bugün

namık kemal'den etkilendiği için eserlerinde toplumsal konulara ver veren servet i fünun yazarıdır. düz yazılarında şiirsel bir anlatım ve ağır bir dil kullanmıştır.
işgal zamanı istanbul'a giren fransız donanması komutanın fatih sultan mehmet'e nazire sirkeciden taksime beyaz at üzerinde istanbuldaki azınlıkların alkışlarıyla gitmesi üzerine kara bir gün makalesini yazan ve bu makalesiyle maltaya sürgüne gönderilen edebiyatçı.
vatan sağlık gibidir kaybedilince değeri anlaşılır sözünün sahibi.
bir dönem bağdat valiliği yapmıştır.
istanbul'un işgalinde ingilizlere karşı en keskin yazıları kaleme almış. ayrıca kurtuluş savaşı sırasında da ordunun ve milletin moralini yükseltecek şiirler ve makaleler yayımlamıştır. onlardan biri:

Dedem koynunda yattıkça benimsin ey güzel toprak,
Neler yapmış bu millet, en yakın tarihe bir sor, bak.
Yerim sensin, göğüm sensin; cihanım, cennetim hep sen;
Nasıl bir zinde millet çıktı gördüm hasta sinenden...
Evet, mecruh idin; mecruh iken de vardı imânın,
Ümidin, kuvvetin, azmin, kanın, aşk-ı hürüşânın.
Yaşattın, çok yaşa, tarihimi ikbal-ü izzetle,
Koşar âti, koşar mâzi seni tebcile minnetle.
Yerim sensin, göğüm sensin; cihanım, cennetim hep sen;
Nasıl bir şanlı millet çıktı gördüm canlı sinenden...

mecruh:yaralı.
hürüşan:coşku.
ati:gelecek zaman
1869 diyarbakir dogumlu yazar. pasazadedir, mesrutiyet döneminde basra, musul, trabzon, bagdat valiligi yapmistir.heyecanini kontrol edemeyen sivri dilli, laf ebesi bir yazardir, abdülhamid yönetimine karsi tavirlari yüzünden bir müddet paris'te yasamak zorunda kalan ittihat ve terakki yanlisi sair su satirlari da yazmistir:

padisahim gelmemisken yâda biz
iste geldik senden istimdâda biz
öldürürler baslasak feryada biz
hasret olduk eski istibdâda biz

istanbul'un isgalinden sonra yazdigi kara bir gün adli makale yüzünden ingilizler tarafindan malta'ya sürülmüs, sürgünden döndükten sonra sultan vahdettin han'a saldirmis, prim yapmistir.

edebiyatimizin renkli karakterlerinden birisi, pek fazla taninmaz ama laf sokmalari meshur, kendisi de bu yönüyle alay eder.

bir gün "eyvah, beni hemen hastaneye kaldirin, kuduz asisi yapilsin!" diye bagirir. etrafindakiler telasla "ne oldu üstad?" diye sorarlar.
"ne olacak; dilimi isirdim!" *
salah birsel'in kahveler kitabı adlı eserinden ;

türbe'deki yeni şark kahvesi ise yahya kemal'in kahvesidir. onun masasında çokluk dergah'çılar da yer alır. kimi zaman süleyman nazif, osman cemal kaygılı da boy gösterir. süleyman nazif, yahya kemal'i beyazıt'ta şimdiki edebiyat fakültesi'nin oralarda bir kebapçıya götürür. binde bir abdülhak şinasi hisar da aktılır onlara. ama o titiz mi titzdir. çatalla bardağı iyice gözden geçirdikten sonra garsona şöyle diyecektir :
- şu çatalla bıçağı bir kez daha yıkar mısınız ?
buna süleyman nazif dayanabilir mi ?
+ garson lütfen suyu da yıkayınız.

