bugün

gelişmemiş ülkeyi tarım ülkesi olmakla eş değer tutarak yıllardır kendimizi kandırdığımız durumdur. oysa ki israil dünyada tarımı en üst düzeyde yapan ülkelerden biridir ve aynı anda sanayide de gelişmiştir. sanayinin temeli de tarımdır ancak maalesef biz tarımı bile elimize yüzümüze bulaştırıyoruz ve umuyoruz ki gerçek bir iktidar tarım konusunda en uygun politikayı uygular ve ülkeyi her alanda geliştirmek için ilk adımı atmış olur.
gap bunun en büyük örneğidir efendim. memleketi tarım ülkesine çevirmek için yapılan bir uygulamadır. hee ağzına, gözüne bulaştırdılar harran ovasında, bi halt yapamadılar ama amaç güzel.
herkes hırsız olmuş zaten, herkes devletini soymak için her şeyi yapıyor.
aha burda açılmışı var;
(bkz: tarım hayvancılık ve türkiye gerçeği)
ihtiyacı olan tarım ürünlerinin yüzde 80'ini dışarıdan alan bir tarım ülkesi olduğunu belirtmeyen tespittir. yalnız bunu öyle 40-50 yıldır değil sadece ve sadece 10 yıldır yapıyoruz. özellikle son 5 senede kota adı altında üretimin durdurulmasını hiç dile getirmiyoruz.
ah keşke dediğimiz hayal... tarımda sanayileşebilseydik keşke!
kendi kendine yetebilen 7 ülkeden biriydik 20 sene önce. belki böyle birşey de vardır. tarih kitaplarını kurcalamak lazım.
mevsiminde domates i pazardan 2 tl ye yiyorsanız kocaman bir yalandır.
türkiyenin bir kere tarım ülkesi olabilmesi için bol bol arazi toplulaştırması yapması gerekir. dağınık ve çeşitli sebeplerden dolayı parçalanmış parselleri bir araya getirilmesidir arazi toplulaştırması. ülkemizde pek yapılmıyordur.
bu konu aslında devletin elinde şöyleki,
trgm(tarım reformu genel müdürlüğü)'nin 4753 sayılı çiftçi topraklandırma kanunu ile yapılmaya başlanmalıdır.
amacı ise,
arazi olmayan ve yetmeyenlere hazine arazisi tahsisi yapılmalı.
üretimi olmayan ya da üretimde sorun yaşayan çiftçilere çevirme sermayesi ve canlı cansı demirbaş verilmelidir.

dağınık parseller ciddi derecede hem ülke ekonomisine hemde çiftçinin cebine zarardır.
+yeterli derecede tarlasını sulayamayabilir ve sulama, drenaj kanallarıdan yararlanamaması üretimi sekteye uğratabilir.
amacımız susuz kalan toprakları yeni sulama kanalları ile sulamaktır. böylece tarımsal üretimi kolay kolay sekteye uğratamayacak duruma geliriz.
insanların yağmur duasının nedeni aslında biraz da budur.
çok şükür dsi bu konulara ciddi derecede önem vermeye başladı.

en büyük sorun sulama olduğundan sulama hal olmuştur.
arazi parçalanması belli yasal boşluklardan dolayı oluşabiliyor şöyle ki efendim,
miras kanunu evet. miras kanununda terekeye ait malların(tereke ölen kişinin mahkeme tarafından tesbit edildiği mal varlığıdır)
sebest taksim:mirasçıları kendi belirlediği taksim(parçalama) kriterleri ile.
aynen taksim:eşit oranda olan arazi parçalama.

parsellerin parçalanıp satılmasında herhangi bir sınırın olmaması.
4753 sayılı çiftçi topraklandırma kanunu da hazine arazisinin parçalamasına etmen olur.

