bugün

annesinin dizinin dibinden ayrılmayan bir çocuk için, annesinden ayrılmak anlamına gelen, bundan dolayı büyük sıkıntı yaratan, bol gözyaşlı ve sümüklü gün.
(bkz: okulun ilk gunu okula gitmek)
(bkz: şimdi okullu olduk)
7 yaşındaki bir çocuk için hayatının dönüm noktasıdır aslında;o zamana kadar annesinin ya da onu büyüten kişinin dizinin dibinden ayrılmamakla beraber evden kopuş hayata atılışın ilk adımlarıdır hiç tanımadığı anlamsız duyguları içinde barındırdığı gündür nasıl başlarsan öyle gider derler ya harbiden de önemsiz gibi gözüken o okulun ilk günü hayata nasıl başlanılacağının da ilk göstergesidir..
üniversitede ise:
yeni gelenler için; yerini yurdunu bulma, sağını solunu incelemesiyle biraz ürkek biraz çekingen geçen günü.
tecrübeliler ise; ders programını alma, harç işlerini halletme, arkadaşlarla hasret giderme gibi aktivitelerle geçen gün.
7 yaşındaki bir çocuğun hayatın da yaşadığı en kötü gündür. sanki annesini bir daha göremeyecekmiş gibi hisseder ve gözyaşlarını tutamaz. aradan yıllar geçtiğin de okuyup iyi bir meslek sahibi olduğunda ise okul da ki ilk gününü hatırladığın da yüzün de hafif bir tebessüm belirir ve o ilk günü 'keşke o güne geri dönebilsem' diyerek gözyaşlarını tutamaz.
ilkokul: salya sümük ağlanır. anne beni bırakma denir. o kadar insanın orda neden olduğu üzerine çocukça teoriler üretilir. en berbatı kıçınıda yırtsan hiç biyere gidilmez.

ortaokul: adam oldum lan artık moduna girilir. takım elbise giyilmiştir bu kendini önemli hissettirir. bilmezki 2 sene sonra ondan ölesiye tiksinecek. mecburiyetten çok isteyerek başlanır.

lise:bi önceki "adam oldum" modunun sahte oluğu fikrine ulaşilir ama bu sefer gerçekten adam oldum sanılır.bezginlik baş gösterir. okumaktan sıkılınmıştır.bitse de gitsek modunda başlar ilk gün nasılsa diğer günler okuldan kaçmak gibi bir alternatif hep olacaktır.

üniversite:ulan adam olucamda ne oluck fikri oluşur insan beyninde. kazandım ya artık ben istemeden veriri bütün karılar gibi düşünceler kıvılcımlanır kafada. ilk günü okula gidilir sora bidaha gitmeye gerek duyulmaz zaten.
ilkokul çağındaki bir bebenin, dumanı üzerinde yeni ütülenmiş bir önlük ve duruma göre yaka ile sabahın köründe; psikolojik iştahsızlığa darbe yapan annenin ısrarları üzerine yediği bir tutam kahvaltının ve benzer kıyafetli çift yumurta ikizleri ile beraber herhangi bir ulaşım aracı kullanarak okula doğru yaptığı tümevarımsal bir yolculuğun ardından, yeni verniklenmiş sıralara ürkek oturduğu, beslenmesini ve kitap çantasını bir köşeye atarak etraftaki taze kurşun kalem, arı maya silgisi ve tebişir kokusunu içine çekerek iki adım ötedeki evine sıla hasreti çektiği, gözlerin vanalarından patlayıp vucudun ksub ücreti almadığı, melake yüzlü bir öğretmen gelse dahi öcü gözü ile bakıldığı, sağa yatık çizgilerin çizildiği, annelerin her tenesüf çocuklarına moral vermek açısından akşama kadar okulda beklediği gündür.
lise döneminde olgun görünümlü bir arkadaşın okula yeni başlamış çömezlere kendisini öğretmen diye yutturduğu gün.
DENEYiMLiYSENiZ EĞLENCELi OLABiLEN, DENEYiMSiZSENiZ KABUSA DÖNÜŞECEK HADiSE.

üniversite yıllarını ele alarak açıklayalım ki, daha yurt kavramı ile yeni tanışacak, birinci öğretimseniz ikinci öğretimlere uyuz olacak, ikinci öğretimseniz sabahın köründe gürültü yapan hemcinslerinize uykunuzun içinden küfürler savuracaksınız daha.

daha yurdun banyosunun en alt katta olduğunu, giysilerinizle aşağı banyo yapmaya inerken size gülenlerin bornozla aşağı indiğini görünce sinirden ağlayacağınızı, çamaşırlarınızı yıkarken, kafanıza tuvaletlerin gider suyunun, en amiyane tabiriyle bok suyunun akacağını hep daha sonradan öğreneceksiniz.

daha ailenizle ilk telefon konuşmanızda ağlamamak için kendinizi zor tutarken burnunuzun direğinin sızlamasını keşfedeceksiniz, sonraki konuşmalarınızda da yurttan veryansın edeceğinizi, acilen eve çıkmanız gerektiğini de. aslında kaçış ve kurtuluş gibi gözüken "eve çıkma" hadisesinin de ne denli büyük bir kabus olduğunu söylemeden de geçemeyeceğim.