süleyman nazif'in son nükteleridir bunlar; hiç değilse saptanabilmiş olanları. bütün yaşamı boyunca çevresindekilere " batarya ile ateş " etmiş ve " kinim dinimdir " demekten çekinmemiş olan, servetifununcuların bu ibrahim cehdi'si 1927 yılının ilk haftasında, nişantaşı'nın arka sokaklarındaki küçük bir evin daracık odasında, demir karyola içinde ölü bulunacaktır.

sayfa 236.
salah birsel'in kahveler kitabı adlı eserinden ;

oysa ki aptullah cevdet onun (süleyman nazif) için şöyle düşünür : " işte bir zeka ki baştanbaşa kendisinin ustası, kendi kendisinin çırağı. şiirlerinin hiçbiri yoktur ki şebap (gençlik) sözcüğü bir kez olsun kullanılmış bulunmasın. onun ilhamı sadece gençliktir. şairlik ona değil, o şairliğe egemendir. artisttir o. onun gibi düzyazı yazan ise hiç yok değildir. onun düzyazısı, yüksek dağların başından, arkası kesilmeden dökülen büyük bir su ve köpük sütunu gibidir."
süleyman nazif öldüğü vakit aptullah cevdet onun cenazesine gelmek büyüklüğünü de gösterir. oysa o vakitler bu iki eski dost kanlı bıçaklıdırlar.

sayfa 237.
salah birsel'in kahveler kitabı adlı eserinden ;
ama yurdunu her şeyin üstünde tutar (süleman nazif). onun uğrunda gözünü budaktan sakınmaz. mütareke yıllarında yazdığı yazılar bunun canlı bir örneğidir. hele 1918 yılında hadisat gazetesi'nde yayınladığı " kara bir gün " adlı yazısı belleklerden çıkacak türden değildir. abdülhak şinasi hisar'ın anlattığına göre fransız işgal komutanı franchet d'espérey yazıyı haber alınca o kadar öfkelenmiştir ki hem yazıyı yazan süleyman nazif'in, hem de yazının yayınlanmasına izin veren sansürcü aziz hüdai bey'in hemen tutuklanıp kurşuna dizilmesi için buyruk vermiştir : " arrêtez - les et fusillez - les !"
süleyman nazif'in 23 ocak 1921'de darülfünun konferans salonunda düzenlenen pierre loti gününde yaptığı konuşma da gözüpek bir yurtseverin konuşmasıdır. abdülhak şinasi hisar bu konuşmayı da şöyle anlatır :
- onun seslenişini duyan yüzlerce insan bu cümlelerle, bu sesle ruhları çağlamış, yıkanmış, bilinçlenmiş oluyordu. bütün bir tarih, ulusal görgü, eski bir inancın geleneğiyle bütün bu insanlar, bütün vicdanlarıyla, istanbul'un ve yurdun özgürlüğüne, bağımsızlığına yeniden ermişler gibi coşuyorlardı. bu tarihsel günde süleyman nazif, bir ulusun bilincine karışan anlayışlı konuşmasında insanı kimi zamanda ozanların, uzun ezan seslerini andıran geniş dizelerini duyurarak, bir edebiyatçı olarak, tarihsel bilincin gururuna ve şiirin dinsel tadlarına erdirmiş oluyordu.

sayfa 239.
"ırkına, vatanına, tarihine ihanet etmiş olan efrad ve akvamın hiç birini unutma Türk oğlu" sözüyle belleğime kazınmış insandır.
dili ağırdır.
toplum için sanat görüşünü benimser.
toplumun ve ulusal davaların hizmetinde eser verir.
namık kemal'in etkisindedir.
eserleri:
makale;
çal çoban çal,
tarihin yılan hikayesi.
şiir;
gizli figanlar,
malta geceleri.
"Sağlığında nice ehli hünerin
Bir tutam tuz da yoktur aşında
Önce öldürürler onu açlıktan
Sonra türbe yaptırırlar başında..."
demiştir ki;

sağlığında nice ehl-i hünerin bir tutam tuz da yoktur aşında
önce öldürürler adamı açlıktan, sonra türbe yaptırırlar başında
Malta'ya sürgüne giderken, Süleyman Nazif, Enver Paşa'nın babası Ahmet Bey' in yanına oturur.

