bugün

Film çekilirken, filmi çekenlerin kendi içlerine yönelmemesi. Bakın gerçek bir sanatı icra edenler, eserlerini oluştururken kendi iç dünyalarına dönerler. Yazarları, şairleri, Bestecileri, ressamları izlerseniz, eserlerini verirken kendi iç dünyalarına dönük olduğunu görürsünüz. Peki bir film çekilirken kendi iç dünyasına dönük sinemacı var mıdır? "Oyuncu" belki kendi iç dünyasına dönüktür fakat o "sanat" değil; film içindeki görevini (rolünü) sınırları belirlenmiş şekilde yapmaktadır. Yönetmen hiç de iç dünyasına dönük değildir. insanları yöneterek Gayet teknik bir iş yapmaktadır. O yüzden sinema sanat değildir. Zaten hiç bir endüstri sanat eseri üretmez. Dolayısıyla sinema endüstrisi de sanat üretmez. Sanatı sanatçılar üretir. Gazete, dergi, kitap ya da bir albüm sanat eseri değildir mesela. Gazete, dergi ve kitabın içindeki yazılar; albümün içindeki müzik, sanat eseri olabilir. Bunun gibi bir filmin kendisi değil, öyküsü sanat eseridir. Sinemanın sanat olmaması kötü bir şey de değildir. Sinemanın sanat olmaması onun değerini azaltmaz. Aksine olması gereken değeri verince, sinema gerçek yerini bulacaktır.
sırf antonioni'nin blow up'ının tek başına çürütebileceği iddia.
Biraz daha dikkatli okumayanların anlayamayacağı. "Sanat iç dünyadan çıkmalı" demiyorum. Sanat eseri meydana gelirken sanatçılar iç dünyalarına dönerler. Bu "hal" çok belirgindir. Sinema "sanat" olmadığı için bu "halde" bulunan hiç kimse yoktur. Belki sinemaya konu olan öyküyü yazan (senarist değil, öyküyü hazırlayan kişi) sanatçıdır. Çünkü öyküyü hazırlarken iç dünyasına yönelir. Ancak bu sinemanın sanat olduğunu göstermez. Bir gün herkes dediğime gelecek ama zaman alacak. Beklerim. Çünkü bir kalıplaşmış yanlışı düzeltmek atomu parçalamaktan zor.
Sabah sabah sucuklu yumurtayı banarak yerken girilmeyecek konu.
Sinema sanat olamazmış.
Neden?
Bon oylo doyorom.
Hadi canım ya gülücük gülücük.
Tobo, sonomocolor folm yoporkon kondo oç donyolorono donmoyorlor. Sonotço kondo oç donyolorono yonsotor.
Sen sinema derken sadece porno seyretmiş olmalısın, öyle olsa bile orospolok (burada kast edilen kadın erkek bir cinsiyet temelli tanım değil de davranış kast edilmiştir) her insanın iç dünyasında vardır. Sonuç olarak porno da insanın iç dünyasının yansıması olarak sanat olur.
insanların ne kadar çok sinemanın sanat olduğu şeklinde beyni yıkanmış. Düzeltemiyoruz. Objektif olarak baksalar görecekler Ortada sanat olmadığını. Sinema kendi propagandasını çok iyi yapmış. Kendi dogmalarını yaratmış. Ancak hiç kusura kalmasın bunlar yıkılacak. Sanatı sanatçılar yapar. Sanatçı sanat yaparken de kendi iç dünyasına yönelmiş haldedir. Monitörün başında kameradan gelen görüntüyü izleyen ve direktif veren gayet teknik bir halde değildir. Bunu öğreneceksiniz. Siz öğrenmeseniz. Sonraki kuşaklara öğreteceğim sinemanın sanat olmadığını. Ben öğretmesem er geç görecekler. Böyle sanat olmaz.
--spoiler--

böyle sanat olmaz.

--spoiler--

tamam.
1966 daki venessa redgrave için "blow-up"ın yeniden seyredilmesi önerilir.
sinema insanı pasifleştirip, bir "izleyiciye" dönüştürür; gerçek sanat ise insanı düşünmeye ve harekete zorlar. Bu da mı kanıt değil!
Senaristin, yonetmenin, sanat yönetmeninin ve işin diger erbablarının iç dünyasına sayaç takmış yazar beyanı.

Sırf para kazanmak için yapılmış filmlerden bahsediyorsan, zaten sinema tabiri kullanmayacaksın.

Hem Popüler olup hem de sanat sayılamaz deniyorsa, dünyanın en popüler sanat eseri mona lisa'ya ne diyeceksin.

