bugün

Ülkemizde şahıs, kurum ya da bir görüş etrafında tolanmış topluluklara bakış açımız ve bu sıraladıklarımızı değerlendirme kriterlerimizin maalesef çok sığ olduğunu isbat eden hareketlerdir.

Konu; gerek şahıs, gerek kurum, gerekse topluluk bazında ele alındığında, kendi mantık ve mantalitemize uygun görmediklerimizin iyi taraflarını karartarak çok kolay kötüleyebiliyoruz. Ve bunu yaparken vicdanlarımız hiç sızlamıyor.

Bu göz karalığımız nereden geliyor?

Hepimizin saplanıp kaldığı ideolojiler var oradan.

sağcıyız, solcuyuz, orta yolcuyuz;

milliyetçiyiz, ulusalcıyız, ümmetçiyiz;

dindarız, ateistiz, deistiz;

tarikatçıyız, cemaatçiyiz, bireyselciyiz;

kapitalistiz, sosyalistiz, liberaliz;

özgürlükçüyüz, yasakçıyız;

ama emin olun, çoğu zaman kraldan çok kralcıyız!

bizden olmayana, ötekileştirdiğimize saldırmaya öyle bir şartlanıyoruz ki, hakkında çıkan her iddiaya körü körüne sarılıyoruz.

Gerçeği öğrenince de gururdan mı, onurdan mı bilinmez, tükürdüğümüzü yala-ya-mıyoruz!

Peki nereye kadar?

Bu birbirimizi yemelerimiz nereye kadar gidecek?

Tamam, herkesin bu vatanı daha iyi yerlere taşıma adına amaçları var!

Peki bu yolda ortak noktalar belirlenemez mi?

Beraber hareket edilemez mi?

Birlik olmamız için illâ izmir'in, istanbul'un işgal edilmesi mi gerek?

Tamam, birlik olmak zor!

Ama en azından birbirimize daha fazla tahammül etsek ne olur?

Ne kaybederiz?

Davamıza ihanet mi olur?

Davamız sekteye mi uğrar?

Fikirlerimiz mi değişir?

Lütfen! Şu "dış mihraklar" muhabbetini bir kenara koyup, bir süre kendi içimizde yer etmiş ve bizi parça parça eden mihrakların hakkından gelsek olmaz mı?

Evet, seninle olacak bu iş. Yalnızca seninle.

Bakma etrafına. Sadece sen çözüm olarak yeteceksin tüm sıkıntılara. Sadece sen!
(bkz: sözlükteki apolitik pollyannalar)