neticede türk tarım sektörü zor durumda. sulama ve yasal boşluklardan dolayı ülke arazileri parçalanıp satılıyor. yapılan parçalanma yasal olsada bir çeşit kaçak bina gibi. çiftçiler bu konuda bilinçlendirimeli.
sulama ve bu boşluklar sorunlar çözülmeli. arazi toplulaştırması sadece o bölgenin verimi ile ilgili bir çalışma değildir. o bölgenin geleceğe yönelik projelerinede imza atılır. üretim yeri neyse misal kiraz diyelim.
bu kirazların saklanması için buzhaneler yapılmalı. önceden bu açık görülür ve düzeltilir. aynı şekilde işletmelerin yani çiftçilerin ihtiyacı olan zirai ilaç ya da tohum için bu işin satışını yapanlara teşvik manasında kredi ya da hazine arazisi tahsis edilerek açık kapatılır.
çiftçi tohum ya da ilaç için şehire gitmesine gerek kalmaz.

yeterki devlet yapmak istesin bizde fikir çok...
sözlükteki hıyarların artışını görünce olduk galiba dediğim ütopya.
toprak yorgunluğu ve yanlış ilaç kullanımı sayesinde hayAl olan durum.
kısmen doğrudur. ancak türkiye tarımı da becerememektedir. tarımının yanında sanayin yoksa yani tarlada ürettiğin ürünü toplayıp doğrudan gavur ellerine yolluyorsan bir yere gelemezsin. tarım ürünü işleyecek sanayin varsa o zaman gelişirsin.

ayrıca tarım yanlış ellerde doğaya en büyük zararı veren geçim şeklidir. bilinçsizce yapılan sulamalar anadolunun iç kısmında ve güneydoğu anadoluda devasa tarım topraklarının çölleşmesine sebep olmuş ve doğaya geri döndürülemeyecek zararlar vermiştir. tarlaların yanlış sürülmesi ve nadas ta erozyonun en büyük sebepleridir.

israil tarım ile değil tarım teknolojileriyle gelişmiş bir devlettir. israil tarımı tarla da değil labaratuvar da yapmaktadır. yediğimiz hemen hemen tüm tarım ürünlerinin tohumları israilin titiz ve bilimsel melezleme çalışmalarıyla elde edilmektedir. meşhur az çekirdekli diyarbakır karpuzumuzun bile tohum patenti israile aittir.
küçük düşünmenin ürünüdür malesef.

sanayide, bilişim teknolojisinde, genetikte hatta aklınıza gelebilecek her türlü teknolojide gelişip patentler alıp milyarlarda dolara teknoloji satmak varken biz patlıcan patates satma hayalleri kuralım.

güzel çok zekice.
yanlış önermedir. oysa bir zamanlar kartaldık. şimdi buğdayı bile ithal eder hale geldik ise nasıl tarım ülkesiyiz denilir buna. durmak yok yola devam.
anadolu insanın da bu işin ehli olduğunu düşünürsek, en karlı ve en doğru üretim alanıdır.
tarım miadı dolmayacak bir alan olduğundan, sırtımızı dayayabileceğimiz en doğru yerdir.
en azından teknolojinin gelişip, vitamin kaynağı çipler üretene kadar.
(bkz: teknosa da patlıcan satmak)
sırf ucuz diye örneğin izmir'de toprak sahiplerinin sanayileşmenin ilk örnekleri verilirken kendi tarlalarına kurdukları fabrikaların verimli ovalara yayılması sebebiyle özlemle istenen dilektir efendim.

türkiye pekala bir tarım ve sanayi ülkesi olabilir.

ancak örneğin izmir kemalpaşa gibi verimli tarım arazilerinin ortasına çakma organize sanayiler kurup bu alanların heder olmasına neden olmamak ve daha çorak bölgelere alt yapı yatırımları yapıp sanayiyi oralarda teşvik etmek gerekmektedir.
türkiyenin yeterince sanayileşememiş olmasından kaynaklanan realitedir.
1. 2. 3. 4. sınıf toprak arazilerini; turistik tesislere, sanayi isletmelerine, konutlara tahsis edip, 5. 6. 7. sınıf arazilerde, tarım yapmak zorunda kaldıkça (5. 6. 7. sınıf arazilerin egimleri oldukca fazladır, toprakları verimsizdir ve çok dar alanlardır) türkiyem için mümkün olmayacak bir sonuçtur.
türkiye coğrafyası ve iklim durumuyla tarım ülkesi için ideal bir ülke olmasına rağmen ne yazık ki devletin sanayileşme politikasıyla ihmal edilmiş tarım ürünlerini dışardan almak zorunda bırakılmıştır.
akape sayesinde geçerliliğini yitiren durum. tarımın anasını siktiler matmazel!
onu da tam olamadık sanayileşemedikte.arada sallanıp yolumuzu bulmaya çalışıyoruz...
yüzde ellisi koyun olduğu için normaldir.
Artık tamamen yalan olmuştur. Geçtiğimiz bir yıl içerisinde köylü nüfusu %61 oranında azalarak 6 milyona inmiştir. Bu da köyden kente iç göçün bir türlü durdurulamadığını göstermektedir. AKP'nin sırf oy ugruna birtakım köyleri belediye statüsüne alarak tam gaz kentleştirme çabaları da durumu daha vahim hale getirmiştir.

