bugün

bir soru.

cevabı evet olmalıdır. zira insanlar yüzyıllardan beri bir mücadele içinde. hatta yüzyıllardan beri değil, bin yıllardan beri. peki neden? ne olmuş da insanlar birbirlerinin canına kıymış, acı çekmeyi göze almış?

cevabı basit aslında,

millet, soy.

alparslan dan tanrıkut mete ye, cengizhan'dan hülagü hana kadar insanlar ömürleri boyunca bi ölüm-kalım savaşı vermiş. amma ve lakin bu bir insanın ölüm-kalım mücadelesi değil de bir milletin ölüm-kalım mücadelesi olmuş. eğer dünya insanların bir milleti olmasaydı savaş da olmayacaktı. sonuç olarak şüphesiz ki insanlar doğaya savaş açacaktı. çünkü savaşmak insanın doğasında var.

günümüzde savaşlar bitti değil mi? dikkatiizi çekiyorum zulm değil, savaş. zulmetmek ayrı savaşmaj ayrı. zulm her zaman vardır. savaş bitti gibi görünse de bitmedi aslında.

insanlar kendileriyle savaşmayı bıraktı doğaya savaş açtı. bitkilere, hayvanlara ve diğer canlılara. bundan yüzyıllar önce küresel ısınma yoktu, ozon tabakası delinmiyordu, her sene son 100 yılın en soğuk kışı ve en sıcak yazı yaşanmıyordu; çünkü insanlar doğayla değil birbiriyle savaşıyordu.
H. Nihal ATSIZ'ın (bkz: Bütün Türk gençliğine) isimli şiirinde ;
"Atandan kalmış olan kılıcı iyi bile,
Onu bütün gücünle vuracaksın çağında.
Savaş... Bunu tadını ey Türk sen bulamazsın,
Ne sevgili yanında, ne baba ocağında..."
Sözleri ile türkler için savaşın ve savaşmanın önemini vurgulandığı gibi birçok diğer millet içinde savaşmak ve savaşan kişiler millet tarihlerinde önemli, salt bir bölüm oluşturmaktadırlar. Dolayısı ile rahatlıkla söylenebilir ki savaşmak insanın doğasında olan bir rutindir.
Kabil, habil'i neden öldürdü sanıyorsunuz.
evet, bu nedenle de yasalar ve yargı aracılığıyla bu durum engellenmeye çalışılır.
hobbes’a göre doğa durumunda rekabet, güvensizlik, şan ve şeref tutkusu insan doğasındaki savaşın nedenleridir. bu sebeple yasa olmadığı için de adalet, adaletsizlik ya da hak kavramlarından bahsedilemez. bu durum mutlak çatışmaya ve korkuya sebep olmaktadır.