bugün

bu akşam izleyeceğim film. NBc nin sinemada izleyeceğim ilk filmidir aynı zamanda. bir zamanlar anadoludadöneminde param yoktu hiç. ondan önce de ben onu pek bilmiyodum. hayırlısı.
her türlü övgüyü kendi naif ve doğal anlatış şekliyle fazlasıyla hak eden özellikle yarı aydın burjuvazi bir yaşam üzerinden uzak 'la uzaktan bir akrabalık kurduğum,diğer filmlerine kıyasen fazlasıyla geveze hatta samimi, sinema da sadece 6 kişinin izlediği bir salon da izlediğim bir an bile olsa sıkmayan izlerken hayatta en sevdiğim kısa hikayeye -memurun ölümü- -anton pavloviç çehov- selam çakmış nbc filmi.

nbc; kişisel tahlillere girip çıkarken insana dair net iyi ya da net kötü gibi tanımlamalar kullanmak yerine olması gerektiği gibi insanın zaaflarını, bazı şeyleri görürken önündeki bazı şeyleri görememesini, zenginlik ve doğanın akışı açısından dengesiz olsa hatta eleştirsekte bir sistemin kendince ezmeye dönük devam edip gittiğini, paranın bazı değer yargılarını değiştirebildiğini, türkiye'de aydın damgasıyla etiketlenen insanların kendi iç dünyalarına kapandıklarını ve hakikaten dışarıda neler olup bittiğinin çokta farkında olmadıklarını, yazarlığın yani kişisel entelektüel tatminin hangi platform da paylaşıldığından çok paylaşılmış olmasının önemli olabileceğini, ilişkilerde bir tarafın ekonomik koşullarının iyi olmasının diğer tarafı psikolojik olarak sıkıntıya sokabileceğini, yoksulluğu şartlarının vahimliği çerçevesinde içselleştirmiş insanlardaki gururun güçlü bir alt metin olarak yaşama sağlam bir dayanak yaratabileceğini,kafada geçenlerin bir düşünce silsilesi ve kendine içkin bir fırtına yaratmasıyla onların metine dökülmesi ve insanlara sunulması arasındaki farklılıkların betimlenmesini, aydın insandaki kibir duygusunun bir nevi yalnızlığa denk düşebileceğini, ve tüm zamanların en iyi sahnelerinden birisini içeren anton çehov'un kısa ve aşmış bürokratik sistem eleştiri yaptığı hikayesi memurun ölümü 'ne feci bir gönderme yapıldığı zoraki özür tavrıyla tiyatroyla sinemanın iç içe geçtiği zirve sahneyle kafa yorduğum nice insani dertlere aynı oran da kafa yorulmuş olmasından fazlaca mutlu olduğum bunu yaparken de nbc ve ebru ceylan'ın evlerinde hazırladıkları 285 sayfalık senaryonun fikirsel aşamalarındaki kişiselliği cidden merak ettiğim, yemek masasındaki kötülük yapan insana kayıtsız kalarak onun yaptığı şeyden utanmasını sağlamaya çalışmanın kendince bir erdemlilik olduğu kadar aslında birçoğumuzun yapmasının mümkün olmadığı bir resim olduğunu göze soktu tekrardan...

