düş sokağı sakinleri'nin yaşadıkca albümünden bir şarkısı.

dünümden bugüne kalan sadece bir kış
zaman öyle zor ki yanımda ol sen
girdiğim kavgalar baktığım aynalar
neden hiç büyümez içimde çocuklar
yanımda ol ki gücüm çoğalsın
yanımda ol ki sesim dağılsın
sözünden içime kalan geceyi örttüm
çünkü ardımda gezen takvimler vardı
bilemedim yaşanan hangimizin düşü
şimdi dudaklarında kurumuş gül tadı
yanımda ol ki gücüm çoğalsın
yanımda ol ki sesim dağılsın
zaman öyle uzak ki
yok boyle bir sey ya bir sarki boylemi guzel olur.

(bkz: dss nin en iyi grup olmasi)
" saçlarını gittikçe kısalttığın günlerde
sen söylemiştin bu sözleri unutmadım
-her aşk bir ayrılık gizler, ayrılıklarsa
bir merhabanın sıcaklığını taşır kendisinde

kalıcı olan hiçbir şey yok diyordun
an'lar var yalnız ömrü karşılayan
şimdi sımsıcak bir kar yağıyor yine
yüreğimin üstüne yağıyor hiç durmadan

ellerin nasıl da üşüyor, bozacının
karlı sesi doluyorken odamıza
hava gittikçe kirleniyor bu kentte
ve aralıksız kar yağıyor kar yağıyor

kar ayrılık hüznüdür ve ne çok
ayrılıklar yaşandı şu son birkaç yılda
yurdundan ayrılanları düşünüyorum ve birisi
özledim diyor, ülkemin kar kokusunu da özledim

hiçbir an'ını tanımlamaya kalkmadan
kısacık ömürler biçiyoruz kendimize
sonra yolculuklara çıkıyoruz, bir kentten
ötekine giderken özlüyoruz bir başkasını

özlediğimiz birileri olmalı diyordun
yanındayken bile özlediğimiz birileri
öyleyse kalkıp ati'ye gitmelisin, istanbul'a
belki hâlâ saklıyordur bir gülü kimbilir

yaşandı mı o sıcak kış, yaşlandık mı
aynalara bakmaya vakit bulamadık
dönüp dönüp birbirimize bakmalardan
yaşandı mı o sımsıcak kış, ne dersin "
adını unutuyorum bazen
yağmur sularına saldığım gemilerin güvertesinde
sahte voltalarla geziniyorken
parçalanmış balıkçı ağları,deniz fenerlerinin körelmiş ışıkları
vurgun yemiş süngerciler,
hatta soysuz kent korsanları hatırlıyor da
bir ben adlandıramıyorum adını
bir bana çok görüyor rüzgarların

ah.. o uzak kıyılarda münafık yakamozlarla oyalanmasan
ah deniz kızlarına bu denli yakın olmasan

yüzünü unutuyorum bazen
siyah beyaz film şeritlerinde izlediğim
güneyli bir figüran çehren

perdelerimde ne sesin nede iç çekişin var
gülmelerin gamzelerinde kardelenleri açtırırken
yeni yetme imgelerim göçmen kuşların
kanat çırpmalarıyla üşür gitmelerinde
oysa hüznün bir sabahçı kahvesi açılmayan fallara
oysa hüznün bir mülteci varoluş küskün sahralara

ah böyle soğuk taşlar arasında sıkıştırmasan kendini
ah böyle gökkuşaklarını karalamasan ellerinle

sokağını unutuyorum bazen
gece bekçilerinin soğuk ve tütün kokan ellerinde dolaşırken
kendi kendimde kayboluyorum
kime sorsam bilmiyor
kime yalvarsam söylemiyor yerini
çöp varillerinde sürtük kediler uyuz itler
köşe başlarında mavi sirenler kırmızı düdükler yürüyor üzerime
apartman boşluklarında çürümeye mahkum bir hırsız
yahut hiçbir örgütün kodlamadığı silik bir militanım
sokak lambaları kararma triplerinde

ah böyle emzirmesen acılarını
ah böyle ninnilerle uyutmasan koynunda

çocukluğunu unutuyorum bazen
kaldırımlarda parçaladığın dizlerin

damla damla düşlerimi kanatırken
kendi trajedimi bırakıp palyaçon oluyorum..

ilkin kimsesiz çocuklar çeviriyor etrafımı
ardından şarapçıların zulalarında tuzlu beyaz leblebiyim
tren garlarında intiharistana giden şairleri caydırıp
fahişelerin vesikalarındaki soğuk damgaları kemiriyor dişlerim

ama bir gece unutuyorum rolümü
repliklerim dilimle dişim arasında hükümsüzleşiyor
kaskatı kesilmişken orta yerinde sahnenin
günlerdir coğrafyanda biriktirdiğin bulutlar
suratıma bırakıyor yağmurlarını
özenle yaptığım makyaj dehlizlerime akıyor acıtarak
palyaçonu öldürüyor göz yaşların
en komik trajedisini tadarken yaşantısının
usulca gidiyor..

çocukluğunu hatırlıyorum
adını,yüzünü,sokağını hatırlıyorum bazen
ve ne zaman tren garlarında makyajı akmış bir palyaço görsem
içim kanıyor koskoca bir şehrin kahkahalarından
düşlerim düşüyor kimsesiz çocukların akıllarına
üşüyorum..çok üşüyorum.
sakin bir sahil kasabasında daha iyi yaşanan ikili.
(bkz: kar yagarken sicak sarap ve somine olayi)
(bkz: sen ve ben)
gerek sözleriyle gerek müziğiyle vurucu dss şarkıdır. o kadar güzeldir ki şarkının bitimine doğru murat yılmazyıldırım'ın kendini kaybedip çıkardığı garip sesler bile ninni gibi gelir.