bugün

tanım: duyulmak istenenlerin yazıya dökülmüş halidir.
(bkz: ben bu yazıyı sana yazdım)
- naber yarram. *
--spoiler--
seni seviyorum, çok çok çok çok çok.
--spoiler--

ve bu gece ben sana bundan daha güzel bir şey yazamazdım.
--spoiler--
seninle savaşıyor gibiyiz sürekli... bundan çok zevk alıyorum.
--spoiler--
(bkz: dimi çakaal)
--spoiler--
hiç belli etmiyorum ama bende sana hastayım. daha fazla uzatmayalım bu platoniklik işini. ne olur daha fazla eziyet etme gel bana.
--spoiler--
Hoyrattık biz, gençtik. En ufak rüzgarda bile direnemedi dallarımız, kırıldık. Yazın ortasında başladık yapraklarımızı dökmeye, kışın ortasında tomurcuk vermeye. Aynı günde 4 mevsim, aynı günde 4 kavga, 4 kez sevişme yaşadık. Sarılıp uyurken, bitmeyecekmiş gibi günlerimiz, önce seni aldı benden sonra da beni senden. Üzerimizden geçen sel, yanımdaki en sevdiğim ağacı, toprağıyla beraber göremeyeceğim uzak bir vadinin dibine sürükledi.

Çok zor geçti ilk kış, kurumak üzereyken güneşi gördüm bir sabah, içimde hayat hissettim. Lanet bir sivilce gibi patladı tomurcuklarım. Yapraklar verdim ardından, gölgesi sensiz anlamsız.

gök gürledi bir gece yarısı, korktum, seni benden alıp götüren sel gibi bir sel beklerken, yapraklarımı temizliyordu bahar yağmuru. Dallarım, gözlerim oldu bulutlarla sevişirken, seni aradım.

+ daha yukarı, daha yukarı!

Daha yukarısı yoktu. Kabullenemedim ve kabullenemedikçe daha da uzadı dallarım. Uzadıkça, inceldi, uzadıkça rüzgara mağlup, düştü gittiğin topraklara.
- sen bu yazıyı bana yazdın
* yazdım da, bir bok anladın sanki!
- hönk?!
seni sevmiyorum.

evet bunu bana sen yazdın. yani mesajla da olsa yazdın.
keşke yazsaydın upuzuuunca bana..
sen benim için herkesten değerlisin.*
sana söylemiştim, adımı anmadan verme o canını demiştim. nasıl da bırakıp gittin beni... hem de ele avuca gelir bir sebeb yokken üstelik, üstelik babamın ölümüne 26 gün varken. hiç aradın mı? geldin mi? ne kadar bekledim kapı eşiğinde bir bilsen. kaç gece yastığımı ıslattım ardından döktüğüm göz yaşlarıyla... en büyük acıyı sen yaşattın bana, imkan vermem, mümkünatı yok bundan beterini yaşamam ben bu hayatta. hayatımda onsuz yaşayamam dediğim iki insanı bir anda kaybettim ben, önce seni sonra da babamı... ve sen... bir kez olsun arayıpta sormadın. hiç düşünmedin mi ne yapıyordur o şimdi diye, hiç hatrına gelmedim mi doğru söyle... yahu sen nasıl bir adamsın ki namusun dediğin insanı yarı yolda bırakıp gittin, hemde hiç unutamayacağım bir günde... 14 şubat 2008... biz seninle efsanevi bir aşk yaşıyorduk oysa, baksana gidişin bile bunu doğrulamıyor mu? herkesin sevişmek için bahaneler türettiği bir perşembe günü çıktın gittin sen. nasıl da yalvardım sana, nasılda aptalca çocuksu kinayeler düzdüm yüzüne karşı. neden? seni kazanmak için, çevirmek için gittiğin o seni pişman edecek yoldan.

ben seni tanıyorum, hem de çok iyi tanıyorum, dedim ya susarken bile ne geçiyor akıl yollarından okuyordum ben, başka birini senin kadar tanıyabileceğime ihtimal vermiyorum inan ki. ve senin benden sonra istikametli bir hayat yaşayacağına da...