kış uykusu; aydın, necla ve nihal üzerinden kişisel zaafları ele alırken aydın'ın ne şekilde olursa olsun nihal'i yanında görmek istemesi ve bunu yaparken de o mevzu bahis kibirine bir kereliğine de olsa yenik düştüğünü necla'yla olan fikir teatisinde yazarlık mevzusundan yola çıkarak yaptıkları tartışmanın bir yüzleşme ritüeline denk düşmesinin aslında necla'nın duymak hiççç istemediği bazı söylemlere kadar gelmesi ve necla'nın eşiyle ve geçmiş hayatıyla büyük sıkıntılar içinde olduğu ve bunu yaparken de bu malum yüzleşmenin ona ağır geldiğini açımlayabiliyoruz. nihal ise aydın bey'in gücü ve popülerliği altında silikleşmiş ve ezilmiş. hayatta tutunduğu tek dal komite çerçevesinde yaptığı yardımlar... aydın beyi vaziyete kanalize etmemek istememesi yaptığı tek şeye de müdahil olunmasını istemediğinden kaynaklı. bu da psikolojik bir sorun... belki de bir baltaya sap olamamanın verdiği bir durum... arada ağırlıklı olarak sevgi temalı bir ilişki söz konusu olmadığından yola çıkarsak aydın bey'in imkanlarını kullanıp yardımları, yapılanı ondan uzak tutmaya çabalamak en hafif tabirle kendine güvensizliğin emarelerini yansıtıyor. aydın bey bu konu da yerel bir gazetede bozkırın sesi'nde yazdığı makalelerle hayat bulurken, çevresinde değerli bir insan olarak algılanırken kendince mutlu ve belli noktalarda kibirli belli noktalarda samimi bir hayatın izini sürüyor. ama yaptığı tutunduğu bir şeyler var... necla ise yaşanmışlığı sorgularken kendi yaptığı hataların bedelini ödediğini düşünüyor. yapılan kötülüklere kayıtsız kalmaktan kastettiği de bu aslında. belki de buna inanmak istiyor. necdet'i belli konularda sorgulamasaydı evlilik çatırdamazdı diye derin düşünceler içinde takılıp duruyor.

aydın bey'in imam hamdi'yle olan diyalogunda kendisini üstte konumlandırıp benim dizginleyemediğim hobilerim, uğraşlarım var. her bir işle ben uğraşamam. sen yardımcımla durumu hallet demesi kiracısını dahi tanımaması bizden bir sınıf ayrımını yaratıyor. aldığı mektubu belki de doğal ve insani olarak çok önemsiyor fakat kiracısının durumu şartlarının vahimliği onun için çokta önemli olmayabiliyor. neticede eve icra gelmiş, eşyalar alıp götürülmüş, ismail hapishane de yatmış. gözünün önündeki merteği görmeyip, mektupla ilgilenmek klasik ve tutarlı bir aydın eleştirisi gibi gözükmekte ülkem koşullarında. nihal'in aydın bey'in ona yaptığı yardımı kayıtsız şartsız imam hamdî'ye yapmayı teklif etmesi senin düzenin içinde sana ihtiyacım yok gibi zayıf ve kırılgan bir karakterden ve alt metinden besleniyor. daha sonra bu rollerin ve gurur söylemlerinin başrolünde tüm doğallıyla oynayabilecek nejat işler 'in para üzerinden gerçekçi eleştirileri ve parayı yakıp atması belki de bu ülke topraklarında onun oynayabileceği en kolay role denk düşüyor. sanki kendisini oynuyor mübarek. imam hamdi klasik bir din adamı etiketi altında koşulların zorluğundan bihaber değerlendiriliyor aydın bey tarafından hatta yazıya aktarılıyor. imam hamdi, daha arayı bulan ismail gibi sert hatları olmayan bir insan... mükemmel kotarıldığını es geçmeyeyim.

gelelim tavşanın öldürüldüğü sahneye. evet zenginsem zenginim bana bu kadar yüklenmeyin diyor ya aydın bey. akabinde bu sahne geliyor ve doğanın kendince bozukta olsa bir sisteminin olduğunu tekrardan anımsıyoruz. evet güçlüler / güçsüzler, zenginler / yoksullar, canı çok ama çok değerli olanlar bir de son derece değersizler var... tavşan değersizi simgeliyor. her şey insanın kontrolünde doğa da. yeri geliyor vuruyoruz, yeri geliyor öldürüyoruz sonra çıkıp doğayı doğanın elinden kurtarmaya çabalıyoruz.

bir yerde insan varsa o yer de insansal çelişkiler de vardır diyor nbc. iyi ki de diyor. bir de gözden kaçamayan bir john lennon edebiyatı var.

