bugün

doğrudur. osmanlı, hiçbir yeri fethetmemiştir. aldığı bütün topraklar işgal ile alınmıştır. buralara, halifenin adı ile alınmış kuzey afrika arap ülkeleri dahil değildir. oralar da, göz korkutma ile alınmıştır. ama, avrupa kıtasına ait alınmış her yer, fetih ile değil, işgal ile alınmıştır. bize anlatılanın aksine, osmanlı, gönülleri fethetmemiş, toprakları işgal etmiştir. kimsenin zoruna gitmesin. gerçek budur. osmanlı, bizlerinde atasıdır sonuçta. ama gerçek budur arkadaş, objektif olmak lazım.
işgal edilen yer sömürülür, kültür empoze edilir, türkçe zorla oraya dil olarak monte edilir. bakıyoruz ki işgal ettiğimiz yerler türkçe dışında bütün dilleri konuşuyorlar, kendi geleneklerimizi bizden başka idrak edende yok. başlık sıçarken ineklerde mantık var mıdır bir düşünmek lazımdır.
herşey olduğu gibi osmanlu devleti'de tarihseldir. tarihin içinde değerlendirilmesi gerekir. tarihin derinliklerinden sadece osmanlıyı alıp onu kötü göstermenin yanlış olduğunu düşünüyorum. osmanlı bizans'ı yıkmıştır topraklarını da işgal etmiştir bu doğrudur amma bizans da ondan öncekiler de aynı yolu izleyerek anadoluya hakim olmuştur hatta osmanlıyı kuranlarda moğol zulmünden kacıp anadoluya gelmişlerdir.yani ne yazık ki tarihde işler böyle yürümüş kısacası tüm dünya milletleri için şunu söylemek lazım masum deyiliz hiç birimiz.
(bkz: yazar burada sözlüğü işgal etmiştir)
fethetmek ne demektir şimdi de onu açıklarmısınız diye cevap verilmesi gereken önerme.
işgal ettiği yerlere bu kadar iyi davranan bi devlet varsa buyursun bizim köyü işgal etsin.
çok da haksız sayılmayacak önerme. aslında bunu yüceltmek için fetih, kötülemek için de işgal demek de saçma zira özünde ikisi de aynı yola çıkıyor: bir yerleri savaşarak elde etmek.
ancak osmanlı'nın yaptığı bu şeyi de kötü bulmamak gerek zira tarihin en eski dönemlerinden beri güçlü olan taraf topraklarını genişletmek ve daha da gelişmek istemiştir, ve yapmıştır da. günümüzde bile benzeri şeyler halen olmakta. ancak ne var ki osmanlı işgal veya fetih ettiği topraklarda kötülük yapmamış, insanları asimile etmemiş ve sömürmemiştir. bu yönden osmanlı kalpleri fethetmiştir.
emre kongar - tarihimizle yüzleşmek
Tarih kitaplarımızda Osmanlının ele geçirdiği topraklarda her zaman hoş görülü, adil... davrandığı söylenmektedir. Fakat araştırdığımız zaman istanbul'u ele geçirdikten sonra 1 ay boyunca yağma altında kaldığı bir gerçektir.
fetih ne demektir?
Önce Osmanlı Türkçesinin klasik sözlüklerinin başında gelen Şemseddin Sami'nin Kâmûs-i Türkî'sine bir göz atalım.

Şemseddin Sami'nin fetih kelimesine verdiği ilk anlam, açmadır (mesela feth-i bâb kapıyı açma demektir.). ikinci olarak başlama anlamını vermektedir. Feth-i kelâm söze başlamak demektir. Kelimenin üçüncü anlamı zapttır. Dördüncü anlamı ise galibiyet, zafer ve nusrettir.*
Türkiye Diyanet Vakfı'nın halen yayına devam eden islam Ansiklopedisi'ne bakılırsa Arapça fetih (feth) kelimesinin sözlük anlamları şunlardır:

Açma, yol gösterme, hüküm verme, galibiyet ve zafere ulaştırma. Aynı maddeye göre terim olarak ise fetih, islam'da meşru görülen savaşlar hakkında Müslümanların gayri müslimlerden elde ettikleri toprak kazaçlarını diğer istila ve sömürü savaşlarından ayırt etmek amacıyla kullanılmaktadır. Bu anlam ise doğrudan doğruya Kur'anı-ı Kerim'deki fetih suresi'ne dayanmaktadır. Bu surede Müslümanların geçmişteki ve gelecekteki maddi,manevi zaferlerinden söz edilmektedir.

islam Ansiklopedisi'ndeki "fetih" maddesini kaleme almış olan Prof. Mustafa Fayda, bunları zikrettikten sonra, "ancak" diyerek şu ilginç yorumu ekliyor:

Kelimenin anlamı yalnız maddi değil, aynı zamanda ve daha çok "kalbi ve aklı islam gerçeğine açmak, islam mesajının önündeki engelleri kaldırmak, insanın kalbine ve aklına ulaşmayı mümkün kılacak ortamı hazırlamak" şekilde manevi bağlamda anlamak gerekir.*

Demek ki, "fetih" her zaman iki düzlemli olarak anlaşılması gereken bir kelimedir. birisi maddi, öbürü manevi. Biri dış fetih, öbürü iç fetih. Biri dışa dönük,yani zahirî fetih, öbürü içe dönük, yani batınî fetih. Her iki düzlemi de birbirinden kopartamıyorsunuz. Adeta biri yok olduğunda öbürü hükmünü yitiriyor.

Öte yandan Cumhuriyet döneminin önemli düşünürlerinden Nurettin Topçu, bakın vaktiyle bu "iki fetih" kavramını nasıl esaslı bir çerçeveye sokarak anlatmış. Kendi kaleminden okuyalım:

"...insanın iki dünyası var: Hırs için sürünen vücuduyla, aşk için yaratılan ruhu. Fethin de iki cephesi vardır: Maddeden ibaret olan toprağın ve servetin fethinden, aydınlıklar âlemi olan ruh dünyasının fetine yükselmedikten sonra, şu arzın senle ben arasında paylaşılmasından ne çıkar? ikinci fetih, ruhun fethidir ve birincisi buna ulaştırıcı vasıta olunca mübecceldir, mânalıdır, değerlidir ve Peygamber'in diliyle tebşirlere lâyıktır. Fatih* bu ikizli fethi başarmış olan büyün insandı."*

Bu noktada Prof. Ahmet Davutoğlu'nun fetih olayına getirdiği dinamik yaklaşımı özetlemekte yarar var. Zira fetih, artık savunmacı ve özür dileyici bir yaklaşımla ele alınmaktan kurtarılmalı ve aktif, inşa edici ve üretken bir kavram olarak yeniden kurgulanmalıdır.

Fetih kavramı genellikle Batı'da, medeniyete harhangi bir katkıda bulunmamış olan Türklerin barbarlığının simgesi olarak sunulmuştur. Oysa Ahmet Davutoğlu'na göre Osmanlı tarihine ve coğrafyasına yönelik derin bir bakış, şöyle bir manzarayı yakalayabilirdi:

"Devleti kuran insan unsuru olan göçebe kayı boyu, Orta Asya'dan göç edip iran'ı aşarak Anadolu'ya gelen, Selçuklu birikiminden istifade eden, iran geleneğiyle kısmen aşılanmış olan, Söğüt civarına yerleşen, sonra burada ortaya çıkan birikimle bütün medeniyet havzalarını -Mısır, Yunan, Akdeniz, Mezopotamya ve iran gibi- koruma altına alan bir siyasi otorite kurmuştu. Osmanlı'nın Hint'e kadar uzanan bir etkileşim alanı vardır. Yalnızca Çin medeniyet havzası bunun dışında gibi görünüyor."*

Fetih sadece askeri bir başarı olarak anlatıldığı zaman hem dışarıda bir barbarlık öyküsü olarak anlaşılma çabası desteklenmiş olunuyor, hem de bunun sonuçta teknolojik bir üstünlük hikâyesi olarak sunulması ve şehrin fatihlerinin ruhlarının maddeyi nasıl fethettikleri olgusu büyük ölçüde ıskalanmış bulunuluyor.

