bugün

internet sosyalleşme platformu değildir, aksine insanı asosyalliğe ileten bir araçtır.
uzun zamandır girmediğim sözlüğe girmeme vesile olan hededir bu muhabbet kralı.
telefon numarası vermişler ama ulaşamayalım diye herhalde. iletişim çağında iletişimsizlik çektiren muhabbetin kralına kral muhabbetler dilerim.
şimdi bu bilgisayar zımbırtısını artık herkes internet amaçlı kullanıyor gibi bir şey. o kadar ki eskiden kasedi takıp oynadığımız süper mario'lar bile yerini "onlaynnn!" oyunlara bıraktı leyn! internet bu kadar girmiş vaziyette. hayatımıza yani...
anlaşılması gereken nokta, bu iletişim çağı bize yeni ve farklı iletişim yolları mı getiriyor yoksa iletişimsizliğin dibine mi sokuyor? şahsi kanaatime göre, herhalde dumanla haberleşiyor ve iletişim kuruyor olsak şu anda daha sosyal bir ortamda olurduk. klavye başında gelişen sosyal ilişkiler, bireyi robotlaştırmakta, metalaştırmakta ve temel çerçevede kitleleri bir kopuşa sürüklemekte. sosyalleşmek isteyen insan, sanal ortamda bunu yapıyorsa (tam da şimdi bunu dediler) gerçek dünyadaki sosyalleşme sürecini sekteye uğratıyor demektir. "iletişim gerçek" lafına katılmakla birlikte, öze inince kimin kim ile iletişim halinde olduğunun belirsizliği, asosyalliğin (anti-sosyallik demiyorum) tavan yapması demek değil mi... bence öyle. ayrıca televizyondaki bu sakallı arkadaş -adını bilmiyorum özür- burada yazılanlardan da aktarırsa güzel olur. ha bu arada üşüyoruz inci reyiz!
abi kimse bana gelip sosyal medya hayatımıza zarar getirir veya yarar getirir diyememesi lazım değil mi, bu olay tamamen insanın kişiliğiyle alakalı değil midir?

mesela insan eğer normal hayatta insanlarla komunikasyon kurmakta sıkıntı yaşıyorsa, yani insanın beyni yeterince hızlı çalımayıp seri bi şekilde karşısındaki insanla iletişim haline geçemiyorsa veya beyni çalışıp aynı şekilde çenesi çalışamıyosa o insanlar için cennettir sosyal medya. abicim adam düşüncelerini söleyemiyor sonuçta, ama facebookta veya chat yaparken veyahutta smsleşirken adamın sınırsız düşünme süresi var, ister bi gün sonra cevap verir, isterse verdiği cevabı on kez silip tekrar yenileyebilir. ama sen girişken, konuşmasını bilen bir insan isen bu işler sana tamamen angarya gelir ve kullanmazsın zaten. mesela ben facebooku sadece tl numarası lazım olan insanlara ulaşmak için ve hoşlandığım kızlar yeni fotoğraflar yüklediğinde* masturbasyon için kullanıyorum, sonra sex aşamasına geçtiğimizde olaya önceden aşikar olayım diye.

sonuç olarak bu hızlı düşünüp konuşma yetisi olmayan insanlar için güzel bir mecra değil midir facebook, veya herhangi bir sosyal ağ?

ama gelip birisi bana internet kötüdür, zararlıdır, gavur malıdır derse, sigaramdan bir nefes çeker, arkamı dönüp çeker giderim.
boğaziçi'ni 9 yılda bitirmiş warcraft oynayan kız'ın bağlandığı programdır.
o değil de erdil yaşaroğlu'nun uykusu gelmiş gibi. hemen çay ya da kahve takviyesi yapılması gerek gibi gözüküyor.
o değil de telefon bağlantısı yapan kardeşimiz için üzüldüm doğrusu. kendisi bilgisayar bağımlılığı yüzünden okulunu dokuz senede bitirmiş. bitirmiş de kendisini de bitirmiş sanki.

kardeş azıcık dışarı çık.
sözlükteki başlığını mesaj tahtasına çevirmiş program.

sanallık falan anlatılıyor. ne sonuç ne çözüm çıkaracaklar merak içindeyim. ama en sonunda "ilginç olaylar bunlar" diyeceklerine eminim. parasızlığın sonucu akşamları dışarı çıkamamanın en iyi alternatifi olan bilgisayarda dünyaya bağlanmanın farkına varamamak ilginç tabi.
bir velet çıktı. hıdrı pıtır kırması. çıksın eyvallah. herkes çıksın. lakin bu velet sanat, bilim, teknoloji tarihini yutmuş gibi bıdıbıdıladı. okan! sana ne oluyor?
benim anlamadığım olay, konukların yarısı susuyor arkadaş. gıdısı hafif tombul iletişimci abimiz döktürdü bu gece, ayrıca özet geç piç sözünü tam olarak kullanamamanın acısını yaşadı içinde.
olay sanat programına doğru evrilmiştir. okan bayülgen de biriktirdiklerini paylaşıyor. hayırlısı.
an itibariyle önemli bir konu tartışılmaktadır. aslında hergün okullarımızda bile tartışılan internetin zararları ve sanal kişilikler üzerine bir muhabbet dönmektedir. bu muhabbetin uzmanlar ve okan'ın yorumuyla dönmesi hoştur. program başında bildiğiniz esra ceyhan formatıyla başlamış şimdilik toparlanmıştır.
internet sosyalliğini tartışan program. benim de şöyle bir fikrim var ,daha az maliyetli olduğu için -kısa vadede tabi,uzun vadede bu meblağ daha büyük olabilir çünkü- insanlar daha çok evlere kapanmayı ve internette sosyallik aramanın peşinde oluyor bazı kerelerde. cebinde parsı olan barlara ,diskolara gidiyor daha çok.aslında bu bir genelleme değildir ,ama böyle bir kesim de vardır,tartışılacaksa buyrun dinliyorum.
konu ne olaki tam olarak? çok düzenli gitmiyor program, internet oyunlarından bahsedilirken beş dakika sonra mona lisa konuşulmaya başlandı. bizim bu renkli muhabetten sıkıntımız yok da, esas bir konusu vardı programın o konu güme gidiyor galiba. bu internet nedir? internet bağımlılığı yahut televizyon medyasının, gazete köşelerinin internete geçiş yapması, bu tip şeyler konuşulacak zannediyordum. ama sanırım kafalara ilgili ilgisiz ne gelse o konuşulacak, zaten konukların büyük bir çoğunluğu benim ne işim var burada modunda. az önce okan bayülgen sanat eserlerinin orjinalliğinden bahsederken tam önünde, tim burton ın jack i duruyordu, içimden dedim fransaya louvre müzesi ne gitmeye gerek yok, işte al sana sanat, hem de dijital sanat. saygıdeğer tim burton hem fikrini koymuş ortaya hem de dijitaldi teknolojiydi bütün imkanları kullanmış ve işin içine teknoloji girmesi noel gecesi kabusu gibi bir şaheserin ortaya çıkmasına engel olmamaış.
tarih tekerrürdür derler, mutlaka televizyon ilk çıktığında gazete devri artık bitti, haberler tvden takip edilicek kitaplar tvlerde yayınlanacak demişlerdir fakat hiçde öyle olmadı. aynı şey internet için de geçerli oluyor. Anlamalıyız ki otobüsün veya arabanın icadı yürümüyceğimiz anlamına gelmez.
heyecanlı bir abimiz, 90. dakikada gol atması için sahaya sürülmüş olan futbolcu psikolojisi ile makinalı tüfek gibi konuşmaktadır. o yüzden de söylediği şeyler güme gitmiş, önerileri de hiçbi şeye karşılık gelememiştir.
Programı başından beri büyük bir dikkatle izliyorum ve bu denli sonu gelmeyecek tartışmalar üzerine kafa yordukça (internet iyi mi kötü mü, internet ne, ben kimim, nereye gidiyoruz, enes çok yakışıklı) içimden yalnızca sevgili metin üstündağ'ın bir şiirinde geçen cümleyi söyleyerek hüzünlenmek geldi. "düşecek bir ıssız adada kalmadı"
Dün gece mantıklı bir konuya sahip olan ama "dinazorlar" nedeniyle mantıklı tartışılmayan programdır.

Programın sonlarına doğru konuk olarak gelen, 89'lu Mert Günhan isimli arkadaşımız konuyu çevirmiş, mantıklı bir düzene oturtmuştur. Cümle kurmada az biraz sorun yaşasa da, isminin altına özellikle "Oyun Bağımlısı" yazdırması kırıp geçirmiştir.

