bugün

yaşanmışlıklar, pişmanlıklar, keşkeler ve geri dönmek isteyişler üzerine kurulu bir düzenin resmi.

herşey kirletilmeyi ve süslenmeyi bekleyen bir beyaz tuale doğmakla başladı. ne kadar masum ve şaşkındık. acaba nerden başlamalı derken aslında ilk fırça darbelerini bizim için atacak bir düzen vardı. çekirdek aile içerisinde henüz hayatın sert, savurucu ve yorucu renklerle tanışmamıştık.

evet böyle birşey hayat; bir tuale boyanan resim gibi... yaptığımız her boyama ile daha da belirginleşiyordu şeklimiz ve karekterimiz. boyanacak yer kalmıyor yavaş yavaş...

pişmanlık, yanlış vurulan renkler... ve kuralı var, ne kadar istemesenizde silemzsiniz çünkü bir kara kalem çalışması değil bu. yapabilecek tek şey o pişmanlık renginin kurumasını bekleyecek kadar sabretmek ve üzerine başka bir renk vurulacak hale gelmesini beklemek. dua etmek, ve düzenin en büyük kurucusu o büyük ressama, büyük şaire sığınmak.

ancak ondan ilham beklemek, ona çokça şükretmek...

bazen bir gece siyahında buluruz gerekli hamleyi. yemyeşil bir vadinin durgun ve duru bir deresini resmederken bir çehreye tutuluruz o derenin yansımasında. kelebeklerin ömrü daha da kısalır, gökyüzü kırmızıya çalar, ve yıldızları püskürtür hasretli ve sitemli oflarımız. kavuşmak ya da hasretin rengine hapsolmak ise bizim hesabımızdan ötedir. o çehreyi o derenin yansımasından silmek de pek kolay olmaz. bir tualde yaşarken hiçbir renge sığamaz oluruz

bu resim hiç hesap etmediğiniz bir anda biter, buz kesilir bütün boyalar, herşey bir tualde yaşamak gibidir. ve yine o ilk beyaza sarılır, gideriz sessizce. öteki resim atölyesine...