bugün

bakhtin'e göre şiir, romanla ilgisinde asla diyalojik olamaz. çünkü o farklı söylemleri kendisinde toplama, onlar temsil etme olanağına tür olarak elverişli değildir. şiirde ancak tek bir söylem temsil olanağı bulur, o da şairin söylemidir.

(bkz: diyalojik bir tür olarak roman)
gerek okunduktan sonra elde kalan çıkarımlar ve gerekse bir durumun ortaya konuş biçimi açısından şiir; romanın minimalist bir yaklaşımla özetlenmesi olarak betimlenebilir.

romanda otuz sayfada yarattığınız bir karakteri, şiirde bir kaç dizede yaratabilir, karakterler arasındaki diyaloglara yer verebilir, farklı kişilikleri birbirleri ile çatıştırabilir yada uzlaştırabilirsiniz. bu kişiliklerin yaratıcısı ise eğer ki eser; belgesel yada anı nitelikleri taşımıyor ise daima şair ya da romancının hayal gücü yani, ta kendisidir.

bu denkliği gözlemek için; nazım hikmet'in 'kuvayi milliye destanı'nı okuyabilirsiniz. eserde, tanımlanan kişilerin tanımlanma biçimlerine, üstlendikleri rollere ve onların sebebiyet verdiği olay ve durumlara bakarsanız; ne demek istediğim çok daha net anlaşılacaktır.

kaldı ki, bu açıdan; william shakespeare 'in yapıtlarının bir çoğunun şiir mi ya da roman mı olduğu konusunda ciddi bir kararsızlık söz konusudur.