eve çıkacağınız arkadaşlarınızın başlangıçta ne kadar uysal, düzenli, sevecen ve her yola gelir olduğunu zannetmenizle gerçeği anlamanız, ilk bulaşık ve alışveriş kavgasında hatta belki evden onun yüzünden atılma gibi hadiselerle karşılaştığınızda belirecek.

tüm bu kargaşa içinde, kapaklarını vize ya da final öncesi açacağınız ders kitaplarının yarardan çok zarar verdiğini düşünecek ve tartışacaksınız çoğu kez. sosyal olmak, iyi bir çevre edinmek, aranan bir arkadaş olmak ve popüler isimlerle çıkmak sizin için önem sırasında ilk başı alacak değerlerden olacak.

okulun ilk günü kafanızda nasıl bir tablo canlandı bilemem ama gerçektir bunlar. gerçek olduğu için de hayatın en acı deneyimleri de okul yıllarında keşfedilir. insan da ancak böyle törpülenir.

ama her ne yaşanırsa yaşansın ilk gün illaki karnınız ağrır. ağrıması da güzeldir, fazla dert etmeyin.
''bu yaz ben çok değiştim'' tribinin en çok yapıldığı dönemdir. fakat bu kolpa değişimler aynı günün öğleden sonrasına doğru ortada kalmaz
google'a kapak olmuş gündür.
minicik gözlerde telaş, korku ve paniğin hakim olduğu gündür.
küçükken allahın lanetlediği gün olarak tanımlardık. ama şimdi hey gidi günler oldu.
marmara üniversitesinde 23 eylül çarşamba günü başlayacak olan gündür. bayramdan sonraki ilk gün okul mu açılır ya? araya bir gün dönüş arası verilir bari de rahat rahat gelinilir okula
google'ın bugünki logo konusu. direk ekşiye hit gönderiyorlar.
Minik 1. sınıfların bugün yaşadıkları gündür.
eziyettir. hele bu sene mideme kramplar girmesine neden oluyor düşündükçe. bayramın üçüncü günü dönmem gerektiğini hatırlayınca daha da fena oluyorum. bavullar, belediye otobüsünde ayakta kalma çabası.
(bkz: 93)
ilk gün korkar bazı öğrenciler ama sonrasında bazıları çok sever bazıları ise okulu eğlence yeri gibi görür.
aslında heyecanlı bir durumdur. gidersin annenle babanla birlikte. hatta teyzelerin falan da gelir. müdür konuşma yapar, o sırada da evin müdürü seninle konuşma yapar*. gün sonuna kadar bekleyeceklerini ve bir sıkıntı olursa onları bulabileceğim yeri söyler. ardından büyük an gelir ve evladını sıraya sokar. ardından o küçük gözler birbirine bakmaya başlar. "bu kim ola ki?" bakışlarıdır onlar. ama ben çok iyi hatırlıyorum okulun ilk gününde daha hemen sınıfın en güzel kızının yanına gitmiştim.** daha sonra hep beraber sınıfa gidilir. öylesine bir sıraya oturulur. hayatının tüm temeli burada atılır; kariyer, arkadaşlar, dostlar. garip bir haldir, millet birbirine ısınmaya çalışır. kimi yaramaz veletler daha ilk tenefüsten orada ve burada koşuşturmaya başlar. daha sonra 2.derste öğretmen gelir. ama neden ilk derste gelmez bilmiyorum, heraldi esrarengiz olmaya çalışır. adını soyadını tahtaya yazar sanki okuyabiliyormuşuz gibi. sonra herkes teker teker kalkıp ismini soyadını söyler ve anne babasının mesleğini söyler. aslında bu olurken millet birbirini seçer.* daha sonra tüm gün belli belirsiz arkadaşlarla bişeyler yapar, günün bitmesini beklersin. gidersin ailenin yanına sarılırsın. anlarsın asıl yuva orası.

ama ayrıca o mavi önlük altına giyilen pantolon ve önlüğe geçirilen yakalığın ütülenme sahnesini ve de onları okulda giyecek olmamın verdiği heyecan, benim deli gibi heyecanlanmam, hala gözümün önünde ki karelerdendir.
artık çok uzaklarda denilen gündür.
(bkz: sevinçliyiz hepimiz yaşasin okulumuz) *
(bkz: sevinçli değiliz hiçbirimiz koyayim okulunuza) *
Herkesin yüzüne baktığında içinden ulan ne kararmış dersin.
Lise öğrenimi döneminde, özellikle son sınıfta iseniz olabilecek en güzel durum.
çoğu üniversite için yarındır.
tabi yıldızlı olmak vardı bir hafta daha tatil yapmak vardı ama nerdee..
Sıçıştır, berbattır, kabusun geri dönmesidir.
(bkz: Kabus geri dönüyor)
(bkz: 20 eylülde sinemalarda)