bugün

Birinden korkunca ondan nefret edersiniz ama boyuna da düşünüp durursunuz onu. Kendi kendinizi aldatırsınız, aslında kötü değildir dersiniz ama onu görünce, tıpkı nefes darlığına tutulmuş gibi olursunuz, soluk alamazsınız.
en başta çocuk kitabı gibi görünür, hatta define adası*'nın aynısı bile zannedebilirsiniz. yazar bu düşüncenizi pekiştirmek için karakterlerin isimlerini bile aynı koymuştur. ama ilerleyen sayfalarda işler çok karışacak...
okumakta zorlandığım kitaplardan biri. okumayı bırakmayı düşünüyorum.
Lost'un/Survivor'ın esinlendiği düşünülen kitap.

internetten duymuştum galiba Barış Özcan'dan...

pdfi mevcut olmasına rağmen okumadım.
konusunu tam olarak bilmemekle birlikte adaya duran bir takım insanların birbiri ile olan ilişkileri , o anki psikolojik durumları ve insanın nasıl vahşileşebileceğini anlatıyor imiş.
Alegorik anlatım kullansa da derdini ayan beyan anlatıyor yazar. bu ne biçim çocuk kitabı diyenlere bakmayın çünkü bu bir çocuk kitabı değil.

''ingilizlerin beelzebub dedikleri şeytanın kutsal kitaptaki ibranice adı, sineklerin tanrısı anlamına gelen ba-al-z-bub olduğu için yazar kitabına bu adı vermiştir.'' deniliyor kitabın sonsözünde.
insanoğlunun aslında ne kadar vahşi olabileceğini de anlatır.
içinde bol bol ironi, sembol barındıran kitap. Örneğin bazı ironiler; kitabın son bölümlerinde Ralph'i öldürmek için çıkardıkları yangın sonrası kurtarılıyor çocuklar ve bir diğer ironi de burada; kurtaran deniz subayı da aslında bir asker, işi kurtarmak değil de savaşmak diyebileceğimiz bir kişi.
Sonra piggy(çevirideki adıyla domuzcuk) gibi zeki bir karakterle hep alay ediliyor ve gerçek adını bile öğrenemiyoruz.

Sembollere geçersek de, karakterlerin hemen her birinin sembolize ettiği durumlar var ve bazı nesnelerin de. Mesela Piggy ve gözlükleri bilimselliği, ilmi temsil ediyor. Onun gözlükleriyle ateş yaktıklarını biliyoruz. Deniz kabuğu, düzeni sembolize ediyor. Çocuklar başlarda ellerine onu alıp da konuşuyordu düzenlerine göre. Simon, saf iyiliği; roger, saf kötülüğü, kana susamışlığı temsil ediyor. Simon'a ayrıca hazreti isa benzetmesi de yapılıyor birçokları tarafından. iyi olması, gerçeği görmesi ve diğerlerini uyarmaya çalışması ama onlar tarafından öldürüldüğü için. Kitaptaki adıyla beast yani o canavarın kendi içlerinde olduğunu gören tek kişi.

Karakter gelişimi de etkili bir biçimde işlenmiş durumda. Jack başta hayvan öldüremeyecek bir durumdayken zamanla vahşilerin lideri hâline geliyor hatta bu yaratığı kendi lehine kullanıp diğer çocukları safına çekiyor.

Golding'in insanın içindeki kötülüğün nasıl da ortaya çıkabileceğini anlattığı, masumluğun pek de olmadığını gösterdiği kitap.
Kitab benim için 2 bölümden oluşuyor diyebiliriz. inanılmaz sıkıcı ve bunaltıcı geçen ilk yüzde 70 i ve okurken orgazm yaşatan son % 30 u.

okuduğum kitaplar arasında bana en çok eziyet çektiren ve çektirdiği eziyet kadar da beğendiğim başka bir kitap olmadı.
Medeniyetten izole bir şekilde otoriterin nasıl inşa edildiği hakkında çıkarım yapmanızı sağlayan muhteşem yapıt.
Mutlaka okuyun.
Helikopter böceği.. .
Ozgun adiyla "sineklerin efendisi" yazilirken o donem muzaffer serif basoglu'nun oncusu oldugu sosyal deneylerin carpici sonuclarindan esinlenilmistir.
Bir çocuk kitabı değildir öncelikle bir alegoridir. Ödüllü bir kitap ve konu fikri mükemmel. Sineklerin tanrısı köken bakımından da oldukça ilgi çekici fakat çerezlik bir kitap yani durup düşünmene gerek yok. Böyle kitaplar beni sıkar. Yani bir kitabı okurken sıkılmam, sıkıntı çekmem lazım ancak öyle zevk alıyorum. Okuyabilirsiniz.
insan doğası konusunda yazılmış en muhteşem eserlerden birisidir.

hak eden hak etmeyen bir çok kitap için tekrarlandığından biraz ayağa düşmüş bir terim olan "çok katmanlı" tanımını sonuna kadar hak eder.

"ya ne olmuş, işte çocuklar bir adaya düşmüş, sonra da birbirine düşmüş" diye de okunabilir, her karakterin ve yaptıklarının neyi temsil ettiği üzerinde biraz kafa yorarak da... elbette ki james joyce'un yazdıkları kadar karmaşık değil, zaten olmasına da gerek yok.

evet, bir çocuk kitabı değildir ama çocuklar da okuyabilir ve hatta kesinlikle okumalıdır. fakat okumak yeterli olmaz, çocuklarla ne anladıkları, kimin neyi niye yaptığı üzerinde fikirlerini alarak ve geri besleme yaparak konuşmak gerekir ki maksat hasıl olsun.

şu ülkeye milli eğitim bakanı olsam, bu kitabı ve değerlendirme çalışmalarını muhakkak müfredata koyardım. bu kitabı okuyup, anlayan çocukların küçükken de büyüyünce de kötülük yapma olasılıklarının düşeceğine inanıyorum.
Aslında ağır ilerleyen bir kitap.
Mina urgan çevirirsini okudum, özellikle ikinci yarısı zor gitti.

Çocukların kurallar olmadığı ya da kurallarını kendileri koyduğu zaman ne kadar acımasız olabildiklerini gözler önüne seriyor.
Çocukların hepsi masumdur tezine antitez üretiyor.
1963 ve 1990 yıllarında, filmi çekilen, roman. (Lord of the Flies)
devlet ve toplum çatışması yaratıcı ve eleştirel bir bakış açısıyla, akıcı bir dille işlenmiştir. sürükler gider ve mesajını net bir dille ifade eder. "sineklerin tanrısı"

ilk okuduğumda ne sinir bozucu çocuklar, çocuk yapmayacağım demiştim. bunu da itiraf etmiş olayım teşekkürler.
Birinden korkunca ondan nefret edersiniz ama boyuna da düşünüp durursunuz onu. Kendi kendinizi aldatırsınız; aslında kötü değildir dersiniz. Ama onu görünce,

tıpkı nefes darlığına tutulmuş gibi olursunuz, soluk alamazsınız.
William golding'in insan hangi yaşta ve şartlarda olursa olsun daima iktidar hırsı ile yanıp tutuştuğunu, her zaman iyi ve kötü tarafların olacağını anlattığı kitaptır. Çocuklar üzerinden anlatılması biraz trajik olsa da yazar ikinci dünya savaşını görüp geçirmiş biri olduğu için şaşmamak gerek.
Çocukların anlayarak okumasını sağlamak faşizme karşı etkili bir tedbirdir.

Öşek kadar olmuş foşiklere faydası olmaz.