Tarantino filmleri, adamın tamamen ic dünyasını yansıtıyor. Popüler olması veya gişe yapması, sanat degerini düşürmez.
insanlar hala anlayamamışlar. iyi okuyun: "iç dünyayı yansıtmak" başka "iç dünyaya yönelmek" başka. Sanatçı sanat eserini verirken iç dünyasını yansıtmak zorunda değildir. Ancak eserini ortaya çıkarırken iç dünyasına yönelmiş haldedir. Bunu halinden anlarsınız. Adeta bir meditasyonda gibidir. Fakat sinemada bu yoktur. Sinemacı bir mimar gibi anlatmak istediğinin yapısını gayet teknik olarak kurar. Bu yüzden sinema sanat değildir. Olmadı ve olamaz. Yıllarca kandırdılar sizi. Bu vakitten sonra kanmayın bari.
o zaman en büyük sanat insan ruhuna herhangi bir vâsıta olmadan ulaşabilen müziktir.

sanat sonuçta hayale dayalı şeylerdir. o yüzden hacıvat-karagöz, Kâbe'ye asılan Muallekat-ı Seba, Dede Korkut

ne kadar sanatsa sinemada o kadar sanattır. aslında bilgisayar oyunları da sanattır ama ingilizlerin yönettiği

yüksek kültür içinde kalıplar var. bu arada yüksek sanat ve yüksek olmayan sanat ayrımını kabul etmiyor bazıları

yani bir kişinin, sinemanın sanat olmadığını ifade etmesini insan şaşırtıcı bulabilir. Diğer taraftan konuyu

açan arkadaşımızın yaptığı şeyi (neyin ne değerde olduğunu söyleme, onay ve dışlama gücü)edebiyatIN

veya sinema kendileri de yapmaktadır. Edebiyat klasikleri, gazetelerin kuponla verdikleri ansiklopediler veya

seçtikleri çizgi romanlar en iyiler yani "yüksek sanat" içinden çıkar. Tommiks çizgi romanın yüksek sanatı olduğu

için çizgi romanlarda hep bunu veriyolar. Amerika'da 80'lerde sanatsal değeri olmadığı söylenen, düşük bütçeli

o dönemin genç nesillerine hedef edinen B-Films türünde korku filmlerinin sinema tarihi, eleştiri içinde nasıl bir

yeri olduğunun bu başlıkla alakası olduğunu düşünüyorum. Evet, Katil Domatesler filmi bazıları için film değildir,

sanat da değildir. Zombi filmleri de öyle. Yani sanat filmi ve popüler film arasında her şeyi derecelendiren bir

sektörel düzen vardır. Bu nedenle sinema diyince herkesin aklına hollywood geliyor çünkü Hindistan-iran-

Nijerya-Kore gibi yerlerde olanlar Hollywood'la bir tutulmuyor. Bizim insanımızın eski Türk filmleriyle dalga

geçmesi de zihinlere giren ingiliz baskısıdır. Bu konuda Ezgi Aksoy'un Popüler Kült diye bir kitabını öneriyorum.

Yani arkadaşın dile getirdiği şeyi bizzat sinema kendisine yapıyor
Sinema, bütün kurgusal metinlerde olduğu gibi ortaya bir ''ürün'' koyar. çıkan ürünün endüstri haline gelmesi kaçınılmazdır. Sonuçta resim de, heykel de, müzik de bu endüstri ürünlerinin bir parçasıdır. Dolayısıyla sinema sanat olmasaydı, diğer bütün sanatlar da sanat olmazdı. Neden? Ticari kaygı gütsün ya da gütmesin, ortaya çıkan şey bir üründür. Yani sanatsal üründür.
Ayrıca, sinemada en çok kendi içine yönelen kişiler, senarist ve yönetmendir. Diğerleri söylenenleri uygular. Yani film senarist ve yönetmene aittir.
Ben 9 kapakla bu kafayı göremedim vakti zamanında helal olsun başlığı açana. Ne kullanıyorsunuz?
hadi biraz ciddi olalım.

resim sanat mıdır?
tobo ko rosom sonottor.

peki, baltayla tarih yazan (pardon, anlaşılmadı galiba; heykeltraş demek şeyettim) insanların kültür evrimini bize gösterenler sanatçı mı?
oooy tobo ko hoykoltroşlor do sonotçodor.

peki, sanatın; sanat veya insan için olması vs ne olursa olsun odak noktası insan olduğuna göre, insanlık tarihi boyunca insanın yaşam sürecinde ilk olarak kendini yaşamını duygularını varlığını kimliğini işlediği mağara duvarlarına çizdiği resimler de bir yerde resim sanatının doğumu diyebiliriz.

bunu ilkel sanat olarak gören insanlar var, tartışma konularına girip sonomo sonot doğoldor başlığını sulandırmalım.
heykel için aynı yaklaşım yapılabilir.
insan yaşamı (bilinen) kendi yaşam sınırlarını belirlemek, tapınmak, kimlik tasviri, savunmak (kale sur inşa etmek değil, örn: tarlaya dikilen korkuluk olarak düşünün) vb amaçlarla yapılan sonra resim de olduğu gibi zeka ve beceri ile gelişip 3 boyutlu tasvirlere dönerek raffaele monti'nin örtülü vestal gibi harika eserler ortaya çıkmasında etken sizce sanat mı insan aklının evrimi mi?

sanatın evrim sürecine bir bakalım:
ilk olarak resim ortaya çıktı, insan aklının emekleme aşamasının eseridir. insan aklının yansıması olan beceri gereği sanat olarak resim budur.
sonra heykel ortaya çıktı ki bu insan aklının koşmasıdır.
sonra fotoğraf ortaya çıktı, artık insan aklı uçmaya başladı.
sinemayla, kullanılan teknoloji animasyon vb teknikler ile artık insan ışınlanmaya başladı.
yarın ne olacak bilinmez...

mağara duvarına resim çizen insan ile, sistine chapel de adem'in yaratılışını çizen ve avatar filmini yapan insanlar aynı eseri ortaya çıkarıyorlar. arada ki fark insan beyninden başka bir şey değil.

omo sonomo sonot doğol

küüüt!

edibüdü: küüüt sesi, ağzının ortasına vurulan kürek sesi.
sinema sanat olamaz diyen veya ortaya çıkan eserlerin değeri üzerinden tartışmak, bu sanat bu değil demek; çok kusura bakmayınız ama aptallık (dayanamadım, özür dürterim) diyeceğim.

edvard eriksen tarafından yapılan deniz kızı heykelini herkes bilir. kafası koparıldı, dünya kadınlar gününde eline yapay penis tutuşturuldu, kolu kırıldı, çeşitli darbeler aldı kırıldı. nere de, tabi ki avrupa da kopenhag da...
buda heykelleri afganistan da parçalandı.
böyle sanat mı olur deyip içine tükürüldü.
bu lan memesi görünüyor veya çükü görünüyor ve üstelik kıllı diye antik roma heykellerine "böyle sanat mı olur bu sapıklık" diyen var.

sinema filmleri üzerinden eserleri tartışarak bu sanat bu değil diyerek çeşitli kriter kıstaslar açısından değerlendirme yapıyorsanız yukarıda ki eserler de sanat sayılmaz diyenler haklı.

marangoz veya oduncu gibisiniz.
ormana bakınca kereste kesilecek ağaç masa sandelye görüyorsunuz.
sizlere öküz diyeceğim de, demem (öküz de bile bir estetik vardır ve bunu hakaret olarak değil, güç kuvvet görünüme önem veren kaba nobran yakıştırması olarak anlayın) hayvan severlerin tepkisini çekmek istemem.
80'li yılların yeşilçam filmleri bunun en açık kanıtıdır. (bkz: aydemir akbaş)
resim, müzik, edebiyat, heykel, tiyatro, sinema vs sanat dalı olarak tanımlanır fakat bu alanlarda üretilen her eser sanat eseri olarak kabul edilmez. bir eseri sanat eseri yapan şey, kendi alanında ustalıkla icra edilip, sanat tüketicisinin beğenisini kazanmaktır. sanat tüketicisi dediğimiz otoriteler ise ortaya konan eseri yorumlayabilecek yetide olan sanat tarihine hakim kişilerdir.

misal bir sanat filmi olarak square adlı filmi ele alalım sıradan bir sinema izleyicisi bu filmi izleyip çok beğendim bu sanat filmi dediğinde bu film sanat filmi olmuyor. bu film henüz vizyona girmeden sinopsisi hakkında sinema yazarları ve eleştirmenleri üzerinde konuşup yazıp çiziyor, filmin ilk gösterimine bu bahsettiğim sinema otoriteleri davet ediliyor ve sonrasında filmi değerlendirip hakkında bir takım yargılara varıyorlar anlamlandırmaya yorumlamaya çalışıyorlar ve belli bir süre sonra bu filmden sanat filmi diye bahsedilmeye başlanıyor.

sinema ve tiyatro diğer sanatlar gibi yekten icra edilebilecek alanlar değildir kolektif sanat eserleridir. birden fazla alanında uzman kişinin ortak çalışmasına dayanır.

belli bir kültürel seviyeye ulaşamayan her birey sanatı anlama ve anlamlandırma, ayırt etme noktasında tıkanıp kalır. eğitimsiz kulaklar, kulağına hoş gelen her ezgiyi sanat zannedebilir, eğitimsiz gözler picassonun eserlerini saçma bulabilir.
les demoiselles d'avignon veya nude green leaves and bust (en pahalı eserlerden biridir) eserlerine bakıp daha sonra urbüno venüsünü gören insan "bunlar resim mi lan, ne olduğu bile belli değil" dese (les demoiselles d'avignon ve nude green leaves and bust için) haklı olur o zaman.

öyle ya, bir sinema eseri için bu film sanat bu değil demek hakkın sen de var ise bu eserlere de bunlar sanat resim falan değil diyen insan haklı olur.