bugün

Kültürel kimlik ve günlük yaşam etkileşimi

Kültürel kimlik: insanlığın “ne”liğine tekabül eden bir kimlik türüdür. Erkeklik, kadınlık, Müslümanlık, Türklük, Kürtlük, Alevilik, Sünnilik insanın seçemediği ama içine doğduğu kavramlardır. Bunlar insanın kendi iradesi dışında belirlenmiş ve insanlara tanımlanmış kalıplardır. Ve bu yazılı olmayan kurallar bütünü insanın o toplum içerisindeki yaşamını belirler. Bu kurallar bütününün içine doğan bireye neden Türksün, Kürtsün, alevisin, sünnisin diye sorulamaz. Sorulamaz çünkü bu kavramlar insanın içine doğduğu ve dış çevre tarafından belirlenen kavramladır
Kültürel kimlik, farklı toplumlarda farklılık gösterebildiği gibi, aynı coğrafyada farklı yaşam kesimlerinde dahi farklılıklar gösterebilir. Doğumundan itibaren toplumdan bağımsız gibi görülen bireyler. Aynı zamanda toplumun yazılı olmayan kurallarını oluşturan erklerin kendileridir. Bireyler toplumun genel kurallarına eleştirirken aynı zamanda kendini de eleştirdiğinin ve mevcut olan her kuralın aslında tek tek insanlar tarafından değil de ,toplumun kendi iradesi dışında içine doğan ritüel kavramları da eleştirdiğinin farkında değildir. Kültürel kimliğin kendi toplumlarında irade dışı olarak, herhangi bir eğitimden geçmeden bireyin kabul ettiği kurallar bütünlüğünde o toplumun örfleri,adetleri,oyunları ve hatta masalları o toplumun kültürel kimliğinin bireylere tabiri caizse dikta edilmesinde rol oynar. “iyi ve kötü” kavramı bu kavramların içleştirilmesinde en temel faktördür. Bir şey ya iyidir ya kötüdür, aynı şey hem iyi hem kötü olamaz. Fakat aynı kavram bazen iyiyken, bazen kötü olabilir. Bunda olayın aktarılış şeklidir baz alınan. Örneğin hırsızlık her toplumda kötüyken robin hood her toplumda iyidir. Zaten toplumsal kurallar iyi ve kötü olarak algılanır, insanlardan kötü olanlardan uzak durulması, iyi olanların ise taklit edilmesi istenir.
Toplumsal kimliği oluşturulan bilgiler öğrenilen bilginin yanı sıra edinilen bilgilerin toplamından oluşur. işte toplumsal çatışmanın temeli de bu farktan kaynaklanır. Birey doğuştan gelen bilgileri, sonradan edinilen bilgiler ışığında sorgulamaya başladığında kuşak çatışmaları başlar. Toplumun bir kesimi kültürel kuralların doğruluğunu savunurken. Bir kısmı ise kültürel kimliğinden sıyrılarak evrensel ahlak, evrensel kurallar bütünlüklerini dahi reddeder. Fakat her ne olursa olsun kültürel kimliklerin evrensel hatta sürekli değil, bölgesel ve genel genel geçer kavramlardır. Ve zamana direnemeyerek değişir, değişimi kabul edemeyenler ile değişime erken adapte olanlar arasında yaşanan görüş ayrılıklarına ise kültürel kuşak çatışmaları denir.
Kültürel kimlik insanoğlunun geçmişten bu yana sanatsal üretimini direkt etkilemiştir.
