bugün

Herifçioğlu hâlâ "başbakanın bile tahmin edemediği seçim sonucu bilemedik, ölelim mi yani" diye kambura yatıyor... Onları bu nedenle eleştirdiğimizi sanıyor.

Sanıyor mu, işine öylesi geldiği için lafı mı saptırıyor, okuyucular karar versinler.

Biz sizi yalan yazdığınız, gerçekleri çarpıttığınız, amigoluk ettiğiniz için eleştiriyoruz makarnalar!

Yıllar önce bir PKK üyesinin bana telefonda dediği gibi, "çoluğun çocuğun vardır, onlara da sana da yazık olur", ölme tabii...

istifa falan da etme sakın, enayiliğin lüzumu yok. Oray Eğin'in dediği gibi, sizin bu işi bırakmanızı, eve gidip çiçek sulamanızı beklemek saflık olur. Basını bilmemek olur.

Ne bırakması, tam tersine, yanlarına "ikinci kümeden takviye" bile alıyorlar!

Bir özür borçları var, biz onu bekledik.

Gerçek özür tabii, "morardım, rengimi açmaya gidiyorum" diye lafı gırgıra boğup bir süre ortalıktan kaybolmak, döner dönmez de kaldığı yerden kendi bildiğini okumaya devam etmek değil...

"Biz yanlış yaptık, parti amigoluğu gözümüzü kararttı, gerçekleri görmemek için direndik, kendimizi de sizi de kandırdık, bir daha yapmayız" diyeceklerdi...

Tepkileri, "ay ben ne özür dileyecekmişim ayol, hiç içimden gelmiyor vallahi kardeş" düzeyinde kaldı.

Böyle durumlarda zeytinyağı gibi üste çıkmak en kurnaz yoldur. En iyi savunma da saldırıdır. Nalıncı keseri gibi kendine yontmak zaten yaşama biçimleri. Pişkinliğe vurmak gelenek. Haklı çıkana hakaret etmek de zavallılığın kalesi.

Fakat ilk şoku atlattılar.

Baktılar ki patrondan tık çıkmıyor, genel müdürün dibi onlardan kara, okuyucuda da "hesap sorma kültürü" yok, rahatladılar. Bizim gibi birkaç çıkıntıya da ya "o benim muhatabım olamaz" der geçersin, ya da "okumuyorum ki, haberim yok" ayağına yatarsın, mesele kalmaz. Belki kenar mahalle kızlarını üstümüze saldırtabilirsin, o da bizi ırgalamaz.

Hesap sormak bir yana, okurları, pardon, müşteri kitleleri, tam tersine onlardan aynı zırvaları hiç sapmadan sürdürmelerini bekliyorlar. Çünkü görevleri halkı aydınlatmak değil, yürek soğutmaktır.

Böyle olunca da, her gelen müşteriye "seni mesut edeceğim" diyen fahişeden farkları kalmaz.

Önlerinde beş yıllık uzun bir dönem var, 2012 seçimlerinde gene rezil kepaze oluncaya kadar çizgilerinden taviz vermeyeceklerdir. Üstelik bunu "tutarlılık" diye pazarlayıp aferin bile alacaklardır.

Dozu da arttırıyorlar: Deniz Baykal'ı günah keçisi ilan ettiler ama yerinde taş gibi oturduğunu ve kımıldatamayacaklarını gördüler, şimdi kimisi Melih Gökçek'e küfür etmeyi deniyor ama bunun Ankara dışında yaşayan hiçbir okuyucunun umurunda bile olmadığını göremiyor garibim... Görüş alanı Ankara belediye sınırlarını aşamıyor ki, nasıl görsün?

Bir kısmı da Abdullah Gül'ün önünü kesmeye (böylece "iyi sıhhatte olsunlara" göz kırpmaya), Tayyip Erdoğan'a Türkiye'yi nasıl idare edeceğini anlatmaya soyundu.

Yüzde yirmi oy aldılar, yüzde seksenlik konuşuyorlar!

Aman öleyim möleyim demeyin makarnalar... Allah hepinizi 2017 seçimlerine de, 2022 seçimlerine de erdirsin.

Sakın kalemlerinizi de torunlarınıza hediye etmeyin, yazmayı sürdürün.

Siz olmasanız kime güleceğiz, Cem Yılmaz kendini tekrarlıyor, Yılmaz Erdoğan sütre gerisine çekildi, Levent Kırca'nın eski havası yok, Metin Akpınar çok kilo aldı, Perran da uzun süredir evinin kadını oldu, ortalıkta komedyen kalmadı.

engin ardıç