bugün

bir keresinde bir arkadaşımı kızdırdığım için ağlatmıştım. biri de benim parmağımı acıtmıştı. çağatay diye bir abi vardı. 12. sınıfa gidiyordu ben 9. sınıfa giderken. edebiyat dersinde 9. sınıftayken 80-80-160'ı söylemiştim. bir keresinde biri benim göğsümü sıkmıştı, ses gelmişti ama bir şey olmamıştı.
Okumak güzeldir.

Ve biz efendi büyüdüğümüz için 4 yılımız boşa gitmiştir.

Eğer şuan 19 yaşında isek bir 4 yıl daha gerekir 23 etti çoğu şeyi yapabilirsin özgür olgunsun.

25 olsa eh 30 a 5 doğum günün var daha.

lise de en iyi geçirmenin yolu hayal ettiğini yapmaktır zaten 17 18 yaşındalar.

Koynunda gezmez ama arkadaşın olabilir regl döneminden dolayı gergin değilse tabi.
Bekar olan Yabancı dil öğretmenimize yürümektir. Aslında sadece iltifat ettim. Yada şaka yaptım. Belki de saçmaladım. Ama kitle psikolojisiyle çok fena gaza geldi hoca.
Öğlen Paydosunda bir kahve içelim mi hocam? ÖSS tercih önerilerinizi merak ediyoruz vs diyenler olmuştu.
Bende şöyle demiştim:
+ hocam isterseniz gece yatılıya gelip sizin evde içelim kahveleri...
Akabinde bütün sınıf; oooo, hayydaaa falan çekti.
Hoca da elini masaya vurup, kim o kendini bilmez? Diye bağırdı.
Sınıfı buz kesti. Sonra hoca bir daha sordu. Bu küstah hemen ayağa kalksın.
P*ç Arkadaşlar homurdanınca ayağa kalktım bende.
Nasıl bu kadar ukala olabilirsin? diye sordu.
Özür dilerim hocam. Bize verdiğiniz emeklerin farkındayım. Bizi yetiştirmek için çabalıyorsunuz. Bizde bazen şımarıp saçmalıyoruz. Tekrar özür dilerim.
Evet, Öğretmen de olsa sonuçta bir kadındı. Ve ben böyle şiirsel konuşunca hoşuna gitti.
Tamam otur yerine. Bir daha böyle şakalar yapma. Hiç sevmem. Falan demişti.
Yıllar sonra Geçenlerde bir avm de denk geldim kendisine. Hala taş. Evlenip ayrıldığını duymuştum. Demek ki Zamanında yürümekte haklıymışım. swh.
lisede fena halde pazartesi sendromum vardı benim. okula giderken ayaklarım geri geri giderdi resmen. birde ders saatleri pazartesiden cumaya; 8 - 8 - 6 - 6 - 4 saat şeklindeydi. yani amına kodumun pazartesisi hem haftanın lanet olası başlangıcı ve en uzun iki gününden biriydi.

neyse biz böyle pazartesileri sendrom bahanesiyle falan kaçıyoruz genelde, ama ben bunun ne kadar düzenli olduğunun farkına varamadım.

okulun artık üçüncü ayı falan olmuş, ben ve ekürilerim pazartesi okula gidelim bari bu sefer dedik. gitmediğimiz için bilmiyoruz tabi, milli güvenlik dersi varmış pazartesileri, albay giriyormuş derse.

ders başladı üniformalı bir adam girdi, aval aval bakıyoruz biz, adam da siz kimsiniz amk der gibi bize bakıyor. meğer biz bir pazartesi bile gitmemişiz okula. neredeyse sömestre gelecekken kendimizi tanıtmış ve tanışmış olduk öğretmenle.

vurdum duymaz ve boş vermiş hallerimiz hoşuna gitmedi bizim albayın, kalan yarım dönem ağzımıza sıçtı bizim. milli güvenlik dersini bir verdi karnede vs vs.

babam subay çocuğu, matematik falan da bir halbuki ama milli güvenliğe takmıştı bizim peder suratıma vurmuştu karneyi.

