bugün

marsis dinlemekten iliğim kemiğim kurudu.
mini mini bir kuş donmuştu. pencereme konmuştu. aldım onu içeriye, cik cik cik cik ötsün diye. pırpır ederken canlandı. ellerimin içinde bir de. nasıl korktum anlatamam. panikledim, fırlatıverdim camdan aşağı. aşağıda kedi ağzını açmış onu bekliyordu. kanat çırpa çırpa, usulca ve yavaşça kedinin ağzına indi. nasıl üzüldüm anlatamam sözlük. hemen indim aşağıya. buldum kediyi, açtım ağzını. kurtardım kuşu, tekrar canlandı. ellerim bak boş kaldı..
artık hiç bir şey etkilemiyor, hiç bir şey hissettirmiyor. çok garip. kin, nefret, sevgi. sanki yeni tanıştığın bir insanla konuşuyormuş gibi. sadece ne yer ne içer merakı.
bugün çok sevdiğim bir insanı kaybettim.
ne acıymış ölüm bütün acıların en büyüğü.
bazı insanlar vardır hayatımızda hani hep örnek aldığımız öğütlerini dinlediğimiz çok saygı duyduğumuz insanlar. işte öyle bir ton ton fevzi amcamdı. o bembeyaz saçları, sakallarıyla ve her zaman gözlerinin içi gülen fevzi amcam.
hayatımda gördüğüm tanıdığım en iyi en mükemmel insan. nasıl anlatıcam ben onu hangi kelimeler yeter ki onu anlatmama.
ben o kadar şanslıyım ki onu tanıdığım için onun o tatlı dilinden dökülen öğütlerini dinlediğim için.
bana kitapları sevdiren, şiirleri, doğayı sevdiren tatlı insan ne çok severdin ağaçları, toprağı..
senin o canından çok sevdiğin toprak bugün seni aldı bizden. sen toprağına kavuştun biz sana hasret kaldık.
sen şimdi yerinde çok mutlusun olmak istediğin yerdesin. işte biz de bununla avutuyoruz kendimizi senin şuan mutlu olduğunu biliyoruz ve bu huzur veriyor.
hayatım boyunca kimse bana çiçek almadı gerçi hoş çiçekleri de çok sevmem ya ama olsun yine insanın canı çekiyor yahu. *
gece gece açtım müzeyyen senar dinliyorum. öyle bir durumum var ki hem çok rahatım hem de efkarlı. olsun bu durumu seviyorum.ne güzel söylüyorsun be müzeyyen abla.

"benzemez kimse sana, tavrına hayran olayım
bakışından süzülen işvene kurban olayım"
gece yanlızlığı haketmediğimi düşünüyorum, sabah ise yanlızlık bana göre diyorum.
ben küçükken sarışınmışım.
açık, net gel istiyorum. bir kere daha göreyim. uzaktan ahkam kesmekle olmuyor işte. balkona çıksam görsem, oha aşşağıya atlar yine gelirim.
2005 yılında eurovısıona giden rimi rimi ley şarkısını aslında o kadar da kötü bulmuyorum. yani evet 1. olabilecek bir parça değil, belki siyaseten gülseren seçildi, evet belki tanınmıyor ama eurovısıon tarihimizdeki en kötü şarkı bu değil bence. etnik unsurlar var. böyle hafif bir tını, bizden bir şeyler seziyorum ben.

işte bu noktada farklı görüyorum kendimi.
fark ettiysen itiraf bölümüne yazdım.
çünkü söylediğim şeyler normal şeyler değil.
Eğilirken göğüs çatalına tutulan el > fırıncı küreği + 8 kişilik baraj + çin seddi + hayaller = füze kalkanı.
ben beni bilirim uzun yazıları okumuyorum.
nasılda dayanıyorsun hakkaten helal olsun, hayran kaldım. o kadar kokoreç diyorum nasılda kılını bile kıpırdatmıyorsun. bi konuşmanın ardından 'uyuyalım' diyip hemen ardından 'oyy terledim' demeyi istemek çok mu büyük. ya ağzına sıçım hakkaten nasılda umarsızsın.
durmak yok yola hadi koçum demek istiyorum kendime. bu kadar sabırlı olmuş olmam mümkün değildi.
o, aksini düşünüyor ama aslında merak ediyorum.
küçükken evde mısafır var dıye odadan cıkıp tuvalete gırmeye utandıgım ıcın bardaga işemiştim.
yaşım 17 kızım hala annemle yatıyorum korkuyorum.
çocukken gördüğüm hamam böceklerine kaynar su dökerdim.
evdekı akvaryuma kolonya sıkarak iki tane japon balığını öldürmüştüm.
bazı cimbomlu yazarlarda (hepsinde değil) hastalığı olduğunu anladım bugün. ne hastalığı dersen he boka muhalefet olma hastalığı.
bir erkek olarak, kozmetiğe bu kadar para harcarken vicdanım sızlıyor sözlük.
sözlükte birden fazla hesabım var ve ikisini de gayet rahat kullanıyorum. buradan moderatörlere selam olsun.*
internetten bu zamana kadar bir sürü alışveriş yaptım sözlük bilgisayardan ses sistemine usb bellekten telefona ama her seferinde bir tedirginlik oluyor nedense anlamadım gitti .
bazen ciddi anlamda iğrenç, pislik, hayvan, irezil, ürüsva bir herif oluyorum canlar. kendimi bildim bileli kendini bilmezin biriyim, ama gerçekten bazen ayarsızlaşıyorum. özellikle de şu; başka hayatlara bir anlığına dahil olmak takıntım yüzünden cozuttuğum, ve bir o kadar da tozuttuğum oluyor.

