bugün

Ülkemizde son zamanlarda yaşananlar hep bu kitabı hatırlatıyor bana.Dün geceki(akşamki?) ilginç darbe girişimide öyle keza.Kendi halkını bombalayan Okyanusya devleti geliyor hep aklıma.Sebebi de iş gücünü,halkın desteğini ayık tutmak.Halk zaten orada köle,koyun ne deseler inanıyorlar,yapıyorlar.Kendi halkını rahatça bombalıyorlar ve düşmanla hala ateşli bir savaştaymış havası veriyorlar.Ne kadar da sağlam bir kurgu ve kitap dedirtiyor sürekli kendine bu kitap.Çok alakalı gelmeyebilir ama öyle.Bu adam 1948 yılında bunları düşünmüş.Bugüne çok daha gelişmiş komplo olaylarını görmek de mümkün.Dün akşamdan beri olanlar ileride olacaklara yönelik bir uyarı.
yahu adam, sınırları sürekli değişen bölgeyi ortadoğu, kuzey afrika ve hazar denizinin güney doğusu olarak belirlemiş kitapta. bu nasıl bir öngörüdür ?

araba ve makina modellerindeki kısaltmaları bilirsiniz. tdi, amg, suv vesaire gibi. işte bu kısaltmalar bugün almanya ve ingilterede tartışılıyor. dilin anlatım gücünü yok ettiği düşünüldüğü için.

biliyorsunuz sürekli tüketen, mutluluğu, var olan her şeyi tüketmek üzerine kurulu bir nesil peydah oldu. bu nesil okumuyor, okumadığı için de kelime haznesi çok düşük. kendisini ifade edemiyor, retoriği ve terminolojisi yetersiz çünkü. koca bir nesil bir dönem sonra dilin sadeleşmesine, birçok kelimenin de unutulup gitmesine yol açıyor. kitapta da bahsedildiği üzere başarısız bir politikayı ancak çok çeşitli kelimeler kullanarak eleştirebilirsiniz. fakat savunmak için fazla konuşmanız gerekmiyor. bugün de böyle değil mi ? adam çıkıp "yol, köprü, tünel, camileri ahır yaptılar, tüp kuyrukları..." diyor. gayet yalın ve anlaşılır biçimde kendi propagandasını kitlelere aksettirebiliyor. fakat sen bunların yanlış olduğunu anlatmak için tarihe hakim olmalısın, gramere hakim olmalısın, ekonomiye hakim olmalısın, kısacası ansiklopedi gibi adam olmalısın. çok yorucu değil mi sizce de ?

şu yazdığımı okumak bile yorucu yahu. kolay tüketmeye alışmış toplumlar da kolay tüketebileceği ne varsa ona yöneliyor işte. birkaç kelimelik propagandayı anlayabilmek kolay. okumak kolay. eni konu düşünmek de gerekmiyor. ne ala.

bu nedenle yenisöylem sözlüğü sürekli güncelleniyor kitapta, dilden sürekli kelime azalıyor, insanlar sürekli olarak içinden daha da çıkılmaz bir duruma doğru sürükleniyor.

bu hikaye her yönüyle çok tanıdık.
insan, ardında tek bir iz bile, bir kağıt parçasına karalanmış tek bir sözcük bile bırakamadıktan sonra, geleceğe nasıl seslenebilirdi?
"Sadece hayatta kalmak önemli değil, asıl önemli olan 'insan' kalabilmek."

görsel

https://www.imdb.com/title/tt0087803/
George orwell’in ünlü romanından uyarlama bir distopik drama filmidir. michael radford tarafından senaryolaştırılıp yönetilen film, totaliter yönetim ve düşünce polisinin devamlı gözetimi altında olan okyanusya’da bir kayıt departmanı çalışanının(winston smith) hayatını ve işbirlikçi olmayanların maruz kaldığı psikolojik kırılma sürecini anlatıyor.

Film, olayların genel sıralaması açısından romanla karşılaştırıldığında biraz eksik kalıyor ya da romanda anlatıldığı gibi aynı dehşeti, gerilimi, umutsuzluğu, yıkımı, o kargaşayı iliklerinizde hissedemiyorsunuz film öyle duygusuz (hatta romanı okumayan biri için film sadece kafa karıştırıcı da gelebilir) fakat romana sadık en güçlü bölümlerden biri işkence sahnesi idi.

görsel
--spoiler--
Winston’ın güncesindeki “Özgürlük iki kere iki dört eder diyebilmektir” yazısı üzerine işkence sırasında dört parmağını kaldırıp kaç parmak görüyorsun diye sorulduğunda winston, ısrarla dört der ve işkencenin dozu artar. Yapılan işkenceye son verilmesi için beş olduğunu kabullenir fakat buna inandıramaz.

- gözümle gördüğümü nasıl yadsırım? iki kere iki dört eder.
+ hayır, winston. Bazen beş eder, bazen de üç eder. Bazen aynı anda hem beş hem üç ettiği de olur.
--spoiler--

Önemli olan hayatta kalabilmek değil, asıl önemli olan insan kalabilmek.

http://www.youtube.com/watch?v=lstDdzedgcE
Şunu da şuraya bırakıp gidiyorum.
güncel Önemli Başlıklar