bu da böyle bir anı amk aklıma geldi akşam akşam.
en arka sıradaki arkadaşların üstüne pano düşmesi. ulan bi kere de şaşırtın be. her sene en az bir kere olurdu.
her sene tekrarlanan şeylerden biri de çok uzun boylu bir arkadaşın beden dersinde oynanan voleybol maçında suratıma smaç basmasıydı.
yoğun miktarda aptallık içeren anılar. her yıl yaz başında sınıfça adalara pikniğe gidip macera olsun diye son vapuru kaçırırdık.
Herkesin eğlenceli, komik olduğunu düşündüğü ama aslında hiç bir şeye benzemeyen anılar.
Merve diye aynı sınıfta olduğum bir kız vardı bütün hayallerimi süslüyordu. Birgün gittim seni bir kere öpsem ikincinin hatrı kalır, iki kere öpsem üçüncünün boynu bükük en iyisi geç şöyle seni güzelce sikeyim dedim. Amk kaşari gidip atölye hocasına anlattı disipline gitmiştim.
sene 2014 lise 2.sınıfta bilgisayar labaratuvarında tenefüsteydik. yakın bir arkadaşımız kız arkadaşıyla birlikte labaratuvara gelmişti. projeksiyon ve hocanın bilgisayarı açıktı. ben de ipnelik olsun diye youtube'dan nuri alço'nun filmlerindeki malum müziği açmıştım. hepimiz sırıtarak arkadaşa bakmıştık o da bize küfür etmişti kapatın şu müziği diye.

http://www.youtube.com/watch?v=BO61sWAyIEI
Öğlen paydoslarında kapılar kapalı olduğu için dikenli telin bulunduğu duvardan atlatıp kumru yemeye kaçmak.
Kantin para kazansın diye kapıları açmıyorlardı. Bizde duvardan atlıyorduk.
#Ateist arkadaşın intihar teşebbüsü#

Lise yıllarımı yurtta geçirmiş biriyim. 2.sınıfın ilk günlerindeydik, eşyalarımızı dolaplarımıza yerleştiriyorduk. O gün, ateist arkadaşım hemen yanımdaydı. Uzun düz saçları, siyah gözleri ve kıyafetleri ile kapkaranlık oturuyordu. Aradan bir hafta geçmişti ki, onun intihara kalkıştığını duyduk. Hastahaneye gidip dualar ettik. 2-3 ayın sonunda kendisini toparlayıp yeniden yanımdaki yatağa yerleşti. Artık her şey eskisinden daha uçuk-kaçıktı.

+Oğlum, korkuttun bizi yav! Dua ettik iyileşesin diye.
-Lan! Ne dua ediyonuz... Ne güzel ölecektim işte.

+Ee, neden böyle bir şey yaptın? Nasıl yaptın?

Detaylıca her şeyini anlatmıştı. izlediği bir filmi anlatıyormuş gibiydi. Daha güleçti. Dişleri yoktu, koluna demir yerleştirmişlerdi. Sonradan dişleri yapılmıştı ama bir problem vardı.
Sınıfta komik bir durum karşısında artık 2 kat gülüyorduk
Her güldürük olayda arkadaşın dişleri tam kaynamamış olacak ki, yerinden çıkıyordu. Arkadaşım da bu durumdam hoşnut, dişlerini herkese gösteriyordu.

Daha değişik günlerimiz de oldu.
Kendisi uyurgezerdi.
Uyurken birden ayağa kalkar, gece yarısı 2.30 civarı, odanın içinde istiklal Marşı okurdu. Camı açar, dışarıya işerdi.

Başka bir gün, soğan kabuklarıyla ilgili bir şeyler öğrendik. Kabukların, cin parası olduğunu duyduk. Arkadaş, bütün kabukları kendi yatağına serpti:

-Ulan! neye benziyorlar bir görmek istiyorum, dedi.

Bütün oda, saçmalama ne yapıyorsun demedi. Çünkü herkes merak ediyor ve korkuyordu. O gün ikişerlice yatmıştık. Sabah, hiçbir şey olmadı elbette. Olmalı mıydı?

Buraya yazarak anlatamayacağım kadar güzel günlerimin olduğu bir dönemdir.
Servisle eve gidiyoruz okul çıkışı, ismi lazım değil komik bir arkadaş servis şoförünün tüm uyarılarına rağmen ayakta yolculuk ediyor ve hararetli hararetli bize bir şeyler anlatıp tüm servisi kırıyor gülmekten derken, ani gelen bir frenle bu arkadaş savruluyor ve direksiyonun üzerine oturur vaziyette düşüyor. Servisçi şok zaten hepimiz camlara vuruyoruz gülmekten. 9 sene geçti hala bu olaya şahit olan arkadaşlarla bu olayı hatırlayıp o günü yaşarız. Ey gidi günler.

Edit: sonradan ögrendigim kadarıyla bu arkadaş hukuk okumuş, şimdilerde mezun olmuştur şu aralar ne yapar bilinmez.
Okumadan bastım eksiyi olan anıdır. Üşenmedin mi lan ?
4 yılı yazmış heralde birisi helal olsun.

