bugün

hayırlı metrobüsler arkadaşlar. biri etuu mu dedi, hani nerde. yok, kedi miyavlamasıymış. metrobüste seyehat ettiğim sırada bir bayanın beni taciz etmesi olayıdır.

efendim şimdi ben söğütlüçeşme'den bindim, beylikdüzü istikametine gidiyorum. biliyorum klişe bir güzergah ama bu seyehat hikayelerinin vaz geçilmezi söğütlüçeşme'den beylikdüzü'ne gitmektir. aslına bakarsanız söğütlü çeşme metrobüsü genelde zincirlikuyuya kadar gider. an başşaklısı avcılar kadar ancak gider. öte yandan düşünürseniz beylikdüzü'nden ancak zincirlikuyyya kadar gidebilirsiniz. yine de tüm metrobüs seyehatlarinde olduğu gibi ben de söğütlüçeşme'den beylikdüzü'ne giden metrobüse binmişim. metrobüs de acaip dolu. anlamıyorum ki sanki bu insanlar ben bineyim diye bekliyor. öyle de bir olay var ha. ne zaman metrobüse binsem, peşimden 10 kişi daha biniyor. la sanki beni mi bekliyordunuz deyip dalacam sonunda bir iki tanesine.

neyse durağa yanaştı bu, ben de en önlerde filanım ha, öyle de relaksım, zaten ilk durak, garanti oturuyorum. otobüs kapıyı açtı, lan ne oldu oğlum en önde ben değil miydim lan, sağımdan solumdan, kimisi koltuğumun altından derken insanlar vızır vızır geçiyor, geçen de hemen koltuğa atlıyor. ben şaşkın baykuş misali sağıma soluma bakıyorum, yok, tek yer kalmamış. teh anasını satıyım der gibi elimi böyle şey yaptım, bunlar da insan diyor kendine. neyse o orta taraftaki koltukların önünde olan boşluğa geçtim, yaslandım oraya öyle, zaten metrobüs de boş. neyse kalkan filan olur belki. burdan tee beylikdüzü ebesinin nikahı. neyse metrobüs altunizade'ye gelince birden sanki yeni delhi'deki metro durakları geldi gözümün önüne. hani o kalabalığın metroya sığmadığı ve görevlilerin omuzlarıyla zorla insanları içeri doluşturduğu metro. "bi saniye inecek var daha"," ne itiyorsun be", "çekil şurdan", "beyfendi binmeyecekseniz niye orada duruyorsunuz", "sana ne be", "üff slk", "binmeyecek olanlar kenara çekilebilir mi", "ya hamfendi nereye geliyorsun yer yok işte", "bir saattir bekliyoruz, siz de sıkışın biraz". bunlar böyle hint fakirleri gibi üstüme üstüme gelmeye başladılar. bir de pis kokuyorlar ha, herhalde kalabalıktan ter kokusu şey yapıyor. şöyle bu kokuyu bastıracak bir şey olsaydı yanımda. hah lan arkadaşın verdiği parfüm vardı. dur şunu sıkayım. üstünde de diyormuş ki, ne diyor lan dur bakayım, "eşiniz evden çıkarken sıkmayın". ne demek şimdi bu. eşim evden çıkarken sıksam daha iyi işte, güzel koksun. neyse ha fena değilmiş, kızlar gözüme bir güzel görünmeye başladı. oha lan burda kız yok ki hepsi teyze. assiktir lan bu parfüm teyzeleri bana kız gibi gösteriyor. neyse gözlerimi kapatayım şunun şuracığında 3 durak var zaten.

gözümü açtım önümde bir tane bayan duruyor, elini de tutacak demire atacağına benim bir yerime doğru tutuyor. allah allah dur lan şöyle biraz kenara çekileyim, yok lan bırakmıyor. arkadaşım orası tutunacak bir yer değil de diyeceğim de öyle kalabalık ki önüm, arkam, sağım solum sobe, kımıldayacak yer de yok. demek tutunacak yer bulamadı zavallı. acıdım haline, neyse lan bari görmezden geleyim, insanlık ölmedi ya. hah zaten bıraktı, yoksa daha fena oluyorum burada. sebebini anlamadığım bir tuhaflık var üstümde. sanki kızlarla baş başa olunca öyle olur ya, o şekil yani. anlamadım, herhalde geçer, içimden 100'e kadar sayayım geçer, her zaman işe yarar. neyse deyze orayı bıraktı diğer taraftan tuttu. hah nerden tutması gerektiğini anladı sonunda. derin bir oh çektim. oha o ne. bu sefer de kalçasıyla beni sıkıştırmaya başladı. meğer durağa gelmişiz, "biraz daha sıkışabilir miyiz". lan ağzına sıçayım bi sus lan, yer mi var götoş, hala sıkışabilir miymişiz. onu diyen şahıs bindi, hay binmez olaydı, deyze de bana bindi resmen. neyse ben kolumu sırtına doğru böyle koydum, çok arkaya gelmesin diye ittiriyorum. teyze derken yanlış anlaşılmasın, akran da sayılırız aslında ama hani saygı gereği. neyse. metrobüs hareket edince acaip sağa sola sallanmaya başladı. bunu da nereden anlıyorum, teyzenin hareketlerinden. bir sağa, bir sola gidiyor, bir sağa gidiyor, bir sola gidiyor. ne oluyor anasını satıyim asfalttan çıktık da stabilizeye mi girdik. dışarı baktım, yoo hala metrobüs yolundayız. demek kalabalığın hareketine ayak uyduruyor. anlayışla karşıladım tabi. sonra neyse ki yüzünü dönmeye karar verdi. bak bu daha mantıklı. ya iyi de bi dakka, bu niye bana bakıyor. şimdi teyze sürekli bana bakıyor ama ben hiç oralıklı olmuyorum. tanıyor herhalde. bir baktım şöyle, yok lan tanımıyorum. bir taraftan da düşünüyorum, la yoksa tanıyor muyum, ondan mı bakıyor böyle. sağa bakıyorum, çaktırmadan göz ucuyla bakıyorum tekrar sağa bakmaya devam ediyorum, hala bana bakıyor. sola bakıyorum, gene çaktırmadan göz ucuyla bakıyorum, hala bana bakıyor. sonra karar verdim herhalde tanıyor beni. bu ara iyice sıkışmaya başladık orada. bir kolunu soluma, diğerini sağıma attı böyle kollarının arasında böyle resmen. hareket de edemiyorum ki, yapışmış resmen. "bir yerden tanışıyor muyuz" dedim artık dayanamayarak. "sanırım evet, bir yerden tanışmaya başladık" diye tuhaf bir yanıt verdi.

tabi yaa. iş yerinde yeni bir promosyona başladık ve ben de kapıda broşür dağıtıyordum. kesin oradan gördü beni, müşterilerden birisi. tabi her geçenle konuştuğum için ben onu tanımıyorum ama bir kaç cümle muhabbetimiz olduğu için o beni hatırlıyor. ben artık sanki tanıdık gibi davranmaya başladım. aslında hatırlamıyorum ama, madem o hatırlıyor, bozuntuya verme oğlum barış, ayıp olur müşteriye. neyse.

neyse durağa geldik, bu yanımdan giderken böyle, "gelsene" dedi. bana mı anlamında kendimi gösterdim. sağıma soluma da bakıyorum belki çocuğu falan var lan burda, onu çağırıyor. bakıyorum sağıma soluma yok, kimse hareketlenmiyor. herhalde beni çağırıyor. ne yapalım ya ineyim bari dedim. ne olacak sanki, çok çok da indirim ister, ben de yapabileceğimiz iskontonun en yükseğini yaparım. yüzde otuza kadar zaten iskonto yapabiliyoruz ama şahsi insiyatifimizle yüzde 50 iskontoya kadar inebiliyoruz. ama o zaman da prim yok. neyse ya, ablama prim feda olsun, madem ta burda beni tanımış yanıma gelmiş. neyse ben bu düşüncelerle indim durağa. işte indik, bu kendinden filan bahsetti. işte kocasıyla ayrıymış, falan fişman. ya bana ne anlatıyon ablacım bunları ya, isteyeceğin bir indirim için bu kadar yalakalığa ne gerek var. neyse adresini telefonu da verdi, bizim bu tarafa gelirsen mutlaka uğra dedi. bizim o tarafta müşterilerimiz var ve araç servise çıktığı zaman ablaya da demek tanıtım yapmak lazım, o yüzden adresini verdi. gitmeden önce de tabi telefon etmek lazım. anladım ben olayı. tamam ablacım dedim. "ablacım mı?". ha tabi, sen saygı gereği ablacım dersen böyle terslenirsin. "hamfendi demek istedim, saygıdan dolayı öyle söyledim". "tamam o zaman görüşürüz" dedi. ben de görüşürüz deyip metrobüse geri bindim tekrardan. oha buna binemedim, gene kalabalık. ulan orda ne güzel gidiyorduk, hep bu karının yüzünden, sanki dışarda kar varken eskimo evine girememişim gibi dışarda kaldım. arkasından tip tip bakıyorum bunun, döndü bana göz işareti yaptı. bu ne şimdi? resmen taciz. ayıp ya, kadına bak, göz işareti yaptı.

taciz edildiğime karar verdim. göz işareti yapan bu teyze beni taciz etmişti, çok ayıptı. bir tacizciye iskonto yapmayı düşündüğüm için de kendimden tiksindim resmen. verdiği adres ve telefon kağıdını da yırtıp attım. sonra düşündüm, ya bir dakika ya gözünde seğirtme varsa? eyvahlar olsun lan, ablanın günahını aldım. oysa sadece temiz bir niyetle bizden indirimli mal almaya çalışan dürüst bir müşteriydi. müşteriyi de kaçırdık iyi mi.

neyse müşteri geldi, sonra devam ederiz.
Okudum gerçekten üzücü Bi durum.

Aynısını kaynıma da yapmışlardır.
Entrika, gerilim, erotizm üçgenininde kalmış bir adam.
neyini eksiliyorsunuz anlamıyorum ki. ben bir bayan olarak yazsam ve erkekler beni taciz etti deseydim artı artı artı milyona çıkarırdınız. ama tersi olunca eksileniyoruz. hem taciz edil, hem eksilen. bu enrty'i şu anda ağlayarak yazıyorum, allahsızlar.