Peki bunun sonuçları ne olabilir? Türkiye zaten sanayi ülkesi değil. Olan sanayiinin de ara girdi malları hep ithal oradan inanılmaz şekilde dışa bağımlıyız. Yani ihracatımız artsa -mesela otomotiv ihracatımız patlasa- ithalatımız da patlıyor çünkü ara malların hepsini yurt dışından ithal ediyoruz.

Bu kadar saçma bir sistemi götürebilmemizin hala iki ayağı var: Biri verdiğimiz yüksek faiz ve kolaylıklar nedeniyle sıcak paranın park ettiği ülkelerden olmamız. Diğeri de bacasız sanayi olan turizmle beraber tarımsal üretimi en yüksek ilk on ülke arasında bulunmamızdan dolayı tarım ürünlerinin yoğun miktarda ihracı.

Öyle bir sistem düşünün ki, üretici, 1 liraya elinden çıkardığı ürünü istanbul'da tüketici 5 liraya alsın. Aradaki dört lira komisyoncuya halciye nakliyeciye gidiyor. Üretici daha çok kazanmak istediğinde şartlar buna izin vermiyor. Çünkü 2 lira kazanmak istese ürünün istanbul tüketicisine bedeli 10 liraya gelecek. Haliyle devlet dolaylı veya dolaysız buna engel koyuyor. Ama üreticinin maliyetleri artıyor. Geçtim mazot, gübre parasını kendi özel hayatı da daha pahalanıyor. E bir süre sonra iflas bayrağını çeken üretici tarlasını müteahhide, turizmciye, israilli tarım firmalarına satıp soluğu kentte alıyor, burada hiç olmazsa çocukları çalışıyor, kendisi bekçilik yapıyor, ne aldığını ne yiyeceğini biliyor.

Peki üreticilerin boşalttığı köylü nüfusunun yeri doluyor mu? Tabi ki hayır. Bugün Erzurum'da metrekarelerce boş işlenmeyen tarlalar, hayvan yüzü görmeyen meralar var. Ulaşım zorlukları ve sanayi kenti olamaması nedeniyle kimse buralara fabrika da kurmuyor, öylesine atıl bir şekilde duruyorlar. Sahipleri? %80'i istanbul'da, torun torba artık orda yaşıyorlar, kimse de kalkıp miras kavgası bile etmiyor, o kadar değersizler çünkü. Halbuki yirmi yıl önce orada buğday, arpa, saman, koyun inek yetiştiriyormuş abileri, babaları.

Velhasıl köylü nüfusunun düşmesi tarımsal üretimin, özellikle iç piyasaya yönelik üretimin -ihraç ürünleri için kooperatifler var fakat bunlar iç piyasaya bildiğiniz pazarlara mal vermiyor- düşmesi ve en baş tarım ürünlerinin bile ithal edilmesi demek.

Bizim petrolümüz yok, uranyumumuz yok, doğal gazımız yok. Ne zamana kadar böyle ithal ede ede gideceğiz, ne zaman tamamen iflas bayrağını çekeceğiz insanı huzursuz eden bir konu.
Yanlış önerme.

Arap, kürt ve ermeni ülkesidir...
tarım bakanı tarımla değil veterinerlerle ilgilenmektedir.

bu nedenle Türkiye bir pet shop ülkesidir.
Diğer Türk ülkelerinde büyük araziler olmasına karşın Türkiye'de küçük olmasından dolayı olmayacak durumdur. Belki olabilir ama bu hükümetlerle imkansız.