Okumaya üşendim affola..
lise 2'ydi, galiba bahçede dolanıyordum. gözlüklü bir kız yanıma yanaştı, gergin bi bakar mısın dedi. kızı tanımam etmem. bir şey mi oldu, dedim. meğer bir kız varmış beni seven. dedi ki; bizim sınıfta bir kız var seni seviyor. ama öyle böyle değil. belki sana göre güzel bir kız değil ama inan çok seviyor. senin için gece boyu ağladığına gözümle şahit oldum. annesi 2 yıl önce öldü babası da şehir dışına gidip geliyor iş için, yalnızlıktan olmasa da sevgisizlikten içi kurudu. ben dayanamıyorum onun bu haline. bir hafta olsun onun sevgilisi ol ne olur. dünya gözüyle onun mutlu olduğunu göreyim. kendisi sana gelemez, e sen zaten ona gitmezsin. ben yapmak istedim, sana söylemek istedim. eğer istemezsen anlarım ama yaparsan bir insanı gerçekten ve tam manasıyla mutlu etmiş olacaksın.

kim olsa şok olurdu. ben de oldum. önce inanmadım. kıza arkadaşının ismini ve sınıfını sordum. biraz araştırdım kendi çapımda. sessiz sakin içine kapanık bir tipti. çok düşündüm bir insana yalan söylemek onun mutluluğu için bile olsa doğru mu diye. sonra onun mutluluğunun daha önemli olduğuna karar verdim. ve bir sabah sınıfının bulunduğu koridorda dalgın dalgın yürürken çarptım ona. kafasını kaldırıp karşısında beni gördüğünde yüzünün ifadesi öyle bir değişti ki beni sevdiğine o an inandım. özür dilerim görmedim, dedim ve gülümseyerek sınıfıma indim. daha sonra kantinde sırada tam arkasına kaynak yaptım. kantinci abiye seslendim kız beni fark etsin diye, sesimi duyar duymaz arkasını döndü. yüzünde yine aynı ifade vardı. sevgi ve hayranlık yüklü nemli gözleriyle bana bakıyordu. onun bakışları içimi delip geçmiş ve üzmüştü beni. yanlış mı yapıyordum? kalbim hayır diyorsa da mantığım evet diye haykırıyordu! fakat ok yaydan çıkmıştı artık. bana gelip durumu anlatan kız arkadaş sınıfıma uğradı, sen ona çarptın ya hala onun etkisinde belki yüz kere anlattı daha şimdiden onu çok mutlu ettin dedi. beraber plan yaptık. okul çıkışı onlar bir kafeye gidecekler, tesadüf bu ya ben de aynı kafede olacaktım. sonra selamlaşacaktık ve ben masalarına oturacaktım. sonra ne olacaktı bilmiyordum.

planımız işledi. harfi harfine hem de. bir tiyatro oyuncusu gibi sahneler planladım ve onları hayata geçirdim...tanıştık konuştuk. inanılmaz bir mutluluk ve şaşkınlıkla, ne yapacağını şaşırmış bir halde bana bakıyordu konuşurken. güldürdüm onu birkaç kere, utandırdım. muhabbet öyle koyulaştı ki saat geçmiş fark etmedik. onu evine bırakabileceğimi söyledim. evet demedi ama hayır da demedi. kızardı, utandı, ne diyeceğini bilemedi. diğer arkadaş bizden ayrıldıktan sonra beraber yarım saat yürüdük. ben konuştum o dinledi. o zaten az konuşan ve sustuklarını içinde yaşayan bir kızdı. vedalaşırken yanağına bir buse kondurdum. utanarak ve hızla eve girdi.

o gece yatağımda dönüp durdum. acaba şimdi ne yapıyor dedim. mutlu mu? neler düşünüyor? içi kıpır kıpır mı? sırıtıyor mu sebepsiz yere? ne yapıyor şu an...

tabi o dönem cep telefonumuz olmadığı için haberleşme imkanı sınırlıydı. nasıl olduğunu görmek için ertesini günü beklemek zorundaydım. bu şekilde tam on gün beraberce gezdik konuştuk tanıdık birbirimizi.

