bugün

Yanlış yazılan entryi bir dakika geçmeden editlemenin verdiği duygular bir ayrı güzel. Heyecan, endişe ve işlem tamamlanınca gelen rahatlama her birisi Pahabiçilmez. Abarttım sanki..
(bkz: kilim mektebi)
Düşündüm de çok istediğim maddiyata dayalı hiçbir şey yok. Ben duygusal insanım be, sevin beni yeter, espriler şakalar oh hayat bu.
Evet ben arada eski sevgililerime mesaj atarım. Ama küfretmek için.
21 yaşındayım hayatın hep kötü yüzünü gördüm, sevgilim olmadı yapa yalnızım her anlamda.

Bi de bu yaşımda tekrar üniversite sınavına hazırlanıyorum, evde tek başıma, bu utanç veriyor bana.
anaokuluna gidiyordum. öğretmene tuvalete gitmem gerektiğini söyledim. daha on dakika önce tenefüsten döndüğümüzü, bir sonraki tenefüsü beklememi söyledi, henüz otuz beş dakika vardı. on dakika sonra öğretmene yine tuvalete gitmem gerektiğini hatırlattım. cevap olarak ihtiyaçlarımızı tenefüslerde karşılamamız gerektiği cevabını aldım. henüz yirmi beş dakika vardı. bir on dakika daha sonra öğretmene tuvalete gitmezsem altıma sıçacağımı bildirdim. ve de öğretmen cevab veremeden altıma sıçtım. eved cevab veremedi. sonra annem gelip eve götürdü. altıma sıçmanın vermiş olduğu rahatlamadan mıdır, yoksa okulu erken kırmanın sevincinden midir, acayip huzurlu ve özgür hissetmiştim kendimi. ve de sayın öğretmen hanım, ölmüş olabileceğinizi de varsayarak; sizi tüm sözlük ahalisi önünde affediyorum, hakkım bokum helal olsun.
Tanimadigim tanismadigim kahramanlarım var benim. Yazdiklarimi okuyan onemseyip açık oylayan güzel insanlar var. Ordasiniz biliyorum ve moralimin düzelmesine katkıda bulunduğunuz için çok teşekkür ederim. iyi ki varsiniz.
burdaki çoğu kızla ilişkim olmus olabilir.
Hem acımasız hem duygusuz hem de bencilim. Çok bencilim. Güzel olan herhangi bir şeyi hak edip etmediğimden emin değilim.
Sırf inadımdan gerçekten de kırk takla attım. Baya zormuş neden böyle bi deyim olduğunu anladım.
Hayatımda bir kere gerçekten sevdim, aşık oldum, daha sonraki ilişkilerimde hep aşık numarası yaptım ve amacıma ulaştım. O acıyı bir daha asla tatmadım ve o acı asla iyileşmedi.
Bende beyin yok. Ama sorunsuz yaşıyorum. Evet.
hayatımda herkes kendini bilmez bilmez konuşuyor ben konuşursam çok canlar acıyacak,
haddinin farkında olmayan insanlar bunu kaldıramayacak..
çok yıkım, çok kan-gövde.
beni buna zorluyorlar. zorlanıyorum sözlük. ruhlarda yara öyle açılmaz nasıl açılır ben bilirim çünkü.
Paraya duskunum.

Bir de yakisikli uzun boylu erkeklere zaafim var.