(bkz: hayat siz planlar yaparken olanlardır)

edit: şu aydın bey kompozisyondan kendimle benzerlikler bulmam da işin bonusu.

dipnot: 25 yıllık tiyatrocuyum. oyunculuk fazlasıyla ayağa düştü. onun için oyuncu demiyorum kendime. olsa olsa tiyatrocuyum ben. kesinlikle uzak'taki mahmut'tan iyi kurgulanmış bir kompoziyon. sevdim ben aydın bey'i. tabii son tahlilde haluk bilginer gerçeği var. türk sinemasının en mühim başyapıtlarından masumiyet'te de o vardı bunda da o var. bu bize bir şey anlatıyor.

(bkz: bozkırın sesi)
(bkz: türk tiyatrosunun tarihi)

bir diğer edit: bu filmi en son yeraltı'nı yapan zeki demirkubuz'a ithaf ediyorum. bana düşmez ama ediyorum. o da böyle bir film yapmak istiyordu zira. çıka çıka ortaya yeraltı çıktı insan doğasına dair karanlık bir öykü olarak. ama şahsım bunu sevdi hem de çok sevdi.

bu film en iyi nbc filmi olmasının dışında, demirkubuz'un yapmak istediği şeyin ta kendisi aslında...

10 üzerinden 9.
festival filmlerine, festival filmlerinden zevk alanları anlamak, aslında onları izlemek için giderim bir nevi. buna da gidiş amacım buydu. kış uykusu isimli görüntü çöplüğü, ne olduğu belirsiz sanat kusmuğunun nesi başarılıymış bilemedim. entelektüel geçinip, olamamış, bir köye gidip burjuvacılık oynayan bir grup asalağın katlanması, izlemesi, tahammülü zor hayat hikayelerini izlemenin nesi eğlenceli, anlamlı bilemedim. leş gibi köy tasvirlerini bastığında sanat diyebiliyorsun filme. yeter ki köyü, köylüyü anlat. hele bu köylüyle şehirlinin münasebetlerine yer verirsen ödül de alırsın. bu sıradanlık, bu önceden tahmin edilebilirlik, kalıplaşmışlık ne zaman bırakacak sinemanın peşini bilmiyorum. biz ya recep ivedik gibi düğün kaydı tadında filmlerine ya da nuri bilge ceylan gibi canımızı teslim etmek üzereyken yeni bir sahneye geçmeye karar veren, iç bayan adamların filmlerine mi kalacağız hep? ne bileyim tarantino, kubrick gibi adamlar-çok afedersiniz- anasının vajinasından değil de başka bir yerinden mi çıkıp geldiler dünyaya da bu denli yaratıcı olabiliyorlar da bizimkiler olamıyor?
nejla'ya ne oldu?

ne olacak nejla'ya kış uykusuna yattı işte.
Müthiş bir uykudur. Keşke kış ayında olsak.
merakımdan ve saygımdan torrent'e düşmesini beklemeyip sinemada* izleyeceğim nuri bilge ceylan filmi.
evrensel mana da ortalamanın üzerinde iyi sayılabilecek bir kitap havası veren (özellikle sınıf farklılığı üzerinden yapılan analizlerle çehov'un en beğendiğim hikayesi memurun ölümü ve asghar farhadi'nin meşhur bir ayrılık'ını anımsadım- / yazar-çizerlik edebi yoğunluk ve dostoyevski güzellemeleriyle batı'ya gayet entelektüel tarafından göz kırpmıştır) , ülkem koşullarında taşıdığı yerel tatlarla (başlı başına değerlemeye açık imam hamdi karakteri ve ismail'in ev ve aile yaşantısı, ülkesel gerçeğin altını çizen harika bir kompozisyon olarak yarı aydın burjuvazi aydın bey) mükemmelliğe uzanan bir kitap oluveren nbc filmi.

filmden çok, hem bizden hem de batıdan izler taşıdığını düşündüğüm kesinlikle doyurucu bir romandır bu.

kafkaların, çehovların, dostoyevskilerin olduğu bir edebi dünya da 5 üzerinden 3,5-4 oyu hak eden modern bir filmken, ülkemiz koşullarında bu entelektüel hikaye 5 üzerinden 5'e denk düşer. nitekim şimdiden söyleyeyim her daim sözümün arkasında bir insan olarak bu hikaye bize, insanımıza, yapımıza her yönden fazla. biz aynı ve ötesi filmleri hak ediyoruz. yani 85 dakikalık filmin baştan sona aynısını çekip buna 35 dakika yapılan ilavelerle serinin yeni halkalarına yelken açmayı hak ediyoruz.