artık ona sevgili olalım diyecektim. sonra fark ettim ki ben de heyecanlıyım. elim ayağıma dolanıyor. oyun yaparken gerçekten etkilenmiştim ondan. evet görece güzel değildi ama muhteşem bir kalbi vardı. okul bahçesinde karşılaştık. beni öptü yanaklarımdan ve yürümeye başladık. sonra duvarın orada durup susuştuk. lafa nasıl gireceğimi bilemedim. sonra gözlerine baktım ve onunla sevgili olmak istediğimi söyledim. gözlerinden yaşlar döküldü. sustu tek kelime etmedi. sonra hızla uzaklaştı yanımdan. öylece kalakaldım.

onu o gün bir daha görmedim. ertesi gün de görmedim. arkadaşı beni buldu ve o hafta okula gelemeyeceğini söyledi. çok telaşlanmış ve korkmuştum. sebebini sorduğumda da biraz rahatsız olduğunu söyledi. ama öyle değildi biliyordum. gidip ziyaret edelim dedim, bence iyi bir fikir değil şu an dedi. üzüntüden çökmüş bir halde sınıfa döndüm. ne derse kendimi verebiliyordum ne de neşeli o halimden eser kalmıştı. her teneffüste arkadaşlarım başıma toplanıyor "neyin var, bir şey mi oldu, gergin kesin bir şey oldu ben hiç seni böyle görmedim" gibi şeyler söylüyorlardı. evet bir şey olmuştu ama ne olduğuna dair en ufak bir fikrim yoktu. neyi yanlış yapmıştım bilmiyordum...

tam altı gün boyunca ondan haber almadım. ne yüzünü gördüm ne sesini duydum ne de evine gidip sormaya cesaret edebildim. içim içimi kemirdi günlerce. kötü bir şeye sebep olmaktan ölesiye korkuyordum. hani bir kere görsem, iyi olduğunu bilsem, bir iki kelam etsek karşılıklı o zaman dinecekti içimdeki sebepsiz fırtına. sonraki haftanın pazartesi günü istiklal marşı için sıraya girerken gözlerim hep onu aradı. yine yoktu. hayatımda kendimi hiç bu kadar kötü hissettiğimi hatırlamıyorum. sınıflara dağıldıktan sonra ben onun sınıfına gittim ders başlamadan önce. arkadaşını buldum. allah rızası için bana güzel bir şey söyle dedim, iyi mi o? neden gelmiyor?

omzuma bir el dokundu ben onunla konuşurken. arkamı döndüğümde tam karşımda duruyordu. yüzüne utangaç bir hüzün çökmüş, gözleri yine nemlenmiş, gülümsemesindeki coşku yerini dudak kenarlarına gizlenen bir umutsuzluğa bırakmıştı. birkaç saniye konuşmadan bakıştık. "nasılsın" dedim sesim titreyerek. iyi olduğunu söyledi. kısa cümleler kuruyordu. öğle arasında buluşmak üzere sözleştik ve ben sınıfıma döndüm. izafiyet teorisi işte tam da o sıralarda kendini hissettirdi. öğleden önce 45'er dakikadan 4 ders vardı. bir de 10'ar dakikalık teneffüsler. allahım bu zaman ne menem bir şeydi neden geçmiyordu. dakikaları bıraktım saniyeleri saydım. karnıma ağrılar girdi, kalp atışlarım en yüksek seviyedeydi, parmak uçlarım uyuştu, avuçlarım karıncalandı, yanaklarım al al oldu. sanki 3 buçuk saat değil de bir o kadar yıl geçti aradan. öğle tatili zili çalınca sınıftan ışık hızında çıktım. her zaman konuştuğumuz duvarın önünde onu beklemeye başladım, heyecandan buz gibi olmuş uyuşuk avuçlarımı birbirine sürttüm. yüzümü ellerimin arasına alıp yanaklarımdaki ateşi söndürmeye çalıştım.

uzaktan geldiğini gördüm ve toparlandım. yarım saat sonrasını çıldırasıya merak ediyordum. ne olacaktı, nasıl bir konuşma geçecekti aramızda? samimi bir şekilde elini sıktım ve yanaklarından öptüm onu. neler olduğunu sordum, neden okula gelmediğini, neden bu kadar üzgün göründüğünü, neden sevgilim olur musun dediğimde cevap vermediğini...

