--spoiler--

punk dinledik, death dinledik, grind dinledik, trash dinledik, doom dinledik, rock dinledik, jazz dinledik, ama metallica'nın hep ayrı bir yeri oldu, albümleri zor anlarda çıkarıp dinlemek için hep bir kenarda durdu.

bizim neslimizin soundtrack'iydi metallica, herkes bok atsa da bunu hiç inkar etmedik.
--spoiler--

[ sözlük'te bulunan "gelmeyen pazartesi" kitabına ait yazılar, ek yazılar ile birlikte kitap olarak basıldı. bu nedenle yazıların buradan yayınını durdurmak durumundayım. anlayış göstereceğinizi umuyor, ilginiz için teşekkür ediyorum. eksper mental ]

http://www.dr.com.tr/Kita...oman/urunno=0000000687918
orta okul ergenliğinin verdiği gazla iron maiden'dan nefret eden bir nesildi ayrıca. daha sonraları anladı ki bu nesil müzik holiganistik değil evrensel bir duruş gerektiriyormuş.
Nothing else matters'la kendinden geçen, unforgiven'ın sakinleştiren melodisini her daim mırıldanan bir nesildir. coştu mu king nothing gibi coşar.
hem ağlar, hem bağırır avazı çıktığı kadar. her duyguyu yaşar bu nesil, bu grubu dinledikçe...
geçti metallica'nın borusu, sür eşeğini iskandinavya'ya...*
türkiye'de azınlık konumunda olan nesildir.

metalika dinleyen ya da seven vardır; ancak metalika ile büyüyen yok kadar azdır.

(bkz: belki bir süre sonra)
sahillerde fade to black eşliğinde alkolün dibini arayan nesildir. metallicanın konserinde kullandığı pena için epeyce harçlığı gözden çıkaranları da mevcuttur.
favori şarkıları arasında ''nothing else matters' da vardır.
metallica'yı en büyük grup zanneden nesildir...
'93 istanbul konserlerinin tadı damağında kalmış gençliktir. en güzel parçalarını en popüler zamanlarında canlı izleyebilmiş nesildir. şanslıdır.
And Justice for All'un 1988'de çıktığını bilen nesildir.
belki geç kalmış bir nesildi.
takım tutar gibi sevdiği şeyleri ötekiler ve sevdiklerim diye kategorize etmeye o zaman başlamıştık. başlamışlardı. bir karşı duruştu metallica dinlememek, çok şey kaybettirdi mi, bilemiyorum. lakin o zamanlar da bildiğim, hala da üzerinde düşündüğüm bir şeyin; severken öbürkünü yerin dibine sokmak, yermek ritüelinin bana göre olmadığıydı.

gözlerinin altına simsiyah kalemler çeken, gömleğinin içine hep siyah t-shirtler giyen kızı akmar'daki gençlik rezaletinden kurtarmaya çalışırken de melek olmak değildi amacım, ingilizce öğretmenim tarafından o şekilde lanse edilsem de... bir de o zaman öğrendim başkalarının hayatını ne kadar iyi niyetli olsan da kurcalamamak gerektiğini. o kız bana hep soğuk davrandı ondan sonra. üzüldüm.

bütün bunlar metallica yüzünden mi olmuştu, hayır.
dinledik elbet. hiphop sevenlerden nefret etmeden, onun da bir renk olduğunu bilerek.
takoz gibi kocaman walkman'i beline takıp, bir elinde test ve soru kitapları dershaneye giderken belediye otobüsünün körüklü bölümünde çevreye aldırmadan black albümünü son ses ve kafa sallayarak dinleyen ve kendinden geçen nesildir...
(bkz: metal muzik esit degildir metallica)
load rezaletinden sonra metallica'yı silip death magnetic ile tekrar gaza gelen nesil. *
ananenin dolabından türkiye gazetesi nin kuponla dağıttığı sahabe kasetlerini aşırıp, üstüne metallica albümleri çeken nesildir *.
1993 senesindeki konserlerine giderken üzerimde ikinci el (allah bilir hangi bitli adamın) bir asker pantalonu ve tabiki siyah bir t-shirt vardı. Nothing else matters çaldı, dünyalar bütün asker pantalonluların oldu.
büyüyememiş nesildir efendim... yarım kalan hayallerin enkazı altında ezilmiş nesildir. oysa sıra arkadaşım lars kadar tıfıldı o zamanlar. sınıfımızın en uzun parmaklı adamı da bas gitar çalmayı kabul etmişti... grup ismi o zamanki aklımızla ya karavana olacaktı ya da 8 kolu ile manidar olacağını düşündüğümüzden ahtapot... 3 kişiydik ama bir lead gitarist ve vokalist daha alacaktık... hayat güzeldi, hayal kurmak 25'inden sonraki halini almamıştı ve daha 8-10 senemiz vardı nerden bakılsa. uzun saçlarımızı nasıl kamufle edeceğimizin arayışında iken top sakalla lise okunmayacağını anlattılar durdular o zamanki keçi sakalıma... bir önemi de yoktu açıkçası. türlü-çeşitli kurmacalar ile her seferinde atlatıyorduk nasılsa tehlikeleri. ve çok uzun sürmedi para biriktirebilmek için eve daha erken gittiğim, okulda kantinin yolunu unuttuğum günlerin gelmesi. zira elektro gitar alacaktım ve hesaplarıma göre 2 ay içerisinde tamamdı bu iş... öyle de oldu doğrusu. derken lise son sınıfa gelmiştik. baterist arada görünüyor da bas gitaristimiz hepten kayıptı... zaten girdiğimiz tek provada da 45 dakika boyunca kısık gitar ile bas çaldığını sanmaktaydı ama mutluydu. sonra çeşitli müzik grupları some feels, silent hate ve son olarak yeniden some feels ama yeni ismi ile; them at chaos... sonrasında 6 ay küskün geçirilen bir zaman tüm elemanlar ile tüm enstrumanlar arasında. babam ise hayal kurmak için fazla büyüdüğüm kanaatinde. oysa saçlarımı da yeni kısaltmıştım... headbang yapamıyordum da. hem eskisi gibi bir konser videosunda gitarı elime alıp da sahne şovu da yapamıyordum. sanırım babam haklı ve ben hayal kurmak için fazla büyüdüm... kayıp nesildir metallica ile büyümüş nesil. hayalleri kayıptır, hayatları kayıptır, kendileri kayıptır.

add/add file/müzik/metallica/ride the lightning/08 the call of ktulu "aç"
Metallica , sadece bir grup değil . Aynı zamanda bir yaşam tarzıdır .
Punk dinledik, Death dinledik, Grind dinledik, Trash dinledik, Doom dinledik, Rock dinledik, Jazz dinledik, "Entel" olduk "Amelie"'nin film müziklerini dinledik, hatta Babylon'da konsere gelen abuk subuk bir sürü grup dinledik; ama Metallica'nın hep ayrı bir yeri oldu, albümleri zor anlarda çıkarıp dinlenmek için hep bir kenarda durdu.

Bizim neslimizin ‘soundtrack’iydi Metallica, her şarkıları hayatımızın önemli bir anısına götürdü, hep eşlik etti bize. Hem paraleldi de hikayemiz...

Hayatımız iyi giderken iyi albümler yaptılar, kötü giderken ise kötü.

Ve gerçekten "Reload"'dan sonra ne iyiye gitti ki?

http://ekspermental.blogs...esiler-metallica-ile.html
yazarlarda kendimi gördüm biraz. ortaokul çağlarımda sene 1994-95. o zamanlar walkman diye bir şey vardı ve montumuzun, pantolonumuzun ceplerini kasetler doldururdu. The Black Album'du Metallica'yı dinlemeye başladığım albüm. Sad but true'nun girişi, hala telefon melodimdir, keza. sonrasında ride the lightning albümünü edindim ve herbir şarkısını yüzlerce kez dinlemişimdir.
ama ne yalan söyliyim, şu yeni gelen bascı çocuk yakışmadı sanki gruba, jason newsted'in yeri başkadır benim için.
Bir hayli şanslı bir nesildir, bizim nesle bakınca nelerle uğraşıyoruz lan, bu adamlar kendine müzisyen sıfatını nasıl yakıştırıyorlar diyorum.
şarkılarını yüzlerce kez dinlemesine rağmen hala ilk günkü hazzı alan, yeri gelir tüyleri diken diken yapan, yeri gelir gözünden yaş süzülmesine neden olan, içinde de bulunduğum çok şanslı nesildir.
Ninni olarak creebing death,mop dinleyen nesildir(piç abim yüzünden) hala bazen masterrr masterr diye uyandığım olur.
öyle gürültülü müzikleri sevmiyorum dediğimde abim "önce nothing else matters ı dinle sonra karar ver" demişti. ilk böyle alıştırmışlardı. sonra verdik damardan verdik damardan.. şaka şaka o zamanların en kaliteli müziklerindendi ki tarihe de adını yazdırmıştır.
ilk yurtdışı seyahatlerinde yıllarca "metalika" dediklerinin "metaaliyka" olduğunu büyük bir şok geçirerek öğrenmiş nesildir ayrıca.