Birlikte muhabbet ederlerken şu sözler sarfedilir:

Süleyman Nazif: - Amca sana bir ingiliz hatun bulalım mı?

Ahmet Bey: - Niye evladım?

Süleyman Nazif: - Türk eşinden olan oğlun koskoca Devlet-i Osmaniye-i Ali'yi batırdı da. ingiliz eşinden olan oğlun da Britanya'yı batırsın, hepimiz kurtulalım.

Ahmet Bey: - Niye böyle söylüyorsun evlat? Ben ömrümde harama uçkur açmadım.

Süleyman Nazif: - Keşke helalede açmasaydın.

edit: burada söz edilen konuşmalar tarafımdan laubali bir biçimde aktarılmıştır. konuşmanın doğrusu "teyzem latife" adlı kitapta yer almaktadır.

uyarı için esemvay'a teşekkürler.
(bkz: kara bir gün)
osmanlı tamı tamına kendisidir, hem haddeden geçmiş zehirmisal zekasıyla yazdığı eserler, hem nüktedanlığı, hem kapkara gür sakalları hem celadeti hem rindemeşrepliği buna müthiş bir örnektir. mehmet akif'in dostu olması da kendisinin karakterini biraz daha sezmek için yeterlidir. allah rahmet etsin eski türkçenin bütün imkanlarını kullanıp yazdığı şiirlerini okudukça dişlerimiz kamaşır kalbimizde tarifi imkansız havai fişekler patlar.
(bkz: türkçülerin türk olmaması sorunu)
Nüktedanlığının nasıl bir zekanın mahsulü olduğunun en açık timsallerinden biri de şüphesiz şu fıkradır:

Süleyman Nazif ile Abdülhak Hamit bir gün, evvelce sözleştikleri bir ahbaplarıyla buluşmak üzere yola çıkmışlar. Randevularına sadakati ve gecikmelere tahammülsüzlüğü ile meşhur Nazif, yol boyunca buluşacakları ahbaplarının bu hususta sadakatsizliğinden dem vurup Hamit'i erken gitmemeye, hiç değilse bir yerlerde oturup vakit harcamaya ikna etmeye çalışmış ama nafile, aldığı cevap hep "bir gidelim, gelmezse yaparız o dediğini" olmuş. Nihayet buluşacakları yere vardıklarında, bahsi geçen ahbaplarının müstesna bir biçimde çoktan gelmiş ve onları beklemekte olduklarını görünce Nazif şaşkın bir biçimde Hamit'in koluna vurarak: "Görüyor musun Hamit" demiş; "şu insanoğluna da nasıl hiç güven olmuyor. Herifçioğlu geleceğim diye söz veriyor ve geliyor".
cennet mekan sultan abdülhamid Han'ın adına hatırat yazan ve bunu sultan yazdı diye millete yutturmaya çalışan ancak daha sonra ittihadçıların aleyhine dönen şahsiyyettir.
servet-i fünun dönemi sanatçısıdır. üslubu devrinin gerektirdiği şekilde ağır tamlamalarla yüklü; ancak yazdıkları topluma yöneliktir. osmanlı'nın en acı günlerinde hiç kimsenin söyleyemediklerini dile getirmiş, "kara bir gün" makalesiyle işgal kuvvetlerine karşı çıkmış, sonrasında malta'ya sürgün edilmiştir. siyasal çalkantıları bir kenara, süleyman nazif edebiyatın zirvesindekilerle çarpışacak kadar yetenekli bir yazar ve şairdir. ancak, siyaset her zaman olduğu gibi bu ismi de gölgede bırakmıştır...
"Belagatin her lisanda tarifi muktezâ-yı makâma riâyettir" .