bugün

dünyalara değişilmeyecek şeydir, hakikaten o gözlerindeki parıltı bambaşkadır.. günahsız ve temiz ve hiçbir şeyden habersiz..

bugün yine işteyim, akşam iftar saatleri servis atıyorum sağa sola, ah ulan istanbul diyorum içimden doyar mısın sen ha?...
neyse akordeon zaman notalarına basa basa içimdeki bessle salınıyorum yine cadde sokak, mermer kaldırım, viraj sapak..

ziya ağır ağır yerini sedefe bırakıyor, hepsi ne için? gelecek dücâ için, ezana milimetrik dakikalar var, şehir açmış ağzını iftarını bekliyor, caddeler yavaşça boşalırken evlerin ışıkları ahenkte..

iki tane sipariş aldım pouch'a taktım anahtarı bastım marşa, rütbe ne yazık ki maraşaldan aşaaa...
gittim ilkine no:51 daire 5..

zile tıngırdattım, bir vakit sonra kapı açıldı.. daldım içeri "merhabalar" dedim, uzattım siparişi annesine, o sıra işte hikayenin kahramanı o sevimli mi sevimli, saful mu saful minnak mı minnak, bal tatlısı, şirin surat, pıtırcıklar abidesi, nazlı, balak suratlı karanfil yanaklı zebercet dişli, pırlanta gülüşlü, küçük kız çıktı.

oyuncağını uzattım, al bakalım dedim gülerek, aldı.. ama muncurlarını o dakika astı, işte ben o an dedim ki, oğuz olum ben bitmişim, ben benden geçmişim..

tok bir sesle "anne ben barbili istiyordum ama bu barbili değil diye küstü" annesi de teselli olsun diye, barbili kalmamış kızım ellerinde ondan bunu göndermişler yok o oyuncak olsa onu getirirdiler dedi..

o an, yine bizim dünya tatlısı ama ben bunu istemiyorum anne, reklamda görmüştüm kapı açılıyoydu baybi çıkıyoydu ben onu isitiyoyum dedi..

şöyle bir an, hayatıma flashback çaktım ulan dedim oğuz, bunca yıl fakirlik içinde kulaç attın, çok fakirdin hiçbir istediğin olmuyordu, hatta o kadar fakirdin ki, bir şey istemeye bile yüzün yoktu bildiğin için isteyemiyordun... ama bu işin fakirlikle de alakası yoktu bir bakıma bazen, çocuktu o sonuçta o an öyle ümid etmişti öyle olmasını istiyordu..

o an o barbili oyuncağı çok istiyordu ve olmamıştı, insan zaten ne kadar zengin olsa da elinde olmayanın fakiri değil midir dedim kendi kendime, içimde endemik spesifik felsefik fırtınalar ceryan-ı vuku ediyordu..

o balak suratlı sevimli yumurcak kafaya istediğini getirmek istiyordum.. bekle dedim sana getireceğim barbili oyuncağını...

döndüm, direksiyona pounch'a koyduğum ikinci paketi vermeye koyuldum, içimde onu sevindirebileceğim ümidi ile basıp gittim, hep geçmişimi düşündüm, sen yapamadın bari minnakın içinde kalmasın dedim, çocukta olsa sonuçta hatırlıyor elde edemediklerini..

derken döndüm dükkana, müdürün yanına gittim tam paydos saatim, hesabımı al müdür dedim (iftara yetişmem gerek çünkü) saat 20:35 suları.. hesabı verdim çıkıyorum, ama öyle çıkar mıyım, minnakın oyuncağı aklımda...

diğer restaurant müdürüne gittim, bana oradan bir tane barbili oyuncak ver dedim, 6 göz oyuncak sepeti var, yok elimizde barbili oyuncak demesin mi, o an tevafukun iğne deliği işte içimdeki bir parça umut falezinden kopuverdi..

iyice bak dedim ya nasıl olmaz, kasa olmuş rush, diğer servis gırla kaynıyor.. resmen müdürü o işe koştum, takdir-i ilahi, o kadar yokun arasında nihayet bir barbili oyuncak çıktı, ulan çocuktan daha fazla ben sevindim, çünkü onu sevindirebileceğime seviniyordum sadece...

gözlerim parıldadı, elime bir Kraft poşet aldım, şahsi motoruma binip evin yoluna koyuldum, ama gideceğim yer az ilerdeydi, her gün gittiğim rotadan değilde minnakım için oradan geçecektim, gaza bastım hemen geldim...

ikisininde bir şeyden haberi yok, ilk verdiğim oyuncağı çoktan memnuniyetsizlikle bile olsa açmış.. bundan da benim haberim yok tabi..

zile bastım tekrar, annesi şöyle kafayı uzattı baktı tanımadı biraz şaşırdı, çünkü sivil kıyafetlerime bürünmüştüm biraz eve gidiyorum diye..

sonra simaen hatırladı çünkü max 20 dakika önce oradaydım.. elimde ki poşetten barbili oyuncağı çıkartıp annesine uzattım, "ay inanamıyorum size" deyip şaşırdı o ara minnak hemen koştu, oyuncağı annesi hemen ona uzattı, oy oy oy, böyle bir sevinme yok aa barbi barbi barbi diye tepindi, o kadar sevindi ki bana teşekkür etmeyi bile unuttu.. gözleri parıldadı, abi teşeyyküy edeyim gibi yarım yamalak bir cümle söyledi..

bende bay bay deyip el sallayıp, uzaklaştım, ve evime doğru yola koyuldum...

o an içimde çok deli şeyler oldu, ulan oğuz dedim işe yaramaz etmezsin ama bir çocuğun sevinmesine vesile oldun ya bugün yine iyisin dedim, içimde gereksiz bir ferahlık ve rahatlık geldi müsterih oldum.. sanki sanırsın ki, 7 kıtayı kuşatmışım, marsta kabak tatlısı yerken dünyayı seyrediyorum..

öyle bir ahvâle büründüm, bu da biliyorum o günahsız sayesindedir, bunları yazarken bile onun o sevinci aklımda, ve sırıtıyorum..

birazdan uyanır belki, oyuncağı ile oynar, o deli gönülle beni de hiç hatırlamaz. en güzeli bu..
Istediği şeyler yapılınca size sarılması ardından da kollarının sizi saracak kadar büyüdüğü için övünmesi vardır ki o gözler deki sevinç anlatılamaz.
http://wallpapers.wallhav...full/wallhaven-137665.jpg
Kainattaki en masum duygudur.
Paranın asla ama asla satın alamayacağı eylemdir. Tarifi gerçekten henüz bulunamamıştır. Düşünülmesi bile insanı hat safhada mutlu ediyor.
insanı mutlu eder.