bugün

güneydoğu anadolu da bir ilimiz.
güneydoğu'nun en çok merak ettiğim ili.Murathan Mungan bi' kitabında çok güzel anlatmış memleketini,ondan olsa gerek. (bkz: abbara)
Sahip olduğu mimari ve kültürel değerler nedeni ile en çok görmek istediğim şehirdir.
silüeti ile kafama kazınmış il.fotografçılık kursuna devam ederken.hocamız bir şehri çekiyorsanız betimlemek için gündüz çekmeniz lazım demişti.örnek olarakta mardinin gece çekilmiş bir fotosunu gösterip neresi mesela burası diye sormuştu.ilk cevap mardin di.O zamandan beri sevmez beni...
türkiye nin en büyük sit alanı ilan edilen, tarihi dokusuyla beni hayretlere düşüren medeniyetler bileşkesi ilimiz.
şehir merkezinin tamamını sit alanı olduğu güneydoğu ilimizdir...dünyada bu şekilde sit alanı olarak kabul gören ve sayıları cok az olan şehirler arasındadır...birçok kez gezmeme rağmen defalarca daha gezebileceğim tarihi doku...
ilçeleri; dargeçit, derik, kızıltepe, mazıdağı, midyat, nusaybin, ömerli, savur ve yeşilli dir.
özellikle kente bir açıkhava müzesi havası veren, kalenin eteklerinden ovaya doğru ve birbiri üzerine yükselen teraslar halinde yerleşmiş evlerini mutlaka görmek gereken şehir.
diyarbakırın 90km güneyinde yer alan,şehrin karşısındaki tepeden en güzel fotoğraflarının çekildiği,mabelin bahsettiği gibi son derece sıcak insanlara sahip,bölgenin hatta ülkenin en güzel kuruyemişlerinin bulunabildiği,gelinilmişken hasankeyf ve nemrud dağı üçlemesi oluşuturulursa insana dünya üzerinde hala güzel şeylerin ve yerlerin olduğu hissini aşılayabilecek harika şehir.
eski mahallelerinde hep gübre kokması sebebi ile nerde gübre kokusu duysam aklıma mardin gelir.*
mardin ..........
bir an dursaksadım ve kendi kendimi yiyip bitiren bir olmazlığın içine düştüm şuan, neden mardin için bişey yazamıyorum şuraya. oysa mardin diyince yüreğimde birşeyler coşup duruyor. bu kadar sevilesi bu kadar uzak oysa okadar yakın bu memleket için yazılacak okadar çok şey varken neden yazamıyorum. bu sorunun cevabını irdeleyip duruyorum şurda yarım saattir. işte böyle bir memleket mardin. kelimelerle anlatılamıyacak kadar güzel. uğruna yakılan ağıtları dinlemekle acıları paylaşılamayacak kadar hüzün dolu. kozmopolitik bir yer diyerek var olan renkliliği ve kültürü anlaşılamayacak kadar kutsal memleket. hala dimdik ayakta duran süryani ve kürt yapılarıyla ünlü tarihi şehir. hala faaliyette olan kiliseleriyle türkiyede islamiyeti en koyu yaşıyan bölgenin bağrında herkes dinini istediği gibi yaşamasıyla dünya örnek. gözü pek yiğit evlatlarıyla ünlü sürgün ülkemin sürgün şehri. merédin
ismi en karizmatik şehir.
Fırat ve Dicle nehirleri arasında Mezopotamya denen bölgede, tarih boyunca halklar yerleşti. Birçok millet bu bölgeye geldi ve buradan göçüp gitti. Birbirlerine bulutlar gibi karıştı. Bilahare birbirlerinden ye­niden ayrıldı. Bu birleşme ve ayrılma uzun müddet sürdü. Mezopotamya gerçekten birçok milletin ve medeniyetin doğduğu, geliştiği ve birbirine karıştığı münbit bir alandır.

Bir dağın tepesinde kurulmuş olan Mardin, Yukarı Mezopotamya'nın en eski şehirlerinden biridir. Harika bir doğa güzelliğine sahip, üzerine kurulduğu dağlardan aşağıya göz alabildiğine uzanan bağ ve bahçelerle bezenmiş, yemyeşil Mezopotamyaca sanki bekçilik etmektedir.

"MÖ.8000 yıllarında 30 ve 40 Kuzey enlemleri arasında bulunan ve Anadolu'dan iran'a doğru uzanan 1500 km. lik bir alanda hem tahıl yetiştiriliyor hem de hayvan sürüleri besleniyordu. Bu alanda yapılan kazı çalışmaları sırasında çıkan kemiklerden anlaşıldığına göre koyun ve keçi sürülerinin beslenmekte olduğu anlaşılmaktadır." Tarımın başlangıcını, ilk çiftçileri ve çobanları anlatan kitapların ortak sentezi bu olduğuna göre; Mardin de sözü edilen enlemler arasında bulunması itibariyle M.Ö.8000 yıl öncesine kadar giden bir yerleşik geçmişe sahiptir diyebiliriz.

Mardin, mimari, etnografik, arkeolojik, tarihi ve görsel değerleri ile zamanın durduğu izlenimini veren Gü­neydoğunun şiirsel kentlerinden biridir. M.Ö.4500'den başlayarak klasik anlamda yerleşim gören Mardin, Su-bari, Sümer, Akad, Babil, Mitaniler, Asur, Pers, Roma, Bizans, Araplar, Selçuklu, Artuklu, Osmanlı dönemine ilişkin bir çok yapıyı bünyesinde harmanlayabilmiş önemli bir açık hava müzesidir.

Geçmişi tek karede dondurmayan, taş sokaklarında dolaşanlara geniş bir tarih yelpazesi sunan büyüleyici bir şehirdir.
Mardin isminin Kaynağı

Mardin adı hakkında pek çeşitli söylenceler vardır; J.A.Dupre've J.Von Hammer, Marde kelimesinin Savaşçı bir kavim olan Mardelerle ilgili olduğunu. Mardelerin iran Hükümdarlarından Arşedir(226-241) tarafından buraya yerleştirildiklerini anlatır. Şehir ve kavim isimleri arasındaki benzerlik, Mazıdağı yöresinde oturan Yezidilerin Şeytana tapmaları, eski bir iran ananesinin devamı olarak şerre kötülüğe ibadet eden Marde Merin bu bölgeye yerleştirildiklerinin delilidir. C.Ritter her ne kadar bu ifadeyi naklederse de bu ifadeye şüpheli bakar.
Çoğu kaynaklarda: Mardin"in gerçek adı"Merdin" diye geçer. Zira halkın çoğu da bugün böyle demektedir. Bu ad,"kaleler" anlamına gelir. Şehre bu adın verilmesinin nedeni de yakınında bir çok kalenin bulunmasıdır. Mardin kalesi olan, Kuşlar Yuvası, Kartal Kalesi veya Kartal Yuvası, Eskikale Köyünde bulunan Kal'at ül Mara Kalesi Deyrulzafaran Manastırının kuzey doğusundaki Arur Kalesi ve Erdemeşt Kalesi bu adın verilmesine etken olmuştur.

VII. Yüzyılda imparator Maoricius( 1582-602) devri tarihini yazan Theophilaktos Simokattes'da ve Tarihçi Procopius, aynı devir Coğrafyacısı Georgius Cyprius da; Ermenice kaynaklarda Merdin, Süryanice kaynaklarında Merdo, Merdi Marda ve Mardin okunuşlarında rastlanıldığı, Süryani imla farklarının bu kelimenin belirli, belirsiz ve çoğul şekillerindeki ayrılıklarından doğduğu ifade edilmektedir.

Tarihte Mardin için birçok isim kullanılmıştır. Bunlar: Erdobe, Tidu, Merdin, Merdö, Merdi, Merda, Merde. Kartal Yuvası, Kuşlar Yuvası, Mardin...dir.
mardin'e gidildiğinde;

Sembusek (Kapalı Lahmacun)
Irok (Kızarmış içli köfte)
Kaburga dolması
Kliçe (Mevlid çöreği)
Bırgıl (Şehriyeli bulgur)
Maldum (Patlıcan dolması)
Zerde (Bir çeşit sütlaç)

yemeden dönenin dövülmesini düşündüğüm güzel şehrimiz.
muammer güler *
masum türker *
murathan mungan *
ali bulaç *

gibi isimlerin doğdukları şehir.
aynı duvarı paylaşan 2 binadan birinin katolik diğerinin ortokods kilisesi olduğu tek dünya şehridir.
anadolu coğrafyasının en güzel iki şehrinden biridir, mardin ve (bkz: trabzon)
(bkz: şerif mardin)
uzaktaki suriye sınırına rağmen uzayan ovayı seyre daldığınızda şarabı daha güzel yapan enfes kent. the sheltering sky'ın rövanşının alınacağı kent. murathan mungan'ı anlaşılır kılan kent. işbu beceriksiz, az biraz oryantalist satırları yazanı hayran bırakan kent. (kent de kentmiş ha*) türkler, kürtler, araplar yani birazını müslüman, birazını hristiyan, birazını süryani ve birazını da yezidilerin güzelleştirdiği, maalesef taşıdığı mirası ancak fiziki olarak muhafaza edebilen tarih okyanusu. tabi mardinliler için çok yakın tarihin acı yükünü taşımanın da anayurdudur.
çok merak ettiğim gizemli şehir.
(bkz: real mardin)
sıla dizisiyle, mimarisine resmen aşık olduğum, öyle binalarda yaşamak ve o dar sokaklarda gezmek istediğim büyülü, masalımsı, gerçeküstü şehir.
buyulu kent. bir defa giden tekrar gitmek istiyor, boyle bir buyusu var mardin' in. bir tepenin uzerine kurulu. tırmanıyorsun kente ulasmak icin, yuksekte. civarda bir suru keci var. bildigin keci iste. mardin' e gidene kadar gordugum en cok sey. ayrıca bu kecilerde bir alem. nasıl beceriyorlar oyle sarp kayalara cıkmayı akıl alır gibi degil. dagcı keciler.

her taraf tarih ve tas. tastan evler, dar sokaklar. kliseler, medreseler, camiler. sokakları gercekten dar. sonra sokakların hepsi birbirine benziyor, evlerde oyle. kaybolmak cok kolay. yolu tekrar bulmakta.

beni en cok etkileyen tarafı, kadınları. buranın kendine has bir modası var. kadınların buyuk cogunlugu siyah rugan ayakkabı giyiyor. karda bile. ben kıs ayında gittim ve sasırdım. nasıl basarıyorlar o ayakkabılarla yurumeyi, cok ilginc. sonra elbise giyiyorlar, sanırım adı uc etek. renk renk. sarı, yesil, pembe. hep canlı renkler, yaslısından gencine. dovme ya da kınaları var. ayırt edilemiyor hangisi oldugu.

yaygın dil arapca gibi geldi bana. hastanesine gittim ben ve doktorların, hemsirelerin arapca konusmasına sasırdım. turkce bilmeyen cok kisi var. ama insanları cok yardımsever. hemen turkce konusan birisi buluyorlar size.

suryaniler yogun olarak mardin' den ote midyat' ta yasıyor. cogu da gumus isciligi ile ugrasıyor. guzel dukkanları var. biraz pahalı ama deger. telkari bu isin adı.

leblebisi unlu mardin' in. muhakkak alın. mırrada icin. mırra icin fincanlardan da alın hatta. sonra postanesine gidin ve kart atın. deyrulzaferan manastırı' nı gormeden donmeyin. deyrulzeferandaki papaz sanırım, iste onunla konusun, sohbet edin. donus yolunda midyat' a gitmezseniz olmaz. midyatsız bir mardin mumkun degil. son olarak hasankeyf ve batman var. zaten yol ustu. ugrarsınız.

(bkz: leblebi)
(bkz: midyat)
(bkz: deyrulzaferan manastırı)
(bkz: hasankeyf)
92 yılında asfalt yolu yok gibi olan şehir. merkezi yine iyidir hoştur ama ilçeleri pek bi çilemsidir. * *