Eved bukadar.
buradaki kızların kukulari benden sorulur.
10 dakika kala sınava gittim bugün. sınıfta boş kalan son bir kaç yerden birine oturdum. meğer yan tarafta benim kız oturuyormuş. sınav başlamadan önce uç istedi benden. sadece uç istemedi. 2 senedir ilk defa adımla seslendi. son zamanlarda biraz sohbetimiz ilerledi çok şükür. eskiden selam bilene vermezdik. neyse bende de uç yok. ne olur ne olmaz diye sürekli yanımda taşıdığım iki kalemden, üçgen faber castell grip 2011 olanını verdim al kullan şimdilik diye. sınava aç gitmişim benim karnım bir başladı guruldamaya. tam guruldamadı ama çok yakın. hissediyorum. zaten bir halt bilmiyorum sınava dair. erken çıktım. sınavdan önce kantinden birer püskevit alıp yemeyi teklif ettiğim ama teklifimi geri çeviren mahmuta arkadaşça sövdüm. bir umutla fakülte civarlarında bekledim belki kız sınavdan çıkınca emanet ettiğim kalemi geri vermek için beni arar diye ama aramadı. telefon numaram yoktu kızda ama arayan bulur lafı geldi aklıma. yarın son sınavda karşılacağız büyük ihtimalle ve 6 senelik kalemin ekmeğini yiyeceğim sonunda. kaleme gül gibi bakmıştım. borcunu ödesin. o sırada telefon numaran yoktu arayamadım falan derse direk telefon numaramı da vermeyi planlıyorum. bende onunkini alırım. kızın epeydir aklımdan çıkmamasıyla bol bol dua etmiştim allaha ikimizi muhatap etmesi için. kabul oluyor sözlük. atayızlığı bırakın. imana gelin. evet.

edit: sınavdan çıktıktan sonra yine fakültenin önünde bir müddet bekledim lakin kız kendisine dadanan meriçle birlikte çıkıp kafeye doğru giderken beni görmediler. onlar geçtikten sonra 5 dakika kadar bekleyip arkalarından gittim ve 1 çay da ben aldım. içeri geçerken görüp selam verdim. otur istersen demediler. şu an tek başıma çayımı içiyorum. sigara bitti. evet.

edit 2: öylesine ki kalemi yazmayı unutmuşum. kalemimi de vermedi. faber castell grip 2011 olduğu için üstüne yatmak istemiş olabilir fakat istese faber castell tk fine vario l kalemimi bile hediye etmeyi düşünebilirim. ya da yok etmem amk o kalem ağabeyimden hediye. başka kalemleri ederim ama. evet. şu an yurda geldim oda temizliği bittikten sonra sabaha kadar tır süreceğim. yine arkadaşımız müslüm baba sırdaşımız 12 fitesli volvo.

16.01. Edidi: bütünleme sınavı vardı bugün. Okula erken gidip kantinde ders çalışacaktım. Gidip boş bir masa buldum ve oturdum. Yan tarafta yine sınıftan kızlar vardı. Ama onları oturduktan yaklaşık 20 dakika sonra farkettiğim için kalkıp selam vermek istemedim. Benim kız da oradaydı. Bir ara ben cuvara için dışarı çıkarken kızlardan biri de cuvaraya çıkıyordu ve yalnız kalmamak için benim kızı yanına çağırdı. Onlardan önce çıkmış ve kapının hemen yanında olmama rağmen selam vermedi kahpeler. Ben de onlara vermedim. Böyle bir durumda pek iyi bir izlenim bırakmazdım. Sınav vakti geldiğinde sınıfa gittim. Sınavda bir ara kafamı çevirdim ve kız hala benim kalemi kullanıyordu. Bal gibi üstüne yattı kalemin. Sınavdan çıkınca yine derslerden falan konuşuruz diye umutluydum. Lakin önümdeki sorularla işim bittiğinde sınav süresi neredeyse bitmişti ve kızlar uçup gitmişti. Hep o hocanın yer değiştirme taktiği yüzünden. Ne güzel kızı gören arkada bir yere oturmuştum. Yer değiştirince eline ne geçiyor lan hoca. Öbür taraftada senin yerini değiştirirler görürsün.
zaman zaman insanları kendimden uzaklaştırmayı severim. çünkü ben böyleyim en yakınımdaki kişileri bile bazen kafam sarmıyor. beni tek ayakta tutan şey çalışmak sanırım.
bazen bazı durumları ayıkamayacak kadar moron olabiliyorum.
her şeye atarlıyım.
her şeye karşı olma eğilimi içindeyim. (herkese nedensiz muhalefet olabilirim.)
küstahım.
güler yüzlü bir odunum.
zekiyim ama akıllı olamıyorum. olamıyorum amk! bu apayrı bir meziyet ya.
yazıcıların o güzel resimleri sayfalara nasıl da piksel piksel işleyip öyle kusursuz biçimde basabildiğini aklım almıyor.