bugün kredi başvurusu için bankaya gittim. üç adet sıra fişi aldım (hep fazla alırım. ben işimi bitirdikten sonra, bekleyenler arasında yaşlılar varsa onlara veririm. inanılmaz mutlu olurum.) fişlerimi aldıktan sonra, sıra tabelasına bakayım derken dehşetül vahşet bir hatunla göz göze geldim. ananskym... ilik ilik! hemen geçtim oturdum tam karşısına (koltuklar karşılıklı.) banka çok kalabalık değil, sadece birkaç kişiyiz, fakat allah'tan türk işi işliyor düzen. 89 dakikada bir kişiye ancak bakabiliyorlar. benim vakit sıkıntım yok, bol bol kesebilirim hatunu. dilediğimce fantezi kurabilirim o sekreter gözlükleri üzerine. ohhş.

kız inanılmaz sıkılmış, ve vücut dilinden anladığım kadarıyla çok seksi.. ay pardon, vücut dilinden anladığım kadarıyla, iç dünyasında 'benim bu pis insanların yanında ne işim var yhaa!' kıvamında bir isyan halinde. hele beni bir süzüşü vardı ki.. sorma gitsin. sanki; 'dünyada bi sen bi de ben kalsak yine de vermem!' der gibi baktı. lan tamam iğrenç bi adamım, kabul ediyorum, çirkinim. ama o kadar da boka bakar gibi bakılmaz ki amk. gururum rencidelendi insafını siktiğimini...

aga ben bu bakış üzerine, anında mental düzlemde rotamı değiştirdim. seksli fazntezilerin yerini birtakım nefret, haset, kin vb. duygular aldı. bu ukala dümbeleğine haddini bildirmek zorunda hissettim kendimi. lan haddini bildirmek derken.. sanki ne yapacağım ki amk. elbette kalkıp 'bana bak kızım, ben varoşların bağrından kopup gelen.. hebele de hübele de.. sevdik mi allahına kadar severik!' diye bağlama çekecek değildim. ama bir şekilde uyuz etmeliyim en azından diye düşündüm.

benim ar damarım çatlaktır.. diyeceğim, ama değil. benim ar damarım yok. hiç olmadı. utanmam, arlanmam, çekinmem. herkesle her şeyi konuşurum, sıkılmam, kaçınmam. kendimi biliyorum...

diktim gözlerimi hatuna, kayık yüzüm, kısık gözlerim, ve sultan sülüman sakallarımla, alâ ül alâ, mümkün mertebe de ukala bakıyorum...
bilirim ki, arkası dönük bir kadın bile kendisine bakıldığını, kimin nasıl baktığını gayet iyi bilir. bu aşifte de pekala biliyordu. ve sonunda dayanamadı, o da bana baktı... işte hayatının hatasını yaptığı an o andı...

onulmaz şekilde bozdum kızın psikolojisini. hayatının geri kalanında yer yer ansızın hatırlayacağı, ve belki de torunlarına bile anlatacağı iğrenç bir anı olarak yer ettim hafızasında.

kız bana baktığı an, deminden beri elimde -nasıl olduysa- kıvırıp rulo yaptığım sıra fişini usulca kaldırıp, gözlerimi kızdan ayırmaksızın burnuma soktum. sonra iyice iteledim. hepsini aldım.
gözlerim kocaman, ve bakışlarım kıza odaklanmış. az önce bakırköy'den kaçmış, ve yolda 3'ünün ırzına geçmiş, ikisinin boğazını kesmiş havasındayım.