biliyordum üzüleceğini ve pişman olacağını. ben seni yalvarırken değil beni severken, yanımda dimdik dururken seviyordum, o kadar güvende hissediyordumki kendimi senin yanında, hani fezadan taş yağsa umrumda olmazdı... nasılda gülüp eğleniyorduk senine... bir zaman sonra sen yanımda olmayına sıkıldığımı hissettim. bağlılık ya da alışkanlık değildi bu, aşk hiç değildi... aşktan da öte bir şeydi, tapmak gibi yani...

arada bir üsküdar'a gidip seninle yağmur altında dans ettiğimiz o yere bakıyorum ve ağlıyorum. hayalini bir tek orada kuruyorum, çünkü kurulan diğer düşler eksik kalıyor bir şekilde... sen var oluyorsun ama ben konduramıyorum yalancı varlığını yokluğun bu matem renkli akşamlarında... anlayabiliyor musun...

söylediklerimi unutma, verdiğin sözleri de tut, inanıyorum ki çok iyi yerlerde olacaksın, allah bize senle yuva kurmayı nasip etmedi, hayırlısı böyleymiş, dayanacağız ve elbet bir gün alışacağız. önce sen basitleşeceksin gözümde, bunu bilmek içimi acıtıyor aslında samimiyetime inanmanı isterim. inanırsın ayrıca bunu da çok iyi bilirim, çünkü insan bilmez mi kendini... sen bendin, ben de sen... ne diyordum? basitleşeceğiz birgün... bende damla damla düşeceğim gözünden, bana ait olan birçok şey artık alelade gözücek gözüne, eskisi kadar koymayacak... ama fotoğraflarım hayalleri olanlar asla uyuyamaz adlı kitabın arasında hep duracak bunu biliyorum. sonra sana üsküdar'da aldığım o kalitesiz çakma zippo çakmak... hani üzerine ikimizin baş harflerini kazıtmıştık, sonra okulda yaptırdığımız anahtarlık ve senin çok beğendiğin gömlek... atmayacaksın onları biliyorum. atma, ne olursun atma, bir paçavradan sebebte olsa ben yinede var olayım sizin evde, ne olursun atma.

ablanlara da söyle ardımdan kim gelecekse, onu benim kadar sevmesinler... sevemesinler... son ricam budur, yolun açık olsun bitanesi...

edit: bu saatten sonra herkes gidebilir, herkesi ve her şeyi kaybedebilirim, çünkü buna hazırım...
--spoiler--
seninle beraber olunmaz, sana maruz kalınır.
--spoiler--
(bkz: bağa mı diyon lağn)
"olmuyor."
gözlerin herkesinkinden farklı baktığı için, dışarıdaki orospular gibi olmadığın ve tüm insanları bir anne şefkatiyle sarabilecek kadar kocaman bir yüreğe sahip olduğun için seviyorum seni.
Yazıyı okuyana mı yazıcaz yoksa bıze yazılmıs bır yazıyı mı yazıcaz sorunsalını dogurabılecek sekılde anlam bulanıklıgına sahıp cumle. 'Oku, baban gıbı essek olma gıbı.-
-zor geliyor anlıyor musun? tanıyamıyorum seni.