kendimi dövmek istiyorum. ağzımı burnumu kırdığımı hayal edip rahatlıyormuş gibi yapıyorum bazen.
öyle işte.
''yaşamında en çok yakınlaşma isteği duyacağın kişiler, senden uzaklaşma gereksinimini en çok duyan kişiler olacaklar.'' demiş oruç aruoba.

itirafım şudur ki; geçmişe dönüp baktığımda bu sözün doğruluğuna istemsizce katıldım ve artık yeni birini tanımaya korkar oldum. ya onlarda giderse diye. içim içimi yerken şu an onu tanımak için, yakınlaşmak için, ya yine aynısını yaşarsam endişesi..
fazilet hanım ve kızlarını izliyorum.

Bazen içimden; ' anayım ben anaaaa' diye bağırmak geliyor. Sonra evladım olmadığını hatırlayıp sakinleşiyorum.
iyi akşamlar yine zehir gibi zıkkım gibi bir akşam.
Abi bir insan birini 1 hafta boyunca neden rüyasında görür, sapık falan da olduk iyi mi?? Sapıkça rüyalar değil tabi ama ruh hastası gibi hissetmeye başladım kendimi. Bilinçaltımdan zorlaya zorlaya bilince yerleşti adam good game boy ahsjsjd.
yazacak bir itirafım yok. sadece yazmak için yazıyorum. peki bu bir itiraf mıdır acaba ya da itiraf olarak anlattıklarımız basit bir anıdan mı ibaret? bir değeri var mı bizim için ya da başkaları gerçekten önemsiyor mu yazdıklarımızı? başka bir açıdan önemsenmek gerekli mi? insan, diğerlerinden ne bekler hayatında? bazı şeyler olmadan yaşamak mümkün değil mi? sosyalleşmek bu hayatın değişmez kuralı olmak zorunda mı?

bazen hayattaki kavramları sorguluyorum; bize öğretilen kelimelerin, doğruların ve yanlışların kökenini merak ediyorum. hayatı yaşayış biçimimizi etkileyen ve her hareketimize sözde anlam katan değerlerin nereden ve kimler tarafından oluşturulduğunu düşünüyorum. bir yere varamıyorum elbette. zaten düşünmek, bir sonuca ulaşmak insanın kendisi ile olan kavgasından galip ayrılmasından öte bir şey olmalı.

başka bir konuya geçelim hazır yeri gelmişken. düşünmek. peki nedir düşünmek? insana ne gibi bir yararı var ya da yararı olmak zorunda mı? düşünebilmek bizi mutlu mu kılar yoksa bu hayatta çektiğimiz acılara bir yenisini mi ekler?
bertrand russell bunun tam tersini söylüyor: düşünce yoluyla mutsuz olan insanların aslında farklı konulardan ötürü huzursuz olduklarını ve bir nevi böyle düşünerek ata ters bindiklerini ima ediyor. insan aslında düşünebildiği için mutlu olmalı der kendisi. çünkü mantık hiçbir zaman mutsuz olmaya neden olmamalı.

bazen de sinirleniyorum. şu an en çok da klavyede yanlış tuşlara bastığım zaman moralim bozuluyor ve küfürler savurmak istiyorum.
yine de sinirlenmemeliyim. sinirlenmiyorum. sinirlenmemeliyim.
valla kendime çaktırmamaya çalışıyorum bozulur diye ama çok mutluyum.
birazını unutayım diye başladım merede bi baktım hepsini unutmuşum.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar