bugün

anlattığı olayların bir kısmı gerçek bu filmin. ama çok kötü bir film. bunu bütün samimiyetimle söylüyorum, film hakikaten sinemadan az çok anlayan biri için çok kötü bir film.

baktığımız zaman, hikaye müthiş ama ajitasyonu artırmak için hikayenin özünü kaybetmişler, ortaya manasız, arabesk bir film çıkmış. ve ilginç olan da bu filmin sanıyorum 3 tane oscar alması. artık memleket olarak batı dünyasında nasıl kötü bir imajımız varsa, nasıl yaratabilseydik bunu, böylesine başarısız bir film sırf bu devleti ve devletin hukuk sitemini, hapisane sitemini karaladığı için 3 oscar alıyor.

yetenekli adamlarız vesselam *
türk hapishaneleriyle ilgili referans alınacak en boktan filmdir herhalde. bu filme iyi film, gerçekçi falan diyene de acırım, açık söyleyeyim.

ama mesela yılmaz güney'in duvar'ını izlediğim zaman da kendi ülkeme acıyorum ve onun anlattıklarına da sonuna kadar inanıyorum.

ps: duvar'ı izledikten sonra başka yılmaz güney filmi izleyemedim. düşün, yol'u izlemem lazım mesela ama tırsıyorum aynı duyguları yaşamaktan.

zaten tüm hayatım boyunca bir daha izlemeye cesaret edemediğim iki film var. biri duvar, diğeri de otomatik portakal.
türklerin gereksiz alınganlık yaptıkları film. zaten 80 darbesinde yapılan işkenceler ve gözaltı kayıplarıyla midnight express'e zalim öyle olunmaz böyle olunur denmiştir.

burdan yola çıkınca çok nefis göstermiş türkiye'yi.
--spoiler--
siz türkler domuz yemiyorsunuz ama hepiniz domuzsunuz.
--spoiler--

gibi replikleri olan gayet ırkçı bir film.
Filmde Türkiye yanlış tanıtılmış ve fakir, adaletin olmadığı, görgüsüz kaba ve çirkin insanlarla dolu bir ülke olarak gösterilmiştir. Oysa filmde savcı dışında oynamış Türk oyuncu yoktur. Filmde konuşulan Türkçe çok zor anlaşılıyor ama herkes Türkçe konuşuyor. Özellikle ana karakterin mahkemede yargılanma sahnesinde hakimin konuştuğu Türkçe'nin tek kelimesi bile anlaşılmıyor. Ayrıca film, yüksek görüntü kalitesiyle 1978'lerin istanbulu'ndan görüntüler sunuyor merak edenler için iyi bir fırsat olabilir ama filmin yüzde 90'ı hapishanede geçiyor.

Filmin ana karakteri olan Wiliam'ın , cinnet geçrime sahnesi ile akıllarda yer etmiştir. Wiliam'ın en yakın arkadaşı olan Max, gardiyan Rıfkı tarafından iftiraya uğrayıp delilerin yattığı koğuşa gönderilince, Wiliam Amerikan aksanıyla '' Rifki! Rifki! '' diyerek gardiyanın üzerine atlayıp, dişleriyle onun dilini koparmıştır. Bunun dışında, Wiliam deliler koğuşundayken, sevgilisiyle bir cam arkasında konuşurken, sevgilisine göğüslerini açmasını söyleyip mastürbasyan yapması da etkileyici sahnelerinden birisidir.

Ülkesine esrar götürürken havaalanında yakalanan Amerikalı Wiliam, 3 yıldır yattığı hapishanede 54 gün sonra çıkmasını beklerken, mahkemede müebbet hapis cezası almasıyla '' Siz Türkler domuz eti yemiyorsunuz ama, hepiniz birer domuzsunuz! '' demesiyle filmde Türklere hakaret etmştir.

Filmin sanunda wiliam cam arkasında görüştüğü sevgilisinden bir albüm almıştır, albümün en arka kapağında dolarlar bulunmaktadır, Wiliam deliler koğuşundayken, baş gardiyanın yanına gidip amerikan aksanıyla '' beyfendi bende para var, beni buradan çıkar! '' dedikten sonra gardiyan wiliam'ı elinden tutarak, hamama götürür ve tecavüz etmeye kalkar ama wiliam, gardiyanı tüm gücüyle iter, gardıiyan duvara yapışır ve kafasına duvarda bulunan uzun ve sivri bir cisim girerek ölür. Wiliam'da gardiyanın kıyafetlerini giyerek hapishaneden kaçar. Bu esnada film biter ama fotoğraflarla hikaye anlatılmaya devam eder. Wiliam Yunanistan'dan başlayıp, ülkede sona eren yolculuğu sonucunda özgürlüğüne kavuşur.

Bu film ingilz-Amerikan ortak yapım bir filmdir. Filmin başında '' bu filmde geçen olaylar, gerçek bir hikayeden alınmıştır. '' yazısı geçse de, bu çok komiktir. Çünkü bu ülkede, bir uyuşturucu kaçakçısı yabancının müebbet hapis cezasına çarptırılmasını Cumhuriyet tarihi görmemiştir!
(bkz: rıfkı)

--spoiler--
has elemanın babası türk yemekleri midemi bozuyor hilton'da ketçaplı patates yiyeceğim dedi ya en çok o zoruma gitti amınakoyim.
--spoiler--
filmi ilk izlediğimde 2 gün etkisinde kaldığım, filmin face adresine bill hayesin mahkemede söylediği bikaç cümleyi yedirmek adına 'nobady can fu*k turks' diye yazdığım aslında iyi yapılmış ancak Türkiyede geçmiş olduğu için iğrendğim bir film...
türkiyede o zamanlar hapishanelerde hiç işkence yapılmadığı için imajımızı bozmuş film.

ama biz kahpe bizans diye film yapabiliriz mesela.
yönetmeni alan parker'ın çekmekten pişmanlık duyduğu tek film.
http://galeri.uludagsozlu.../midnight-express-730461/
ünlü yönetmen ve senarist oliver stone tarafından senaryolaştırılan, türkiye polisi ve hapishanalerinde bir yabancıya karşı uygulanan baskı ve işkenceleri anlatan film.

olayın kahramanı billy hayes 1970 yılında esrar kaçakçılığından tutuklanmış gay bir kişidir. yanlış anlaşılmasın gayliği üzerinden vurmuyorum filme asla, sadece filmde kız arkadaşıyla tatile gelmiş gibi gösterilmişti bunu hatırlatıyorum. ilaveten billy hayes türkiyede hapishanedeyken hiç bir zaman işkence gördüğünü ve cinsel istismara uğradığını söylememiştir ama filmde cinsel istismardan ve işkenceden dem vurulur.

film 1978 yılında tahmin edildiği gibi en iyi uyarlama senaryo oscar ödülünü oliver stone'a getirdi. bu bile türkiye karşıtı lobinin ne kadar güçlü olduğunun göstergesi. tıpkı türkiyeyi her fırsatta eleştiren yılmaz güney in ne hikmetse cannes film festivalinde ödül kapması gibi. ne tesadüf değil mi?

ama gerçekler yerini bulmuş ve 2004 yılında türkiye ziyaretinde oliver stone ''kitabı abarttığını, olmayanı yazdığını'' söyleyerek türkiyeden özür dilemiştir. bu özürden hemen sonra billy hayes ''çarpıtılan türkiye görüntüsü yüzünden vicdan azabı duyduğunu' açıklamıştır.

hemen hemen her ay 1 defa amerikan polislerinin zenci ya da müslüman vatandaşlarına yaptığı zülum ekranlara gelirken, dünyanın tamamında ''hapishane'' denilen tutukevlerinin hepsinin sıkıntılı yerler olduğu bilinirken böyle bir film üzerinden benim esmer-güzel ülkeme vurmaya çalışmak beşeri anlamda bir ihanettir. neyseki özürler dilenmiş, gerçekler ortaya dökülmüştür.

bu utanç kaynağı film yüzünden hala kötü olan imajımızı geçen ay bir arkadaşın ingiltereden gelen kadın arkadaşının yüzünde görmüştüm. havaalanından aldığımız bu ingiliz kadın ''midnight express'' içeren bir cümle kurdu arabaya biner binmez. benim ingilizcem çat pat seviyesinde bile değil, yani çat var pat pek yok kalmadı ama anladım kadının kötü bir şeyler söylediğini. hemen arkadaşa ne dediğini sorduğumda türkiye nin geceyarısı ekspresindeki gibi bir ülke mi merak ettiğini sormuş. arkadaş gereken cevabı verdi gerçi ama bu tip filmler ne kadar özür konusu olsa da bilinç altlarına yerleşiyor malesef.
"Bir virtüöz olarak nuno bettencourt" başlığı Altında okullarda ders olarak okutulabilitesi olan parçadır. Nefis bir versiyonu için;

http://youtu.be/TTpyRCNbqy8

Film olanın ise kafamdaki imajı şu şekildedir; 5-6 yaşlarındayken bir aile sohbetinde Lafı geçmişti ki o zaman kafa haliyle böyle şeylere basmıyor... Eve döndüğümüzde babama sorduğumda o yaştaki bana utana sıkıla "Türk'leri oldukça aşağılayan bir film" diye anlattığı ve 25 yaşına gelipte o bahsin geçtiği gerginlikle - darlanmışlıkla hala izlemediğim filmdir.
Tam bir Amerikan götverenliğidir.
hapishanelerimizi övecek halimiz yok ama amerikada insanların hapse gireceğini anladığı anda hapse düşmemek için trafik kontrolünde bile tam silah kullanma yetkisi (bizim poliste nerde o yetki ahmet şahbazı bi sikmediği kaldı göstericilerin herif canını kurtarmak için bakmadan bir iki sıktı anasının amını gördü hala hapiste artı siyasi fraksiyonların ömür boyu ölüm listesinde neyse konumuz bu değil) olan polisin silah kullanacağını bile bile kaçma teşebbüsüne girmesini yani ölümü bile göze aldığını düşünürsek amerikan hapishanelerinin nasıl yerler olduğu ve amerikanların götverenliğinin bizden ışık yılı ilerde olduğu zaten bariz çıkıyor ortaya.
Pezevenk bir uyuşturucu tacirinin iyi, bizim kötü olarak gösterildiğimiz kitap ve film.
Yabancıların Türkiye ya da Türkler denince ilk akıllarına gelen sikko film.

Zeka seviyesi normal bireylerin çok çok altında olan birisi bile bunun karalama olduğunu anlar. Filmde açık açık Türk nefreti görülüyor. Baş kahraman yani olayın gerçek kahramanı Bill lavugu mahkemede alenen Türklere domuz demiştir. Sizin bacinizi çocuğunuzu sikeyim ulkenizden de milletinizden nefret ediyorum demiştir. Bu düpedüz nefret gösterisi iken sevgi pitircigi fransa bu filme tapar..

Durun daha bitmedi filme göre bizim havaalanı tuvaletlerinde bile Atatürk ve padişahlarin portreleri yer alıyor. Yoohamina derler adama.

Kalitesiz bir karalama örneğidir ki Türkleri canlandıran elemanlar türkçe diye saçma bir dil konuşmakta..

Velhasıl kelam; Türkiye'de turizmi mahvetmis dünyaya Türkleri birer pislik olarak tanıtmış saçma film.

Ayrıca oyuncuların içinde bolca yunan ve Ermeni bulunması da gayet niyeti açıklar..
Turk polisi neden rum gibi konusuyor acaba? O kadar oscar al,yillarca konusulsun tartisilsin boyle bir hata bastan falso.
Bu filmi eleştirenler olmuş, eğer bana aynısı amerikada olsa bırak siktiğim domuzları demeyi, ortalığın amınakorum. Ayrıca o bize sövdüğü mahkeme sahnesinde avukata "bu" diye çemkirmesi de gayet güzel bir sahneydi.
Uzun uzun zaman önce televizyonda izlediğimden film ile ilgili hiç bir şey hatırlamıyorum ama Türkiye'nin imajı hala daha benzer argümanlarla ele alınıyor.

Türkiye'de geçen son dönem dizi ve filmleri izlerseniz hala istanbul gibi bir yer Avrupa'da bir yerden çok Arap yarımadasında bir ülke izlenimi ediniliyor.
iğrenç bir ucuz probaganda filmidir.

aynı filmi türkler; ermenistan - ermeniler ya da yunanistan - yunanlar üzerinden çekseler şahsi kanaatim aynı şekilde iğrenç bir yapımın ortaya çıkacağıdır.

koca bir millete yapmadıkları şeyler üzerinden hakaret etmek şerefsizliktir.
türkiye nin gerçek yüzünü göstermiştir.
izledim de ne sanat adına ne de mesaj adına bir şey var. saçma bir film işte. bunu izleyeceğine git cumali ceber izle daha iyi.
filmi abartı bulmadım. cezaevi ortamında yaşamamış olsam da o dönemler için anlatılanlar genelde benzer şeyler.
son dönemlerdeki ayrışmış toplum yapısına bakılırsa filmdeki rıfkı ve hamit karakterlerinin toplumun geneline hakim olduğu görülebilir. ayrıca rüşvet konusunda değinilen dürüst olunmadığında kaybedilmesi durumu da bana çok yabancı gelmedi. tabii batılılar da çok matah sayılmazlar. keza buna benzer eleştirel bir çok filmleri var. o bakımdan çok da şeyetmemek lazım.
bu bana Schopenhauer'ın, 'Her halk diğer halkları kötüler ve hepsi de haklı.' sözünü hatırlattı.
Yasaklanınca Çok mühim bir film zannettik meğer olayı olan bir film bile değilmiş.
Aslında abd nin o zamanlar iran türkiye üzerinden yürüyen uyuşturucu trafiğinin parasının tadını almaya başladığı yıllar esas kötü karakter abd türk makamlarının ruhu duymuyordu bir haşhaş serbestisi getirmeye kalktılar abd burunlarından getirdi diyememiş güya solcu yönetmenimiz Oliver stone.
Yapsaydın ya camgöz gary nin filmini..
oliver stone'u üne kavuşturan filmlerden biridir.
muzikleri harikulade bir film olmakla birlikte hapishanede yasananlarin bana cokta abartili gelmedigini soyleyebilirim. zira 80 darbesinde mahkumlara, kanalizasyon suyu icirme, fare yedirme ve gote jop sokma gibi iskence teknikleri uygulandigi devletimiz tarafindan da bizzat kabul edilmektedir. bu yuzden filmde bahsi gecen amerikali arkadasin basina gelenler bana ucuk bir ihtimal gibi gelmiyor. gerci filme konu olan adam yillar sonra filmdeki iskence sahnelerinin abartildigini soylese de bunun buyuk olcude siyasi bir aciklama oldugunu dusunuyorum. tabi filmin cekildigi donemi de ayrica degerlendirmek gerekir. zira bu filmden yalnizca birkac yil once turkiye abd'ye ragmen kibris'a cikarma yapmis ve abd'nin notasina nota ile karsilik vererek "yenilmez" imajini yerleyeksan etmistir. eh askeri yolla yapilamayan sanatsal propaganda ile yapilmistir diyebiliriz.

ancak bizim hapishanelerimizde bugun bile iskence olmadigini iddia etmek oldukca komik. bu da bir gercek.
güncel Önemli Başlıklar