- sen harika bir insansın. ama ben senin sevgilin olamam. ne yapmaya çalıştığını biliyorum, neden çırpındığını biliyorum. ama yapamam. senin sevgilin olup bir süre sonra benden ayrılacağını bilerek yaşayamam. seni sevmek, uzaktan da olsa yetiyor bana. sırf ben seni seviyorum diye beni mutlu etme çabanı takdir etsem de yapamam. ben böyle mutluyum, sensizliği bile seviyorum inan. beni çok mutlu ettin biliyor musun, hayatım boyunca unutamayacağım şeyler yaşattın. ama burada kalalım. senin önce sevgilin ayrılınca da arkadaşın olamam. ben senin bir şeyin olmadan da mutluyum.

gözlerimde biriken yaşları tutmakta çok zorlandım. boğazım düğümlendi tek kelime edemedim. şimdi ben ona "ama ben de seni seviyorum, artık gerçekten seviyorum, bir kor oldun göğsümde" desem inanmazdı. çünkü bir yalanla başlamıştı her şey. kendime kızdım, hem de çok kızdım.

üzüntüm tarif edilemeyecek boyutlardaydı. sarıldım ona, kafasını göğsüme yaslayıp ağladı, beni de ağlattı. bir süre öylece bekledik. o an ölmek istedim. kahır denen şey gelip çöreklendi içime. öğle tatilin bittiğini haber veren zil yankılandı bahçede. ağlamaktan kızarmış gözleriyle bana bakıp son kez elime dokundu ve uzaklaştı.

uzunca bir süre birbirimizi görmedik. korkumdan bahçeye bile çıkmıyordum görürüm de elim ayağıma dolaşır diye. aylarca düşündüm, üzüldüm, ara sıra gözlerim doldu. bana tarifi imkansız bir duyguyu yaşatmıştı o süre boyunca. hayatıma değer katmış, kalbimde iz bırakmıştı. sene sonunda tiyatro gösterimizde arka sıralarda otururken görmüştüm onu sahneden. kalbim delicesine çarpmıştı. kendini ne kadar gizlemeye çalışmışsa da başaramamış, sandalyeye gömülmüşse de nemli gözlerinin parıltısı onu ele vermişti. oyun sonrası usulca kapıdan çıkıp giderken gördüm. bu onu son görüşüm oldu. arkadaşıyla görüştüğümde babasının işi sebebiyle bir başka ile taşındıklarını öğrendim. uzaklarda bir yerlerde hala beni seviyor, hala kendini sevdiriyordu.

şimdi nerede ne yapıyor, bilmiyorum. bir kere daha görmeyi, o güzel gözlerine bakmayı, kocaman yüreğine dokunmayı isterdim. belki buraları okursa diye yazıyorum; seni gerçekten sevdim...
Sınıf mevcudu 38 di 4 erkektik gerisini sen düşün ne anılar çıkar.
5 dakika önce öylesine oturduğum sıraya pencerenin düşmesi. Ölümden döndüm lan ! Ne gülmüştük o zaman.
kullandığım ilaclar nedeniyle sabahları kalkamiyodum 3 ayda devamsızlık dolmak üzereyken müdür yanına çağırdı durumu bildiğinden benim evimin yanındaki bi düz liseye nakil olmam gerektiğini yoksa devamsızlıktan kalacağımı söyledi kendide gelip düz lisenin müdürüyle konuştu neredeyse hiç okula gitmeden mezun oldum
ama diplomamda malesef fen lisesi değil düz lise yazıyo.
Sınıf mevcudu 38 4 erkek çift kale maç iptal.
lisa an diye okudum amk.
bizim okuldan atılıp başka okula geçen iki arkadaşım ve beraberindeki yaklaşık otuz kişi ingilizceden kalıp bütünleme sınavına girmişlerdi. sınıfın gözetmeni de beden eğitimi hocasıydı. yabancısı olduğum bu okula gidip cevapları tahtaya yazmıştım. bedenci de diğer öğretmenler gelir diye kapıda nöbet tutmuştu. hepsi geçti benim sayemde keratalar.
Yokluktan bardakla pasta yemekten tut, sınava 2 ay kala (o vakit, şimdiler öldü) hoşlanılan kişi ile buluşmaya, kazandaki sigara anılarından cemaatçi hoca ayarlamaya, başkanlık darbesi yapmaktan Nilhan osmanoğlu karısını arka kapidan kaçmak zorunda bırakmaya iliklere kadar özlenen, tekrar dönülesi anılar. Heyhat, olmuyor.
(img:#1757912)
Bu ise staj anılarımdan daha ne anlatabilirim ki?
9. Sınıftayken sınıftan biri madde alıp gelmiş son sınıflardan birine saldırdı dövdü sonra ne olduğunu anlamadan bizde girdik nasıl oldu bilmiyoruz ama son sınıfları yerle yeksan etmiştik o günden sonra sigara içmek bile serbest olmuştu bize.
Lisede devamsızlık günümün hepsini kullanmaya özen gösterirdim.