bizim gerçeğimiz rte-kısır politika, recep ivedik, magazin, acun-kısır yarışma, futbol vs... anton çehov, memurun ölümü, dostoyevski falan değil. zira acı da olsa bunu suratımıza vurduğu için bir nevi sadece ödül aldığı için kendisine yaklaşan genel popülizmle ilgilenmediğinden hatta ben kitap gibi de olsa son iki filmim de bildiğimi en iyi şekilde genel beklentileri umursamayıp yapıyorum dediği için nbc'yi fazlasıyla takdir ettiğimi söylemek isterim.

o sol yumruk hem anlatıların yılmaz güney kadar gerçek hem de sadece her şeyin bize ait olmadığını artık hikayelerin büyüdüğünü ve böylece evrensel bir anlatının yakalandığını hatta işin entelektüelliğinin de ancak bu şekilde söz konusunu olduğunu göze sokuyor.

ülkemizde durum genelde şu şekil de vuku buluyor. hadi bizahmet gidelim yönetmenin de en iyi filmiymiş çok büyük bir ödül de almış. çevremize de anlatırız filme gittiğimizi... peki külliyat hakkında fikir sahibi olmak işin neresinde? mesela dostoyevski sadece suç ve ceza'dan mı ibaret? sinema ve sanat biraz da tüketildiği kadar sabır işi değil mi? bu sabır insamızda ne kadar var?
izleyenlerin büyük bir keriz olduğu film . 3 saat süren film olurmu amk .
bugün izlediğim film.film genel olarak insana birçok duygu yüklüyor.bu duyguların arasında duygusuzlukta var.Nejat işlerin kavga sahnesi için 10 kez daha izleyebileceğim filmdir.ayrıca serhatda harikadır. ve haluk baba.
aydınlığı sorgulatandır.
bazı sözlük yazarlarının bolca uyuduğu uyku.
Nuri Bilge Ceylan filmi. Türkiye'yi Oscar da temsil edecek.
ödüllü bir Türk filmidir. yabancı ülkelerden eli boş dönmemiş Türkleri gururlandırmıştır. bu yüzden çok fazla takdir toplamıştır.
Eşsiz dialoglara sahip fazla gerçekçi, hatta gerçekliği mide bulandıran film. intihara sebebiyet bile verebilir. Türk yarı aydınının sorgulandığı, doğruları seçemediğim bir Nuri Bilge Ceylan filmi. Yolu açık olsun. Argo nun en iyi film seçildiği bir platformda değer görmesi şüpheye düşen film.
akif beki eleştirmiştir aksiyon olmadığı için. ruh tahlilleri yapılıyormuş. aksiyon filmleri sevmeyen bir bünye olarak izleyeceğim. umarım geç kalmamışımdır.
Uzun zamandır izlediğim hiçbir filmde beni tam anlamıyla tok tutan bir mâna bulamamışken ve bulamayacağımı düşünmüşken, beni kendimden şüphe ettirmiş bir film olduğunu söyleyebilirim. Film demek de az kalıyor aslında, sanki kalın bir romanın içinde ya da onlarca fotoğraftan olmuşmuş bir serginin içindeydim. Neyse fazla uzatmayacağım, izlenilecek ve aldığı ödülü haketmiş bir eser olmuş "Kış Uykusu". Son olarak, filmin içeriğiyle ilgili daha detaylı ve her cümlenin altını çizebileceğim bir yorum olarak; Nazan Bekiroğlu'nun "Kış Uykusu’na Rus edebiyatından bakmak" başlıklı yazısını okuyabilirsiniz.
oscara aday olmasini cok istedigim bir film. herseyiyle o kadar güzel ve sade ki. yapay duran bir tek sahne, mekan ve ya replik yok. ayrica bu filmi izlemek kitap okumak gibi düsündürüyor, ögretiyor, ders cikartiyor. uzunlugundan sikayet olan olmus bu film 5 saat olsa da izlenir zevke hitap ettigi sürece, fakat herkesin izleyebilecegi ya da sevecegi bir film olmadigi asikar. serhat kilic cok dogal, haluk bilginer cok karizmatik, melisa sözen cok güzeldi. aldigi ve alacagi ödülleri sonuna kadar hakeden bir nuri bilge ceylan yapimi.
hem yurdumun "aydın" kavramını, hem anadolu gerçekliğini gerçekçi karakterler üzerinden, klişelere saplanmadan ve karakterleri "o haklı/bu haksız" diye net bir şekilde ayırmadan deşeleyen, başarılı bir film. uzun diyaloglar sıkılmadan izleniyor ve birbirini tetikliyor. oyuncular, oyunculuklar çok güzel. nejat işler'in oynadığı tipleme yer yer atarlı bir anadolu abisinden ziyade biraz nejat işlervari kalmış sanki, ama bilinçli olarak mı öyle yapılmış bilemedim; neticede nejat abide karizma yine zirvede. melisa sözen'in mimiklerine; demet akbağ'ın o bunalımı adeta gerçekten yaşayarak oynamasına ve diğer önemli rollerin (imam, hidayet, levent öğretmen, çiftlik sahibi kanka vs vs) gerçekçi oynanışına diyecek yok. haluk bilginer abimiz biraz gerçek hayattaki kendisine benzeyen (ama tabii ki o kadar da kendisi olmayan) bir tiplemede yine döktürmüş zaten. izleyin, pişman olmazsınız.