hatuna resmen kal geldi. gözleri büyüdü, ve kocaman olup o tatlı sekreter gözlüklerinden dışarı taştılar. hiç istifimi bozmadan kağıdı burnumun içinde döndürmeye başladım. bir tur döndürüp bırakıyorum, sonra indiriyorum elimi. ağzım hafif açık, birrazdan salyam da akacak. sonra yeniden götürüyorum elimi burnuma, bir tur daha döndürüyorum.

yaklaşık 2 dakika bu şekilde devam ettim. sadece ufak tefek anlık kaçışların dışında ayırmadı gözlerini benden. zaman zaman gülmesini tuttu, fakat ağırlıklı olarak dehşete yakın, saçma bir his duyduğu resmen yüzünden okunuyordu. ne düşüneceğini, bana ne diyeceğini bilemiyordu. büyük ihtimalle akli dengemin yerinde olmadığını düşünmüştür. sikimde mi? elbette değil.

fişi burnumdan çıkarıp şöyle bir inceledikten sonra, yine usulca kaldırıp, bu kez diğer burun deliğime soktum. bir iki tur da orda döndürdükten sonra çıkardım, ve kıza doğru 'parkinson titremesi' ile uzatıp, 'sıra fişi isten mi gız?' diye sordum.

baktı.. kaldı... gülemedi, ağlayamadı, konuşamadı... az önceki ukala seksi davşandan eser yoktu. artık sadece ürekek bir ceylandı...
yutkundu, ve sanki deminden beri hiç bana bakmamış gibi davranıp, sorumu duymazlıktan, fişimi görmezlikten, ve hatta kendini bilmezlikten geldi. sabit bakışlarım, titreyen ellerim ve yarı açık ağzımla yineledim; 'istemiyon mu hacı?'

olum var ya, o hacı kelimesi her şeyi bitirdi.. kız meğerim benden daha iyi oyuncuymuş ya la... olayın başından beri elinde evirip çevirdiği, ve mütemeadiyen, büzüşük dudaklı profil fotoğrafı olduğuna kalıbımı basacağım twitter hesabından tivitler attığı telefonunu -çalmadığı halde- kulağına götürüp konuşuyormuş gibi yapmaya başladı, ve kendini dışarıya dar attı.
olan bitenden daha yeni yeni haberi olan birkaç kişinin, çözmeye çalışan bakışlarını görmezden gelip, hiç istifimi bozmadan baktım kızın arkasından. banka kapısının önünden son bir kez bana baktıktan, ve muhtemelen de cama çarpan güneş yüzünden beni göremedikten sonra, benim hala ona bakıyor olduğumumdan adı gibi emin, telefonla konuşuyormuş gibi yaparaktan dalıp gitti taksim kalabalığına...

'nühehehe.. mına godumun gızı seni...'' dedim içimden.

sonra sıra bana geldi. bana geldiğini de aklımda kalan 377 rakamından anladım. zira burun deliği değiştirdiğim esnada diğer fişleri de rulo yapmışım. o an fark ettim. sıra bendeydi, elimde üç adet kıvrılmış, sümüklü sıra fişi vardı, ve ben hızımı alamamış, biraz daha eğlenmek istiyordum.

birden toparlandım ve yaz günü kahverengi sütyen üzerine siyah büstiyer giymiş iğrenç kırmızı parlak rujlu müşteri temsilcisinin karşısına oturdum. 'fişiniz?' diye sordu... gülümsedim.

ve...
artık erkekler bu kadar orospu iken, kadınlara sıra gelmiyor zaten beyler, cevabınız var mı ? beni karıştırmayın la.*
Patronun zannettiği: Ofiste çalışıyorum.
Ebeveynlerimin Zannettiği: Ofiste deli gibi çalışıyorum.
Arakdaşların zannettiği: Ofiste Piskopata bağlanmış gibi çalışıyorum.
Gerçekte olan: Sözlükte takılıyorum.
Alışverişe bayılırım. Sevgilimle bir eteğe yarım saat bakabilirim. Kartımın limitlerini zorlarım. Çünkü malım.
ilkokuldaki platonik aşkımı sosyal medyada takip ediyorum. kötü bir şey mi yapıyorum bilmiyorum ama hiçbir art niyetim yok. bu durumu ona söylemeyi düşünüyorum ama beni yanlış anlamasından korkuyorum. tabi daha önce ona bir zamanlar aşık olduğumu söylemeliyim. bir gün onunla karşılaşacağımıza inandım hep ve o günü sabırsızlıkla bekliyorum. işte o gün ona her şeyi anlatacağım.
Bir paket kuruyemişi 5 dakikada yiyip son kalan beyaz leblebiyi yarım saat ağzımda gezdirdim.