Yürü be.
bu geceki programın konusu; unutmak.
sorularımızı yine iletebildiğimiz programdır.
programda bahsedilen kaç yaşından öncesini hatırlayamayız sorusuna iki yaş diye cevap verilmiş olsa da bir bebeğin anne rahminden itibaren hafıza sistemin çalışmaya başladığını biliyoruz.
şimdiye kadar iki yaşından daha öncesine dair bir bulgu olmamış olması "hayır, 2den önce kesinlikle hatırlamaz!" demeyi mantıklı kılmaz diye düşünüyorum. 2 yaşında kendisinin anne vücudunun bir parçası olmadığını dahi algılayabilen bir beyin yapısının ondan öncesine dair hatırlamama gibi bir duruma gireceğine ihtimal vermiyorum. çok bilmiş konuştum gibi ama çok kesinlikle hayır dendi. bir bilimsel bilgi yanlışlanmadığı süreçte doğrudur. yanlışlanabilirlik ihtimali unutulmamalıdır.
bu gün ki konu işsizlik. güzel bir konuyu konuşacaklar. sonuna kadar dinleyeceğim. belki telefona katılabilirim.

bir sorum olacak sayın okan bayülgen'e istenmeyen bir işte çalışmak, işsizlikten daha mı iyidir?
bu ülkenin en büyük sorunlarından birisi de kimsenin isteği mesleği yapamaması ve kimsenin kendi işine iyi odaklanmaması.
özel bi üniversitenin ekonometri ve işletme bölümünü 5 yılda burslu olarak bitiren, master ını ispanyada yapan 5 dil bilen kuzenim bir kargo şirketinde aylık 2 bin lira ücretle çalışıyor. üstelik bu işi de mezun olduktan 2 sene sonra buldu. peki memnun mu, sanmıyorum. o kadar oku, et nerdesin şimdi. bu örnek gözümün önündeyken iibf değil paşa paşa eğitim fakültesi yazdım. şimdi kim istediği mesleği neden yapamıyor sorulur mu acaba?
girdiğim bu entry'nin okunmasını umduğum ancak okunmazsa objektifliğinden kuşku duyacağım program. çok kısa şunu söyleyeceğim; ülkede mevcut hükümette sadece tek bir ilde 20 üzerinde fabrika kapatılıyorken, en önemli gelir getiren devlet kurumları özelleştiriliyorken, o ismini bilmediğim ve bilmeyi de istemediğim beyaz gömlekli çirkin adamın asgari yerine askeri yazılmasının "neden işsizlik var" sorusuna bir cevap olduğunu düşünmesi beni çıldırtmaktadır. o askeri yazan adam da hayatında hiçbir zaman asgari yazmayacağı ve buna gerek duyulmayacağı herhangi bir işte çalışabilir. iğrenç sakallı, beyaz gömlekli, gıcık herif...
sevgili okancım, bu ülkede ki milyonlarca açıktan üniversite okuyan insan, bilmem kaç tane ekonomist, yada bunun gibi afilli ama gerçekte anlam ifade etmeyen meslek grupları olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. bir fabrikada 1 patron 5 yönetici 100 işçi olduğunu varsayarsak meslek lisesi çıkışlı insanların ve gerçekten eli anahtar tutan kişiler malı götürmektedirler. bu ülkede her bireyin fiyatı vardır, insanlar kendilerini pazarlamaları gerekiyor, vasıf yoksa parada yok, anahtar yoksa işte yok. iyi geceler.

@edit imla hataları giderildi.
konuklarının arasında "aptal"ların da bulunduğu program. ikinci üniversite okuyor diye adama fırça atan, orta okul mezunu çalışan adamlar da var diyor. ben iş görüşmesine gittiğimde bu adamı da yanımda götürsem acaba tepkisi ne olur? 6 yıldır çalıştığım yerde diploma diye yırtındılar. Bunu nasıl açıklayacak acaba???
issizlik konusunun tartisildigi ama bi yere varilamayacak olan program an itibariyle. Yorum icin;

Yeteneklerimizi lise sonunda farkettigimiz, cogumuz icin çok geç olan bir vakitte önümüze ne çıkarsa o mesleği secmek zorunda olduğumuz, yeteneklerini farkedenlere de engel olabilen ebeveynlerin yaşadığı bir ülkedeyiz. Değil iyi bir is bulup bu iste mutlu olmak -bakınız is bulmak diyorum kurmak değil- kendi okuduğumuz meslekleri bile yapamıyoruz. Şu gün üniversitelere 20 sene ogrenci almasalar ancak herkes yerleşe ilir. Size su an bu ülkeden gitmek başka yerde is bulmak isteyecek 1 milyon üniversite ogrencisi bulabilirim.