Ortak hiçbir noktaları olmayan, hiç tanışmamış, aynı adı taşıyan, birbirlerine tıpatıp benzeyen ve paralel hayatlar yaşayan iki kadının anlatıldığı filmdir. kieslowski nin başyapıtlarından biridir. fransanın kepazeliğinden sonra filmin varşova kısımlarını izlerken paris kısımlarını makaslama yoluna gittiğim film olacaktır**.
Çekimlerin çok güzel, konunun vasat olduğu film. Irene Jacob' u naturel halde görmek için izlenebilir. Filmden ilginç bir sahne:

http://www.youtube.com/watch?v=D1yKrwbYHF8
kieslowski iftiharla presents irene jacob ve irene jacob -birinci e'nin üzerine hayali bir şapka koyarken gözlerinizle irene'yi taciz etmeyeceğinizi ümit ediyorum- iftiharla ve tüm dişiliğiyle ve şehvetle presents; weronika & veronique...

kieslowski öyle bir dünya yaratmış ki, bu kırmızı'dan daha da kırmızı sanki, ayrıca irene kırmızı'da da yer alıyordu.
birbirinin varlığından habersiz weronika ve veronique'nin hikayesi...yol daha sonradan tekleşiyor ve cezbedici bir hal alıyor.kusursuz bir tensel ve zihinsel temas şaheserinin başından geçenler. sıradan bir öyküymüş gibi dursa da sıradanlaşamamış üstadın yönetiminde. veronique'in her nefes alışı ve verişi, kitap sayfalarını çevirişi, dokunuşu, kahve içişi , sigara tutuşu, dumanı içine çekişi ekranda kusursuzca aktıkça kieslowski'ye rahmet yağdırmamak namümkün.

telaşsız ve kusursuz bir erotizm.
kırmızı'dan vasat bir film. çekimler 1991 yılına göre fazla iyidir. yaşlı teyze takıntısını bu filmde de sürdürmüştür. izlenmelidir, en nihayetinde kieslowski filmidir.
the double life of veronique.
garip bir hikayeydi, bipolar mı bu kadın yoksa 2 kadın mı var dedirtebiliyor, yönetmen mahsus o etkiyi bırakmak istemiş. pek küçükken izleyerek hayran kalmıştım, trt'de gösterilmişti. bunun gibi pek çok kopya senaryo çıktı sonrasında.
krzysztof kieslowski'nin görüntü ve ışık kullanımı bakımından kusursuzu izlettirdiği filmdir. Aynı kusursuzluğu irene jacob oyunculuğu, zbigniew preisner'da müzikleriyle yakalamıştır. Yeşil filtre kullanımı bariz şekilde göze çarpar. bu yönüyle üstadın trois couleurs üçlemesinin habercisi niteliğindedir. belkide film yönetmenimizin fransa bayrağında arayıpta bulamadığı yeşil renktir.

--spoiler--

weronika'nın ilk defa çıktığı sahnede hayatını kaybettiği ve buradan mezara uzanan kameranın üzerine toprak atılıp ekranın kararmasıyla son bulan sekans bile tek başına tüyleri diken diken etmeye yeter.

--spoiler--
krzysztof kieslowski bir masal anlatmayı vaadeder izleyicisine bu filmde. masal kadar koyu sisli , masallardaki gibi ışık oyunlarına sahip, ve tüm o koyu masalı güzelliğiyle, saflığıyla aydınlatan bir prenses irene jacob.

--spoiler--

veronique sorar kuklacıya ''neden aynı kukladan iki tane yaptın?'' cevap şöyledir: ''çünkü bu kuklaları gösterilerimde çok yoğun kullanıyorum, kolaylıkla hasar görebiliyorlar''.

kuklacı hikayesinde ikili bir yaşamdan bahseder. bir tanesinin küçücük bir kızken sobada elini yaktığı ve diğerinin bundan bir kaç gün sonra elini sobaya uzattığı ama dokunmadığı anlatır. üstelik yanacağını tahmin etmediği halde...

polonya'daki veronique belkide fransa'da yaşayanının kullanılan aşındırılan kukla ikiziydi. diğeri ise onun yaptığının aksine, kalbine rağmen müziğe devam etme riskinden vazgeçti tıpkı soba metaforunda olduğu gibi.

veronique bankta can çekişirken teşhirci yaşlı amcanın mesleğini icra etmesi gerçekten çarpıcı bir sahne olarak hep aklımda kalacaktır.

filmin son sahnesinde veronika'nın yaşlı ağaca dokunuşu da aslında kendisinden önce oyulmuş olan kukla ikizine bir göndermeydi bence.
--spoiler--

film kadar güzel olan müziklerin yaratıcısı ise ayrı bir dünyadır: (bkz: Zbigniew Preisner)
teknik olarak harika bir filmdir.

ışıklar, açılar, ufak da olsa efektler tam yerinde şahanedir. izleyesi gelir insanın, zamanın nasıl geçtiğini farketmeden, ne kadar kaldı? diye düşünmeden getirirsiniz filmin sonunu.

fakat eksik kalan bir şeyler oluyor, evet bu filmin içeriğinde bir şey eksik.

fakat yine de izlenesi bir filmdir.
Zombilerin gecesinden sonra izlediğim en güzel filmdi. Çünkü zombilerin gecesinden sonra izlediğim bir film idi.
bir kieslowski filmi. izlerken güzel bir rüya görüyormuş gibi hissettiriyor. çok sevmiştim ben.

izledikten sonra filmin etkisiyle irene jacob başlığına gelmiş geçmiş en güzel kadınlardan biri yazmıştım. gerçekten çok güzelmiş o dönemde.

film, 25 yıl sonra gösterime girmiş başka sinema kapsamında. bulunduğum şehirde salonu olmadığından ben gidemeyeceğim fakat istanbul ve ankara'da ikamet edenlere gidip izlemelerini şiddetle tavsiye ediyorum. izlerken ayrıntılara dikkat edin.

http://m.baskasinema.com/index.asp
ver oradan bir duble, veronika diye okuduğum fransızca film adı.
25. yılı hatırına ülkemizde başka sinema kapsamında vizyona girmiş başyapıt.
geç kaldığımı düşünüp başta hayıflandım kendi kendime. sonra daha önce izleseydim muhtemelen anlamayıp, izlediğim için de dönüp bir daha bakmayacağımı farkettim. bu yüzden aslında bana tam zamanında ulaştığını düşünüp sevindim.

renkler, müzik, atmosfer, arkaplanda hissedilen düşük doz gerilim... bir rüyanın içindeymiş gibi tüm ayrıntıların bir anlamı olduğunu bilip dikkat kesilerek tanık oldum iki veronika'nın yaşamına da. film bitince de görülen rüyanın etkisiyle uyanmış gibi dolaştım bir süre. filmin içeriğiyle ilgili gerekli bütün spoiler lar verilmiş zaten o yüzden hiç oralara değinmeyeceğim. bana hissettirdikleri böyleydi en azından.
Çok özendiğim (bkz: Krzysztof Kieslowski) karelerinin yüzbinlercesini barındıran.

görsel
"Hayatım boyunca aynı anda iki ayrı yerdeymişim gibi hissettim. Burada ve başka yerde. Anlatması zor."

görsel
Takriben elli defa izlediğim, her defasında yepyeni bir açı keşfetmeme sebep olan, her defasında melankolik özbenliğimi narin narin yontan nadide Kieslowski eseridir. Irene Jacob'ın da bunda payı büyüktür..