--spoiler--
bu arada hidayet'in sırf imamı arabayla geri götürmemek için "arabada arıza var, acilen sanayiye götürmem lazım" bahanesiyle ortamdan arazi olduğu sahnede ben de ona kıl oldum.
--spoiler--
izleyen herkeste "şerefsizim benim aklıma gelmişti" nidasını uyandıracağına emin olduğum diyaloglar içerir nuri bilge ceylan filmi. öyle dile getirmek isteyip de getiremediğiniz bir şey varsa, gidin duyarsınız, en azından içiniz soğur.
bunun yanında göreme'yi görsel bir şölen halinde önümüze serer; bazen hayattaki tek gerçeğin "soğuktan korunmak" olduğu diyarlara götürür, izleyiciyi bir onun tarafında bir bunun tarafında bırakıp şamar oğlanına döndürür.
oscar'ı da alır; güzel yönetmen gezi'nin güzel çocuklarına hediye eder ödülü.
leziz.
Çarpıcı film. Kendi dünyalarını korumaya çalışan birbirinden farklı insanların çatışması, kendilerine karşı verdikleri savaş anlatılmıştır. Birbirinden bağımsız ancak aynı zincire bağlı karakterlerin Domino taşları tarzı yüzleşmesidir.
filmle ilgili bir hikaye; (#25159744)
görsel olarak çok üzerinde durulmuş, fotografik etkisi ön planda bir film. ancak senaryo/dil sinema tadında değildi. çok başarılı tiyatrocu kadrosuyla, çok başarılı bir tiyatro sahnelenmiş. bence daha kırık, daha rahat bir dil için çabalamalı yönetmen.

filmin yaz başında vizyona girmesi de iyi olmuş. kar iyice bastırmadan izleyici evine dönebildi.
bu kadar uzun filmi neden bu kadar fazla kişi izlemiştir şaşırtıcıdır. filmi izledikten sonra kafanız açılır. izleyin. dayanamayacak olan girmesin şimdiden söyleyelim.

edit: filmi izledikten sonra şunu okuyup çehov okumak isteyeceksiniz.

http://www.altyazi.net/ya...gorisi-olarak-kis-uykusu/
(bkz: Sony f65) döngüsü, FRANSIZ Yapımcı, Fransızca altyazı. Mardin Havası'na getirilen ağır entelektüel birikim ve yaklaşım. yalnız bir şey var ki o da filmin renkleri mükemmel derecede kullanılan pastel tonları ve Desature, yumuşak hatlardır.
Allahın ayisina kaptirdigimiz mükemmel fikir.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar