herkesin bir inancı vardır şüphesiz.
inançsızlık da bir inançtır aslında. allah'a inanmayanların çeşitli sebepleri olabilir.
elbet benim de var.
ben inancımı çoktan kaybettim ve bir allaha inanmak o kadar saçma geliyor ki.
allah beni yaratmış, henüz 1.5 yaşındayken kalça çıkığı ameliyatı olmuşum. belimden aşağısı tam 5 ay boyunca alçıda kalmış, annem beni o haldeyken hep kucağında gezdirmiş, o ağırlıktaki beni sürekli kucağında taşımaktan dolayı da omurilik kayması var şu an annemde, yıllar sonra ortaya çıkmış etkileri, kadın benim yüzümden iki büklüm yaşıyor hayatını.
aslında annem hep ezilmiş.
sevmediği bir adama vermişler onu henüz 17 yaşındayken.
babama.
babam da 35 yaşındaymış evlendiklerinde.
yani ben annemin istemediği bir adamdan olan tek çocuğu olarak büyüdüm.
babamın bir kamyonu vardı babasından kalma, bolu dağında takla attı ben 8 yaşındayken.
ölümden döndü, kamyonumuzun sigortası falan yokmuş. ailecek bittik.
babamın iyileşmesi neredeyse 1 sene sürdü, sonra uzun süre iş aradı, büyük kaza yaptığı için kimse kamyonunda iş vermedi ona.
annem bu arada evlere temizliğe gidiyor günlük nafakamızı çıkarıyordu, daha sonra temizliğe gittiği evlerden birinde tacize uğramış annem, babam da annemi taciz eden adamı vurdu, hapse girdi.
babamı açık görüşte ziyarete gittiğimde 10 yaşındaydım.
dünya kafamda şekilleniyordu ve bu dünyada allah falan yoktu kesinlikle.
eğer bir allah olsaydı ben de sınıftaki çocuklar gibi oyun oynar, tatil yapardım, ama ben yaz tatillerinde simit satıyor, boyacılık yapıyordum anneme yük olmamak için.
babam hapisten çıktığında 14 yaşındaydım.
evin bütün yükü hala annemin üzerineydi.
bu arada dedem ölmüş, babam hapiste olduğu için ölmeden önce bütün malları amcamın üstüne yapmıştı.
mal dediğim de öyle yatlar katlar trilyonlar falan değil ha.
köyde kıçı kırık bir ev, birkaç da verimsiz tarla.
ama babam "hele şunları bir satsam bir kamyonet alsam hepinizi krallar gibi yaşatıcam deyip dururdu..."
amcam tam babamın hakkı olan mirası verecekken trafik kazası geçirdi vefat etti.
amcamdı tabi üzüldük. babam kahroldu.
cenazesi, 40 mevlüdü falan derken 6-7 ay geçti, babam yengeme durumu anlattı ve miras hakkını istedi, yengem de "ne mirası" diyerek kapıdan kovmuş babamı.
evet, kanunen bir hakkı yoktu babamın, amcam ölünce bütün mal varlığı yengeme ve çocuklarına kalmıştı.
sözün kısası bizim kamyonet hayalleri suya düştü tabi.
sonra babam bir arkadaşıyla birlikte dükkan açtı.
bizim sermayemiz falan yoktu, ortak olan adam biraz sermaye koymuş, boyacı nalbur türü bir dükkan açtılar.
işlerimiz iyiydi çok şükür.
ama bir süreliğine tabi. ortak olacak şerefsiz meğer piyasayı dolandırmış, piyasadan vadeli mal toplamış, peşin para yarı fiyatına bozdurmuş, paraları da alıp sırra kadem basmış.
tabi dünya kadar borç hep babamın üzerine kaldı.
dükkanda satılacak adam akıllı mal da yoktu, buna rağmen babam dükkanı annemin üzerine yaptı birkaç parça birşey kurtarmak için.
çabaladı...
ama iş bilmiyordu.
vergi borcu, ssk borcu, toptancılara borç derken, bir de kredi falan çekmiş annemin üzerinden onun borcu, biz henüz toplanmadan bir daha battık.
evimize, dükkanımıza icra geldi, ne var ne yoksa alıp götürdüler...
babam kalp krizi geçirdi ve öldü.
şimdi yeniden annemle bir başıma kalmıştım henüz 18 yaşımdaydım ve artık allah denen bir şeyin olmadığından emindim.
iş arıyordum, ama kimse iş falan vermiyordu.
"askerliğini yap gel" diyorlardı.
1.5 sene böyle boş boş gezdim, annemin de sağlığı iyice bozulmuştu.
yardım eden, sahip çıkan kimsemiz yoktu malesef.
lan var ya, gayrimeşru işlere girmeyi düşündüm.
biri elime silah verse, "git şunu indir sana para vericez" dese gözümü kırpmadan cinayet işlerdim. o derece.
belki bunları anlamıyorsunuz, umarım yaşamazsınız hiç biriniz.
her neyse, vaktim geldi ve bir şekilde askere aldırdım kendimi.
aklım hep annemdeydi, ama askerliğimi bitirmem lazımdı ki bir an evvel hayata atılayım.
askerdeyken hep güneydoğuya gitmek istedim, çünkü güneydoğuya gidersem bir şekilde uzman erbaş, uzman onbaşı falan olabilir, orduda kalabilirdim. bu benim kurtuluşum olurdu.
ama beni anadolu'nun 2000 nüfuslu bir kasabasına jandarma olarak gönderdiler.
şansımı sikeyim.
tabi verdiğim dilekçede olumsuz değerlendirildi. çünkü güneydoğudaki askerlere öncelik tanınıyordu. o fırsatı da kaçırdık...
askerlik bitince gariban anamın yanında aldım soluğu.
sımsıkı sarıldım ona, ağlıyordu...sürekli ağlıyor, başımı okşuyordu.
dizlerinde, göğsünde yattım günlerce hiç dışarı çıkmadan.
annem iyice hasta olmuştu, yazının girişinde anlattığım omurilik sorunu başgöstermiş, annem ikibüklüm yürüyebilen bir kadın haline gelmişti.
yaş 22...
yaşıtlarım sevgilileri ile geziyor, sevişiyor, koklaşıyordu. ama benim tek bir erkek arkadaşım bile yoktu.
benim tek arkadaşım, sevgilim, abim, ablam, babam, amcam, dayım...hepsi tek kişiydi. annem...
neyse ki birkaç ay zarfında bir fabrikada iş bulabildim.
asgari ücret alıyordum. ama olsun, evde çorba pişirebiliyorduk en azından.
tarhana çorbasına sıcak ekmek banmaktan daha güzel ne olabilirdi ki bu dünyada?
hah evet ya, tarhana çorbasına ekmek banmaktan daha güzel şey, o tarhana çorbasının yanında yiyebildiğiniz turşudur.
daha ne olsun ki?
neyse, daha bir insan ne isteyebilirdi ki?
sonunda işler yoluna giriyordu.
sigortalı bir işim, bir maaşım vardı.
ilk maaşımı aldıktan sonra bir gün izin kullanıp annemi benim üzerimden sgk'ya geçirip hastaneye götürmek istedim.
olmadı.
çünkü annem babamın onun üzerine yaptığı dükkandan dolayı bağkurlu gözüküyordu, bir dünya da bağkur borcu birikmişti.
annemi hastaneye bile götüremiyordum.
"üzülme oğlum allah büyüktür" dedi annem.
ilk defa anneme kızdım ve bağırdım orada.
"hangi allah ulan, hangi allah..."
büktü başını eğdi yere.
gözünden süzülen bir damla yaşı sildim elimle, konuşmadık bir süre.
hayatta yaşadığım her olayda allah'ın yokluğuna bir kez daha tanıklık ediyordum.
allah yarattığı kullarına böyle zulüm eder miydi?
ediyordu işte.
sakın bana "senden daha kötüleri de var kardeş" falan demeyin amına koyayım.
yok işte benden daha kötüsü yok.
dip benim. anlıyor musunuz?
şimdi siz hepiniz bayram tatilindesiniz ya, ben mesaide olacağım o zaman diliminde.
4 tatil günü günlük 50 tl için 12 saat çalışacak ve ay sonu 1100 tl maaşımı 1300 tl olarak alacağım.
200 tl için bayram yapmayacağım yani.
zaten bayram yapmak bizim hakkımız değil ki?
hiç olmazsa o 4 gün boyunca gelen tabldot yemeğin içinde birkaç parça et olacak. hayatımdaki tek olumlu gördüğüm şey bu.
neyse, umarım sıkmamışımdır sizi.
kusura bakmayın arkadaşlar.
allah sana is vermis iste kardes diyenin elinin tahtasini sikerim, bastan soyleyeyim.

sana helal olsun ama. gozlerim doldu okurken. durumunun iyi veya kotu olmasina degil, senin karakterinin saglamligina. annen sansli kadinmis.

olmayan bir tanriya hakli olarak inanmayan bir adamin entry'si.
(bkz: hapiste ziyaret edilen babanın yüzünüze bakamaması/#33104961)
çünkü insanın acizliğini, yetersizliğini, insan aklının sınırlılığını kabullenemiyorsun. çünkü teslim olmuyorsun. islamiyet her şeyden önce teslimiyettir. allah'a teslim olacaksın.
O'na inandığım için cevabı yeterli. O ki, allah değildir.
bir soru.
çünkü okuyabiliyorum, okuduğumu anlayabiliyorum.
hiçbir gerçekliği olmayan orta çağ putuna neden inanalım?
sonuçta mağarada melek gördüğünü ve o ona din verdiğini iddia eden biri var ve bunu doğrulayan tek kaynak kendi yazdığı kitap.

buna inanırsak o zaman aklımız neden var?
çünkü senin hayatına karışacak bir otorite, ilah istemiyorsun.
- tanrıya inanmıyorum.
- sorun değil. o sana inanıyor.

(bkz: monte kristo kontu)
nerden bilelim yahu.
çünkü cahillik bunu gerektirir.
--spoiler--
çünkü cahillik bunu gerektirir.
--spoiler--

albert einstein cahilmidir?
çünkü beynim yok doğuştan geri zekalıyım denen sorunun cevabıdır. evet..

görsel
hiçbirine mi inanmıyorsun?
allah'a inanıyorum da dinlere çelişkili bakıyorum gibi.