+ben seni tanıyorum ama. her sabah en geç saat 10'da uyanmış oluyorsun kahvaltı pek sevmezsin ama siyah zeytin konmuşsa sofraya reddemiyorsun. tek başına yemek yemeyi sevmiyorsun ve çoğunlukla en güzel yemeği bile türk kahvesine tercih edebilirsin. kahveni hep orta şekerli içiyorsun, canın sıkkınsa sade tercih ediyorsun. sıcak bir şeyler yemek, içmekten korkuyorsun, dilin çok yanıyor o yüzden her şeyin soğuma payı var sende. alışkanlıklarından vazgeçemiyorsun, okuduğun kitapları tekrar tekrar okuyor, filmlerin repliklerini ezbere söyleyebileceğin kadar çok izliyorsun. en sevdiğin film yüzüklerin efendisi ama yenilmezleri beraber izlemiştik ve bu yüzden senin için ayrı bir yeri olduğunu düşünüyorum.
film izlediğin anda duyduğun her sesten nefret ediyorsun, anlamadığım bir yer olduğunda bu yüzden hep filmlerin sonunu bekliyorum. ayrıca sinirlenmeye başladığında hep burnunu kaşıyorsun yada gözlerini bir yere odaklayıp uzun uzun bakıyorsun.
en sevmediğin şeylerden biri bulaşık yıkamak. ve nedendir bilinmez ne zaman film izlesek, evde bir kahve içsek bir anda elime bulaşık eldivenlerini tutuşturuyorsun.
üşengeç bir insansın ve belli bir müzik zevkin yok ama müzik dinlerken rahatlamak istediğinden daha çok özgün müzik dinliyorsun, her şarkı başında evet hiç sevmediğim halde sigara yakıyorsun.
çok fazla sigara markası değiştirdin ama muratti'nin sende ayrı bir anlamı olduğunu düşünüyorum, yıllar sonra 'eski sevgilimin adı murattı' demenden korkuyorum. şimdilik korkup negatif enerji yaymak istemiyorum. enerji demişken evet enerjinin olduğuna inanıyorsun ve babanın enerjisinin sana çok ters olduğunu söylersin hep ve benimkinin de. halbuki senin enerjin tam bana göre.
ailene önem veriyorsun, ablanla sürekli tartışsanız da ona baktığında gözlerinin içinin parlamasını kimse engelliyemiyor.
çok konuşuyorsun bazen, bazen değil her zaman çok konuşuyorsun ve evet bir şey anlatırken anlatmakla kalmıyor yaşıyorsun ve bu beni çok heyecanlandırıyor. dişlek bir insansın ama sevdiğin özelliklerinden biride bu. ayrıca bazen ölü balık gibi bakıyorsun, evin içinde terliksiz dolaşıyor ve gerçekten kötü olan sesinle tüm şarkılara nedense eşlik ediyorsun.
her şeyden önce seni seviyorum yetmez mi.
allah belanı versin laik köpek.
sinir. sensin sinir .
yoldan geçenleri izlerken 'ne kadar çok insan var' diye düşündüm. hepimiz bir yerlere gidiyoruz, birileriyle konuşuyoruz, çalışıyoruz, dinleniyoruz. ne kadar çoğuz. hepimiz ne kadar çok kendimizi önemsiyoruz. hayallerimiz var. çok azımız uyguluyor hayallerini. uğraşıyoruz yine de. belli bir yaşa kadar bir şey olmaya çalışıyoruz. olmayanlarımız çocuk yapıyor, kendi olamadıklarını onlar olsun istiyor. kafamızdaki olmak istediğimiz insan da farklı farklı. genelde çok zengin olmak istiyoruz. sıradan olmayı hazmedemiyor yine birçoğumuz. özel olmalıyız, en azından bir kişi için. kafasında olmak istediği kişiyi olmamış biri olarak, başka bir olmamış ile ilişkiye giriyoruz. iki sıradan insan birbirinin ne kadar özel biri olduğunu hatırlatıp duruyor. aralarından biri hatırlatmayınca ilişkiyi kesip, başka bir sıradana hatırlatması için arayışa giriyor. uzun süre hatırlatanlar belli bir zaman sonra sıkılıp evleniyor, baktılar ikisi de birbirine bunu hatırlatmaktan sıkılmış çocuk yapıp onu dünyanın en özeli kılıyorlar. seçildiği için annesinin babasının sıradanlığını aşmakla görevlendiriliyor. istediği gibi biri olmak yerine, anne babanın kafasında olmak istediği ama olamadığı insanı olmak zorunda. hayır demesi neredeyse imkansız.. bu hayır diyemeyenler de büyüyüp çabalıyor, olmuyor, birini buluyor, sıkılıyor, çocuk yapıyor.. bu kısır döngü böyle sürüp gidiyor, gittikçe artıyoruz.
seni hiç böyle görmemiştim.
bela olurum başına unutamazsın çocuk.
hadi bana bir şeyler yazın gençler.

-bir beyanat.
Ben cok kirilgan bir insanim benimle dogru durust konusurmusun ayrica biz laik bir ulkede yasiyoruz herseye dini karistirma ayrica ben istedigimle istedigim yaparim vb vb vb... oglum sen bana bunu yazdiysan sakin karsima cikma.net.