Fetihler aslında bir medeniyet dönüşümüdür. Hem insanlık tarihi, hem de islam ve Türk tarihleri açısından ciddi ve köklü bir dönüşümdür.

Davutoğlu'na göre Osmanlılar şehirlere bilimsel bir hareketlilik, sosyo-ekonomik bir değişim, yeni bir hukukî çerçeve ve askeri güç konsolidasyonu getirerek şehirleri "yeni bir medeniyet gücü ve medeniyet ekseni" haline dönüştürmüşler, arkasından da kendilerinde önceki, kökeni insanlık tarihinin şafağına kadar giden medeniyetlerin olanca çeşitliliğini temsil eden bir yapı kurmuşlardır.

Böylece fetih, yabancı ve işgalci bir gücün şehirleri ele geçirmesinin ötesinde derin bir anlama sahiptir. O anlam, bütün kadim yapının harmanlanarak yeni bir düzene kavuşturulmasında gizlidir. Bu harmanı yorgun Bizans ve güçsüz balkan devletleri yapamazdı, ama diri bir kuvvet olarak Osmanlı'nın bunu başaracağına inancı tamdı.

Eğer fetihler bu düzeni getirmeseydi, bir askeri işgale dönüşebilirdi. Ama çağların açlığını çektiği bir düzen kurma iradesi sayesinde Osmanlılar, fethederken sadece bir toprak parçasını elde etmiş olmuyorlar, aynı zamanda zamanın ve mekanın ruhunu da fethediyorlardı.

Zamanın ruhunu fetih, "tarihi derinlik" getiriyor, bu sayede Osmanlı kendisinden önceki bütü birikimi kapsıyor, dışlamak bir yana bizzat temsil ediyordu. Mekanın ruhunu fetih ise dağınık olan coğrafi birimleri derleyip istanbul adlı eksende topluyor, bu sayededir ki Osmanlı Devleti, Avrupa, Asya ve Afrika'nın en derin coğrafyasına sahip olan devlet konumuna yükseliyordu.

1 - Şemseddin Sami, Kâmûs-i Türkî, Dersaadet 1317, s. 981.
2 - Mustafa Fayda, "Fetih", Türkiye Diyanet Vakfı islam Ansiklopedisi, cilt 12, istanbul 1995, s. 467.
3 - Nurettin Topçu, Büyük Fetih, 2. baskı, istanbul 1968, Hareket Yayınları, s. 27
4 - Ahmet Davutoğlu, "istanbul: Fetih ve medeniyet", Muhafazakâr Düşünce, Sayı 23, Ocak-Mart 2010, s. 172.

alıntıdır: mustafa armağan - fatih'in rüyası

edit: yazım yanlışı
(bkz: yarrak afedersin dava mı açacaktı)
fethettiğimiz topraktaki insanların:
-osmanlı imparatorluğu bir numara! hemen kendi benliğimizden sıyrılıp aranıza katılmak istiyoruz, lanet olsun doğduğum ülkeye!.... diyerek aramıza katılmadıklarını anlatan cümle. çok aydınlatıcı oldu gerçekten. istanbul'un kapılarında kızlar boynumuza çiçek takarak içeri almışlardı diye yazıyordu oysa tarih kitaplarımızda. diğer bütün ülkeler öyle yapıyordu değil mi? çanakkale de falan da çiçeklerimizi almak istemeyenlerle savaştık.
kapısını seve seve açıp ülkesini satan köpeklerin zaten hiç bir ülkede yatacak yeri yoktur.
(bkz: eksi oyu bile haketmemek)
muazzam bir tesbit daha.
bunu savunan zihniyeti de annesi doğurmamıştır sıçmıştır. *
(bkz: elalemin derdi seni mi gerdi)
hilafetin başkenti olan konstantiniyye de bile ortodoks patrikhanesinin bulunmasından bellidir. ama anlayana...
yanlış bir önermedir. fetih politikasının bir çok yönü vardır. buna sadece işgal demek en basit ifadeyle hafifliktir. fetih maddi ve manevi olarak ayrı ayrı değerlendirilmelidir. kaldı ki osmanlı nın yayılmacı bir politika gütmesinde kurduğu düzenli ordu ve asker ocaklarının * etkisi büyüktür.askerlerin gelirlerinin büyük kısmı savaş ganimetlerinden oluştuğundan fetih politikası mevcut askeri gücün devamlılığı için hayati öneme sahipti. ayrıca osmanlı devletinin yavuz sultan selim handan itibaren resmen üstlendiği islam sancaktarlığı görevi de fetih arzusunda önemli bir katkı sağlar. fetih ile işgalin farklı şeyler olduğu fatih in istabul u fethi ile abd nin burnumuzun dibinde 90 yıl öncesine kadar bize ait olan topraklarda yaptığı işgalde rahatlıkla görülebilir. çok çok önce olmasına rağmen bizim fetihlerimizdeki insana arfedilen değer ile diğer ülkelerin uygulamaları ak ile kara kadar birbirinden farklıdır. kaldı ki o dönemde kudüse gitmekte olan bizansla aynı dine mensup, aynı safta yer alan haçlı ordusu istanbul a girdiğinde yaşananları okumak genel bir fikir sahibi olmak için yeterlidir. iki satır okumadan, bilgi sahibi olmadan tarihe bok atma yavşaklığından utanıyorum.
bu söyleme göre toplanıp orta asyaya geri gitmemiz gerekiyor. doğrusu işgal topraklarında oturup başka insanların hakkını gasp etmek istemem.
kimseyi suçlamak istemem ama ceddine küfür etmek moda oldu bu ülkede. atalarımız bunları duysa yüzümüze tükürürdü. biraz ağzımızdan çıkanı kullağımız duysun.
osmanlı'yı anlamayan cahil bünyelerin uydurmasıdır.

ertuğrul gazi'nin bir selçuklu uç beyi olarak söğüt ve domaniç'e yerleşmesinin ardından osmanlı aldığı ve ele geçirdiği hiçbir yeri durup dururken almamış/işgal etmemiştir.

bu gün bu saçma iddiayı yapanlar osmanlı'nın durup dururken saldırdığı ve emperyal amaçlarla fethettiği tek bir yer, yahut osmanlı'nın emperyal politikası sonucunda çıkarılan hiçbir savaş gösteremezler.

illa ki ilk hareket kaşınan karşı taraftan gelmiş ve sonuçları ağır olmuştur.

bu müslüman ülkeler için de gayrimüslim ülkeler için de böyledir.
osmanlı devleti barışı egemen kılmak isteyen devlet olmuştur her zaman...
fetih ile işgal arasındaki farkı bilmeyen andavalistan mensupları için;

fetih; ele geçirilen toprakları imar etmek, güzelleştirmek, halkının ırzını namusunu koruyup kollamak ve oraya bizzat kendi kaynaklarından hizmet götürmektir.

işgal; ele geçirilen toprakları yakıp yıkmak, kaynaklarını heba etmek, sömürmek ve asıl sahibinden yani halktan o kaynakları kaçırmaktır.

ha şimdi zırvalamaya devam gençler. hadi bakalım. (bkz: atış serbest)
(bkz: yazar burada yüksek oranda saçmalamıştır)
erkek olursan mikmiş ama karı olursan mikilmiş olursun. aynen böyledir.
bide biz işgal etik ama çoks evindiler çok mendudu derler . o zman girsin 2 3 herif senin eve anana kardeşine iyi davransın yesin evde içsin onlar nederse yapmayında göriyim.
yanlış bir önermedir.
doğru olsaydı şayet; bugün dünya dili türkçe olurdu.
zaten o zamanlarda birleşmiş milletler vardı.tüm dünyada barış hüküm sürüyordu.Osmanlının gelmesiyle bozuldu herşey.
(bkz: sikerim böyle başlığı)