda en azından toplum nezdinde cezalandırılması gerekebilir. Ancak bunları yaparken her birimizin bir şeylerden kaçmakta olduğumuz gerçeğini fark etmeyiz ya da farkında olsak da içten içe, onu görmezden geliriz. insan diğer insana ayna vazifesi görür: Bundan dolayı başka insanların bizim gibi olmasını isteriz, ancak böyle rahatlarız ve hayatımıza devam edebiliriz. Tabii ki bunun imkanı olmadığından dolayı ya aynadakini kendimizden hareketle kurgularız ya da aynadakine göre kendimizi… Uyuyan Adam artık aynasına bakmaktan vazgeçmiştir. O, "Oturuyor ve beklemek istiyor sadece, bekleyecek bir şey kalmayana kadar beklemek." Ancak zaman hiç kimseyi beklemez, akar. O, gerçek bir Efendi'dir. insan ona ancak bir yerinden tutunabilir, böylelikle bir nirengi noktası edinerek hayatını buna göre kurgulayabilir. Efendi ise gerçek manada bir Uyuyan'dır. Uyuyan Adam ise onun çok kötü bir kopyasından başka bir şey değildir.

Bundan dolayı Perec son bölümde, Uyuyan Adam'ın suratına sert gerçekleri bir bir çarpar. Bunlardan birisinde şunları söyleyerek onun çevresinde var oldugunu zannettiği demir parmaklıkları yok eder: "Oysa sen, zavallı Dedalus, senin labirentin yoktu. Sahte mahkum, senin kapın açıktı." Şaşırıp etrafında açılan kapıları, kapıların ardında akan sokaktaki hayatı gören Uyuyan Adam'ın korkusuna aldırmadan devam eder: "Artık sığınağın kalmadı. Korkuyorsun; yağmurun, saatlerin, araba selinin, yaşamın, insanların, dünyanın, her şeyin durmasını bekliyorsun; her şeyin yıkılmasını bekliyorsun … Uzunca bir süre kendine sığınaklar kurup yıktın: düzen ya da eylemsizlik, başıboş sürüklenme ya da uyku, geceleyin devriye gezmeler, yansız anlar, gölgelerin ve ışıkların kaçışı. Daha uzun bir süre kendine yalan söylemeyi, kendini sersemleştirmeyi, kendi oyununa gelmeyi sürdürebilirsin belki. Ama oyun bitti, büyük şenlik, ertelenmiş yaşamın yalancı sarhoşluğu bitti." Ve sözlerini şöyle noktalar: "Ufacık bir belâ seni kurtarmaya yeterdi belki de: Her şeyini kaybederdin, savunacak bir şeyin olurdu, ikna etmek için, duygulandırmak için söyleyecek sözcüklerin olurdu."

Ve Uyuyan Adam uyanır…
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar