bugün

montaigne' nin, başyapıtı denemeler' de övgüyle bahsettiği romalı filozof ve şair. yazılarını bitirmeden çıldırıp intihar etmiştir *.
"Hiç kimse vaktinden önce ölmüş sayılmaz. Çünkü sizden kalan zaman da sizden önceki zaman gibi sizin değildir" sözünün sahibi bilge kişilik.
--spoiler--
''niçin hayat sofrasından, karnını doyurmuş bir çağrılı gibi kalkıp gidemiyorsunuz?''
--spoiler--
eski yunan döneminin en önemli şairlerinden.

tek eseri olan varlığın yapısı'nın ikinci bölümüne şu mükemmel şiir ile başlar:

ne güzeldir dalgalanan denizde, fırtınanın
allak bullak ettiği sularda, karadan birisinin
didinmesine bakmak sessiz sessiz. bir kıvanç
değil bu başkasının acısından duyulan, üzüntüden
uzaklığın verdiği duygu. ne güzeldir düz ovada
korkudan uzak, azgın savaşların kudurduğunu
görmek. ne var daha tatlı, güzel,
bilgelerin öğretisini güvenli yüceliklere
çıkaran bir tapınağa sığınmaktan. oradan
bakabilirsin sessiz, çabalarına, yanılgılarına
başkalarının. yaşamın dar yolunu aramalarına
yorgun, boş dolaşmalarına, soy beğenmişliğe,
çekişmeye, yükselmeye, yönetim tutkusuna
Romalı şair. Epikür'ün eserlerini şiir formatında Latince'ye çevirmiştir ve Epikürist hazcılığın savunucularındandır. Şiirlerinde yer yer çok güzel aforizmalar bulunsa da bir yerden sonra ders kitabı tadı da almaya başlamanız muhtemeldir.
sayısız yüzyılların, bizden önce, bize hiç değmeden
akıp gittiğini düşün.
ölümden sonra doğanın bize sunduğu
aynadır gelecek.
hüzünlü hiçbir şey görmüyor musun o boşlukta,
seni ürküten bir belirti?
derin bir uykudan daha kesin bir dinginlik
değil mi yoksa bu?

sözlerinin sahibi filozof.

şu sözleri tekrar tekrar hissederek okumakta fayda var...
bir gülü sevdim bir seni sevdim lucretius babaaaaaaağğğğğğğğ.

bir babadır.
Albert Camus'nün Veba Kitabında bahsettiği Lucretius'un "Veba Salgını" Şiiri
"..anlatalım sayrılıkların nedenlerini, açıklayalım,
budur dileğim. nedendir bu salgınlar kişi soyuna,
hayvan sürülerine ölüm saçan, yıkım getiren.
ilkin, birçok öğe vardır yukarda değindiğim,
bize canlılık veren. ölüm getirir birçoğu da,
sağlığı bozar, uçar öteye beriye, rasgele toplanır
bunlar, sonra yayılırlar ortalığa, havaya.
sayrılık getiren bir ortam oluşur havada.
tüm bu salgınlar, bulaşıcılar dıştan gelir,
sislerde, bulutlarda olduğu gibi, ağar göğe,
bunlar bir yandan çıkar yerden yağmurlar toprağa
işleyince, bir yandan da güneş sıcağından
ısınan kokmuş nesnelerden doğar, yayılır.
görmez misin, yuvasını bırakan, bize gelen
bir yabancıya, alışmadığı bir ülkenin suyu,
soğuğu nasıl dokunur, başka bir etki
gösterir? bir ayrılık vardır britanya havasıyla
mısır'ınki arasında, evren baltasının böyle
derine işlediği, pontus'tan gades'e değin
uzayan bir uçurum açtığı, insan soyunda
kara-yanık yüzlülerin yaşadığı yerde. evren
dört bölümdür birbirinden ayrı göksel
yörüngelere, esen yellere göre. kişiler
renklerinden, dış görünüşten dolayı ayrılır,
ulusların ayrılıkları da böyledir, kan soyundan,
sayrılıklardan. fil hastalığı orta mısır'da
nil ırmağı yakınlarında, görülmez yeryüzünün
başka yörelerinde. diz ağrısı attika'da, göz ağrısı
achaia'da çoktur. böyledir başka yerlerde de,
öteki örgenleri çökerten bu hava değişimleri.
uzun süre etkilerse, rasgele, hava akımı bizi,
yıpratıcı bir durum belirir, yayılır gökte
bulutlar gibi, sisler gibi yavaşça ortalığa,
bir değişme, karışıklık doğurur, gördüğümüz
gibi; bizim ülkemize varınca değişir durum,
bulaşır bize de salgınlar, dolar içimize
hızla, baskın gelir, ya sularda, ya yaban
yemişlerinde yuvalanır, ya kişisel besinlerde,
ya hayvan yeminde yerleşir, sayrılık taşıyan
uygun nesneler bekler, çıkar havaya, soluk
aldığımızda, ağulu salgının bulunduğu, yellerden
yutarız bilmeden salgın taşıyanları, solunandan,
benzer bir yolla bulaşır sığırlara salgın, kırar
geçirir bütün yünlü hayvanları. önemsizdir
bizim, salgın bölgesine girip girmememiz, ülkenin
havasına direnecek bir örtüye bürünmemiz.
doğa, kendince, getirir bir ülkeye yıkımı,
çökmüş, bozulmuşsa, çetin işler açar başımıza
alışmadığımız, yeni bir yıkıma sürükler bizi."

de rerum natura
çev: ismet zeki eyüboğlu
"niçin hayat sofrasından, karnı doymuş bir davetli gibi kalkıp gidemiyorsun?
Niçin günlerine, yine sefalet içinde yaşanacak; yine boşuna gidecek başka günler katmak istiyorsun?"