Örneğin batı toplumunda resim,müzik ve modern danslar gelişme gösterirken islamiyetin kabulünden sonra doğu toplumu minyatür,hat,şiir gibi tasavvufi sanat akımlarına yönelmiştir. Uzak doğu toplumlarında ise kabul edilen düşüncelerin insanlarda yarattığı etkilerden dolayı daha yoğun olarak soyutsal kavramlara yönelinmiş, ticaret,iktisadi gelişim,kurumsallaşma gibi kavramlar reddedilmiştir. Soyutsal kavramlara yüklenen anlamlardan dolayı uzak doğu toplumlarında nirvana,kast sistemi,rearkarnasyon gibi kavramlara inanılmış (yahut inanılmak zorunda bırakılmıştır)toplumun hissi senetlere yönelmesi sağlanmıştır. Kültürel kimliği etkileyen,etkisi altında bırakan soyut kavramların başında gelen din,sosyoekonomik durum,statü endişe gibi kavramlardan dolayı toplum içinde yaşayan, aynı toplumsal kimliğe sahip insanlar birbirlerinin aynısıdır. Bir toplumun yaşayış biçimi, dini, sosyoekonomik durumu incelenerek o toplumun herhangi bir olay karşısında ki tepkisini ölçebilir hatta yaşanacakları önceden sezebiliriz. Geçmişten bu yana sosyologlar,kültür bilimcileri ve istatikçiler kültürel kimlikleri inceleyerek toplumun refah seviyesi hakkında tahminlerde bulunurlar. Özellikle bu kültürel kimlik farkının farkında olan kişiler ve kurumlar bu kimliğe göre davranır ve bunu bir fırsata dönüştürürler. Kültürel kimlik aynı zamanda beklentileri etkiler ve insanların mutluluk kavramlarını belirler. Örneğin Türkiye’de bazı kesimlerde daha kapalı bir hayat kendi içine dönük bir yaşam beklentisi içinde yaşanıp bu arzu edilirken, bazı kesimlerde asgari ücretin azlığı,sanatsal faaliyetlerin kısıtlanması, uygulanan sansür gibi kavramlardan rahatsız olunur. Aslında yine kültürel kimliği etkileyen kavramlar bunlar olmasına rağmen beklentilerde bunlardır. Kültürel kimliğin nedenleri ve sonuçlarına baktığımız zaman sürekli bir başa dönme, sürekli bir kısır döngü içerisinde buluruz kendimizi. Yani daha net bir kavramla açıklarsak kültürel kimliğe neden olan kavramlarla, kültürel kimliğin sonucunda oluşan kavramlar aynıdır. Sürekli bir paradoks içinde dönen bu kavramlar zaman içinde kendini yeni bir neden sonuç ilişkisine bırakır. Örneğin üniversite öğrencileriyle aynı apartmanda yaşamaktan rahatsız olan bir kişi aynı zamanda üniversitede okumadığından dolayı bu uygulamadan rahatsız olmaktadır. Yani sonuç ve neden aynıdır. Kültürel ritüeller sürekli bir paradoks döngü içerisindedir
Sonuç olarak kendi yetiştiğim toplum içerisinde bana dikta edilmiş olan,üzerime oturtulmuş olan kimlik sendromu üzerinden konuşacak olursam,yanlışlıkların farkında olmama rağmen toplumun baskısından çekindiğimden dolayı tabuları yıkmak konusunda zamanın gücünden faydalanmak istiyorum. Örneğin ben bir kadının fakat toplum tarafından bir kadın olarak benden önce anne, sonra eş olmam bekleniyor. Fiziksel hazlarımdan vazgeçmem kadınlığımın gerektirdiği gibi davranmam. Ve biz kadınlardan beklenen efendi olmak, uysal olmak, hanım hanımcık olmak gibi aslında gereksiz sıfatlara sahip olmak. Bunun yanlışlığının farkındayım ve önce insanım sonra kadınım evrensel ahlak kavramının olabileceğine inanmayan bir kadın olarak,insanların kültürel kimliklere değil bireysel kimliklere sahip olması gerektiğini düşünüyorum. Ama biliyorum ki toplumu yönlendirmek isteyen kurallar sisteminin en çok istediği bireylerin şahsi düşüncelerinin olmasını değil, toplumların ortak hareket etmesini isterler.