bugün

sanırım artık sigarayı bırakma zamanım geldi ama kendime itiraf edemiyorum.
rüyamda sözlüğü gördüm. nickini hatırlamadığım bir arkadaş uzunca bir nick altı yazısı yazmıştı. tespitleri güzeldi.
çok neşeliyim sözlük.

iş yerindeki bilgi işlemci çocuğu tehdit edip interneti açmasını sağladım. abi nolur bu sefer yakalanma dedi. tamam dedim. şu an bu entryi bile tedirginlik içerisinde titreyerek yazıyom. gözler fıldır fıldır amk. yasaklar harbiden tatlı oluyor. nerdeyse yazarken boşalacam. tıkır tıkır yazıyom ya. patronda çalışıyo sanıyo. soktumun malı . harbi özlemişim lan. çok eğlenceliiii...
ii bir sözlük yazarı olmanın türkçeyi en iyi ve güzel şekilde katletmek olduğunu düşünüyorum evet bende bir yazarım hemde tazecik bir yazar. her şeye rağmen burda olmaktan mutluyum. haydi biraz daha katliam yapalım *
smileysiz sözlüğe alışmam biraz zaman alacak sanırım *
sevdiğimi söyleyemiyorum. biraz zamana ihtiyacım var sanki sözlük.
karmamı eksilere indiren yazarcıklara teşekkürlerimi yolluyorum. cidden bir günde nasıl başardınız lan 50 den -5 e indirmeyi.
domates, peynir, siyah zeytin, yağ (ekmeğe sürüleninden) yemiyorum. sevmiyorum ulan işte midem kalkıyor, kokularına dayanamıyorum, peynir olan sofraya oturamıyorum. sormayın artık 'aaa neden yaa' diye sevmiyorum bitti!
itiraf ediyorum biraz vicdansızlık yaptım. daha demin bir arkadaşım aç oldugunu ve bizde yemek istediğini şaka yoluyla belli etti. ben birşey demiyincede biraz bozuldu gibi; ancak bu arkadaşım her gün bir paket sigaraya para bayılan biri kendimi biraz pişman hissediyorum. vicdansızlıkmı ettim acaba?
masa yapma girişimim yarım kaldı.
bütün gece rüyamda angelina jolie 'ydim. tomb raider' vari bir şekilde maceradan maceraya koştum. çirkin biri değilim ama sabah aynaya bakınca yaşadığım hayal kırıklığını varın siz düşünün. *
cak cak sakız çiğneyen insanlardan nefret ediyorum.2gündür abartısız metroda otobüste minibüste sınıfta insanlar yanıma oturup cak cak sakız çiğniyor.gidin başka yere oturun mallar.ağızlarını kırmamak o sakızı da münasip bir yerlerine yapıştırmamak elde değil.
acaba hamileyim dedirten acayip nar yeme isteğim var bugün sözlük. biri ya suyunu bardağa koyup ya da tanelerini tabağa koyup getirse cennet garantisi var yeminlen.
geçenlerde çocukluğuma döneyim diye pamuğa fasülfe ektim, fazla sulamaktan çürümüş.
bizim tuvalet oturma odasına çok yakın olduğu için, ne zaman çişimi yapsam musluğu acıyorum, çişimin sesini duymasınlar diye. ve bu bende alışkanlık oldu. boş yere israf ettiğim suların haddi hesabı yok artık. ahirette bunun hesabini nasıl vereceğim, hiç bilmiyorum.
yanlızım. insanlar etrafımda toplanıyorlar. konuşmaya başlıyorlar. sorular soruyorlar. ardından bir saniye bekliyorlar ve yüksek sesle söylenmiş 'beni duydun mu?' gibi bir soru duyuyorum. bana mı sordular? bana sordular. peki ya ne dediler.
- afedersin duymadım.
- sen bizi dinlemiyor musun? hayır dinlemiyorum. çünkü bazen insanlardan o kadar iğreniyorum ki eğer konuştukları herşeyi duymassam durum değişir mi merak ediyorum. sonuç? tebi ki değişmiyor.
insanlar yanlış şeyler düşünmemi sağlıyorlar. şüphe duymamı sağlıyorlar.
- söyledğiniz her şeyi siz kendiniz duyuyor musunuz ki?
- efendim?
- yok bir şey. neden yanlız kaldım diye söyleniyorum bazen. ama daha sonra kendimi haklı buluyorum. bilmiyorum neden. sonuç?
etrafımda çok fazla insan yok. olanlarla da ne kadar yakınım ki? onlar da sessizliğime, onları dinlememe ve ne söylerlerse söylesinler kafamı öylece sallamama alıştıkları için yanımdalar galiba.
çok mutluyum.
uzun zamandan sonra gerçekten mutluyum. meğersem okul ortamı insanın hem kişiliğini hem de davranışlarını değiştirebiliyormuş. bugün eski okulumu ziyarete gittim ve o okuldan iyi bi anımın çıkmayacağını anladım. öğretmenler yapmacık, soğuk ve itici. hani der ya hocalar ''okuldan mezun olduktan sonra değerimizi anlayacaksınız'' bok yemişler.
eski okulumdaki hocaların hepsini toplasan yeni okulumdaki bi kişi yapmaz.
onun dışında arkadaş çevrem olsun, okulun sıcakkanlılığı olsun. en üst sınıflar bile çömleri dışlamak yerine güleryüzle karşılıyolar. hepsini yerim, hepsini bitiririm. kantinciden, hocalara, öğrencilere kadar yerim. bitiririm. yiia.
ilk defa bi okulu bu kadar çok seviyorum.
çok yoğun iş tempoma rağmen kimler hakkında neler yazılmış çok merak ederek okuyorum..
taksiye binmemle radyoda evanescence-my heart is broken şarkısını işittim bir anda. çaldı çaldı çaldı...çok şaşırmıştım.
şarkı bitti ve spiker söze başladı.

-evet sayın dinleyenler evanescence'den my heart is broken şarkısını dinledik.

taksici de karşılık verdi.

+kalbi kırıkmış.

ne yalan söyleyeyim o adam orada harcanıyor diye düşündüm kendi kendime.
ulen vallaha da billaha da çok pis kıskanıyorum bu kıskançlıkla ne yapacağım hiç ama hiç bilmiyorum sözlük. ama onun dudakları çok güzel, ben dururken bi başkasına öptürürse ben bu acımdan kahrolur biterim lan.
seviyorum sözlük lakin o bir türlü anlamak istemiyor. ikizler burcuymuşum ıyyy mış ya bırak bu işleri daha beni tam anlamıyla tanımadın ki.
feysbuk üzerinden en özel mesajları birbirinin duvarlarına yazanlara uyuz oluyorum sözlük . hani o yazılacak şeyi falanca kişiye iletmenin zilyon tane yolu varken yüzlerce kişinin görebileceği şekilde paylaşılması...
bu dikkat çekme ve merak uyandırma isteği insanlarda ki tam anlamıyla gıcık ediyo beni içimden duvarları yumruklamak geliyo . ve kendime baktığımda ne kadar bastırmaya çalışsamda derinlerde bi yerde ( bu derin lafıda ne menem bişeydir böyle tehlike bi kelime yani ) aynı duygunun aynı isteğin bende de olduğunu görüyorum . işte bu yüzden bazen başkaları üzerinden kendimden bile nefret ediyorum . içimden bu isteği bu bencilliği bu megolamanyaklığı bu benmerkezciliği söküp atmak istiyorum .
lise müdürünün sıfır km aldığı toyota corolla yı çizen bendim.
ünlülerle fotoğraf çektirip imza alan insanları anlamıyorum.hani kitap,albüm imzalatmak bi nebze adamın kendi ürünü atar imzayı ama fotoğraf çektirmek niye.alıp o fotoğrafı çerçeveletip duvara mı ascaksın ömründe ilk defa gördüğün birini muhabbetin yok samimiyetin yok birlikte fotoğraf çektirmek niye?
kiz arkadaslarimin vaktimi cok fazla aldigini dusunerek onlardan ayriliyorum sozluk. cunku ne zaman yalniz olsam daha iyi konsantre oluyorum herseye. belki de sadece bir tesaduf ama kisa sureli iliskilerde daha muluyum.
bugün tıp seçtiğim için pişman oldum. ( saatlik ya da anlıkta olsada) 23 yaşında biri olarak yaşıtlarım başka bölümlerde daha uyanıp derse gitmemişken hatta hatta mezun olmuşken ben hepatit ya da başka bir enfeksiyonu olup olmadığını bilmediğim bir hastadan kan alıyordum. Tamam bu benim görevim kabul ediyorum. Yalnız elime kan aldığım hastanın iğnesi batınca işler değişti. (hastanın bilinci kapalıydı, damarına girince sıçradı,hastada suçsuz bende suçsuzum) O hasta hepatit C hastası olsaydı (belki öyle,bilmiyorum şuan) ve ben düşük bir ihtimalde olsa bu hastalığa yakalansaydım ne olacaktı ? doktor olmak için değermiydi ? Kısacası fiziksel ve ruhsal olarak verdiğim mücadelelerin karşılığı ne olabilirki?