bugün

mario isimli şahıs boşalıp ereksiyonunu kaybettiğinde partnerinin erken geldiğinden mütevellit hüzünlenmesidir.
(bkz: allah daha büyük dert vermesin)
Bir ananın emeğinin karşılığını alamaması gibidir. Mario ben seni tehlikelerden kaçırdım, düşme diye dikkat ettim, yürüyen mantarlara takılma diye zıplattım. Büyüttüm dedim, küçüldün. Oldu mu be oğlum? Vaat ben nerelere gidem, gitti emekleriiim! tadında bir olay.
okudugum anda sol tarafima bir acinin saplanmasina sebebiyet verendir.
Bir Mario uçurumdan düştüğünde yaşanan hüzün değildir.
o huzun anlatilmaz yasanir bide tesekkurler mario ama prenses bu sarayda degil dediyse intihar edilmeliktir.
tarifsiz bir hüzündür. ayazda kalmış bekçi düğmesi gibi küçülür.
sigara içende ölecek içmeyende hipotezine ters düşen durum. şöyle ki;

mario küçük ya da büyük olsun, farketmez. yıldız alınca süper bir müzik eşliğinde önüne gelen herşeyi devirebilen, sert, çevik ve ahlaklı bir pozisyona geçer kahraman tesisatçımız. aksiyon sahnelerini aratmaz şerefsizim. soldan kaptırıp önünüzde ne var ne yok darmadağın edebilirsiniz. aynı durumun bir de olumsuz halini inceleyelim. mario'nun parçalı bulutlu pistlerinden bazılarında ebesinin nikahı kadar büyük boşluklar vardır. bu boşluklardan atlamak için yeterli enterpolasyonu sağlayamazsanız haliyle düşersiniz. büyük yahut küçük farketmez oracıkta ölürsünüz mazallah.

mesele mario'nun büyük veya küçük olması değil, mesele mario'nun gerçek manada bir kahraman olabilip, prensesi kurtarmasındadır yeğen.
mario nun en iyisi kısa olanıdır. daha iyi zıplar. daha çeviktir. bazıları küçük sever atasözünün geçerli olduğu durumdur.
mario mantarları yer. kafası güzeldir zaten küçüldüm büyüdüm çokta takılmaz.
(bkz: hayata dair iç burkan detaylar)
ne mario'nun ateşini kaybetmesinde yaşanan hüzne ne de prensesin aslında başka şatoda olduğunu öğrenilen andaki hüzne benzer. bilhassa zıplama efektinin aniden değişmesi ve acı acı çalması insanı daha da üzer. * *
yine de kocaman bir yüreği olduğunu düşünüp avunduğumuz hüzün.
herşeyi oldugu gibi bırakıp, uzaklara çok uzaklara gitme isteği uyandıran.
gözleri yaşartan, sigara üstüne sigara yaktıran hüzündür.
abarttım lan sanki!
çiçek alındığında depar tuşuna basıp, kendiliğinden çıkan ateşe denk gelince tepe taklak aşağı inen mahlukları* ezememenin hüznüyle benzeşir.
"üzülme mario'm büyüteceğimm seni, yine eskisi gibi olacaksın..." diye düşünür insan içinden, hüzünlenerek.
(bkz: bir daha hiçbir çiçek beni böylesine büyütemeyecek)
hamam böceklerini gördüğüm an aklıma gelen acı anıdır.

kimse hissetmemiştir o küçüldüğü an ekrandan size doğru ağlamaklı gözlerde, gözyaşlarının bıyıklarından süzüle süzüle "bu da mı gol değil" dermiş gibi baktığı anı ve mario dostumuzun çektiği acıyı.

ama tatlıdır şerefsiz küçük haliyle, bilmezler ki kavgada küçük boylular makbul olur.
(bkz: çaycı hüseyin)
(bkz: çaycı hüseyin in süper mario olması)
koç gibidir o. sik kadar boyuyla neler yapar. o borudan öteki boruya. hey yavrum hey. aslan gibi adamdır mario. sik kadar da olsa, mario mariodur.
sik kadar mario'nun prensesi kurtardığında dağılacak hüzündür. yerini aşka, sevgiye, ota, böceğe bırakacaktır.
(bkz: ağlamak istiyorum sayın seyirciler)
sahip olunan genital organın küçüklüğünden yakınmanın farklı bir yolu.
arkada da o hüzünlü melodi.
Bir benzeri de tetriste 2 katı yanlış çıkınca içi kaplayan hüzündür.
öyle ki yeri gelir eldeki joystick sıkılır,düğmeleri firlardi. prensesi karizmatik bir şekilde kurtarmaya ramak kalmişken göttenbacakli bir ucubeye dönüşür mario. bu durumda sevgiliyle bulusurken bok cukuruna düşmek durumuyla eşdeğerdi ozamanlar.