bugün

bir fakir baykurt romanı.
iki ya da daha fazla kaplumbağaya söylenecek hitap şekli.
(bkz: ninja kaplumbağalar)
fakir baykurt'un köylerine bağ yapmaya çalışan alevi köylülerin öyküsüü yazdığı, mutlaka okunması gereken roman.
kaplumbaga nın çoğulu.
okunması gereken en mükemmel memleket romanıdır.olayların yaşandığı tozak kötü de bahsi geçen dönemde,kaplumbağalar gibi yavaş ilerleyen hatta engellere direnenemeden peseden insan ve evlerden oluşmaktadır.
yazarı fakir baykurt olan kitap. zaten bir köyden yetisme olan fakir baykurt, bu kitapta yine köy romancılığını dile getiriyor.

ha ayrıca, okuldaki edebiyat dersinde zorla istenilen kitap. özellikle hapoli* daha bi ısrarla isteniyo. "hocacığım, yok işte kitap, büttüüüüüüün istanbul'u aradım taradım yok" deseniz de yemiyorlar.
tosbağalar.
bir kitap değildir sadece. içinde yaşatır insanı.
ne yazsanız ne söyleseniz azdır bu eser için övgüler az kalır. türk edebiyatının en iyi romanlarındandır. yazılmış köy romanlarının en iyisidir belki de.kır abbas karakterinin kalkıp elini öpesiniz gelir bir köyde yaşıyordur o hala. türkiye bırakın 21. yüzyılını yaşasın istanbul'un bir çok semti bırakın avrupa şehirlerine eş değer olsun, bırakın avrupa birliği kapılarında yatsın ülkem, gerçek türkiye 40'larda 50'lerde kalmıştır ve roman size fotoğrafları zihninizde oluşturarak gösterir gerçeği.
umudun öyküsüdür ve umutsuzluğun, eğitimin ve cehaletin, kimlerin cahil doğup en iyi idadilerde okusa da cahil kaldığını gösterir. ve kimlerin alim doğduğunu bilgin doğduğunu...
devlet içinde devletsizliği gösterir kitap yeri gelir bir köy muhtarı ordinaryus kafalı bir cumhuriyet başkanı olurken bir kaymakam vekili sokak köpeği kadar ucuzlaşır.
devlet baba neden sevmedin fakir baykurt'u çünkü halktan olduğu için , cevabını verir bize.
ve gözyaşları ile biten, kafada bitmeyen, bitmeyecek olan unutulmaz eserdir. mezarının başına gidip ayakta alkışlanılası insandır fakir hoca... böyle bir eser bırakması belki de en büyük armağandır aldığımız.
fakir baykurt'un üzerinde uzunca yıllar çalıştığı 1967 yılında basılan, toplumcu gerçekçi köy romanı. şu sıralar üzerinde çalıştığım, derinliği olmayan sadece içinizi acıtan gerçeklik olgusunun yüzünüze tokat gibi vurulduğu bir romandır kendileri. köylünün milletin efendisi olduğu yalanını en çarpıcı bir şekilde farkına vardırır.
Fakir Baykurt’ un mükemmel ve eşsiz anlatımıyla Türk köylüsünün 50’ li yıllardaki sorunlarını aktardığı 1962 yılında yazmaya başladığı 1967 de yayınladığı romandır.
Fakir Baykurt, Türkiye Cumhuriyeti devleti köylüsünün milletin efendiliğinden nasıl çekildiğini, cehaletin ve imkansızlığın olağan zorluğunu anlatıyor.

Kısaca hikayesini anlatmak gerekirse;
Tozak Köyü iç anadolunun sıradan köylerinden birisidir. Suyu, bağı hiçbir şeyi olmayan, sadece yazın ürettiğini kışın tüketen bir köy. Üzümü, pekmezi dışarıdan alırlar, meyveyi yılda bir veya iki defa yerler. Durum böyleyken köyden azıcık dışarısını görmüş bir eğitmenin yardımıyla bir bağ yapıp üzüm yemek isterler. Topluca karar alıp köyün kırına bir bağ yapmaya karar verirler. Bütün köylü birlikte çalışarak bağı yaparlar. Artık Tozak köyünün içinde bir vaha vardır. Fakat bu vahanın geleceği şüphelidir. Çünkü bir müddet sonra tapu kadastro memurları köye gelip, ölçüm yaparlar. Ölçümler sırasında bağın hazine toprağı olduğunu kayıt altına alırlar. Ardından gelen memurlar bağın hazine toprağı olduğundan köylünün burada hak sahibi olmadığına karar vererek köylüye bir ceza bedeli ödenmesine karar verir. Tozak köyünün elinden bağı alınır, toprakla ilgilenen memurlar bağın hasadını toplamaya gelene kadar köylüler bağı yıkarlar.

Fakir Baykurt köylünün sorununu, devrin memuriyetlerinin tutarsızlıkları, değişen dünyanın belki de orta çağı yaşamak zorunda kalan Anadolu insanını nasıl etkilediğini güzel bir şekilde aktarmıştır. Zaman zaman üstad Yaşar Kemal’i andıran yalınlığı, gözünüzün önünde canlanan insan ve tabiat manzaralarıyla Kaplumbağalar harika bir baş yapıt. Romanın ön sözünde şu sözler geçer ” "oturup yazdım:
ve onlarındır kaplumbağalar...
acı buruk bir roman oldu. onu kentlerde, kasabalarda oturup günlük işleriyle uğraşan okuryazarlarımız, yumrukçu, ya da nemegerekçi aydınlarımız okuyacaklar. belki kapılacaklar, belki sıkılacaklar, bilmiyorum. ama, ben romanımı, asıl o akşam anamın geniş odasında bağdaş kurup beni dinleyen komşularımın, dört mevsimi karanlık, bütün ömrü kömür olan köylülerimin okumalarını, severlerse onların sevmelerini, ıslıklarsa onların ıslıklamalarını isterdim. yurdumun bir yazarı olarak, beni en çok bu sevindirirdi.
eh... belki bir gün o da olur. mutlaka olur.
gün doğmadan neler, ne tosun kızlar, oğlanlar doğar"

Türk köylüsü sefalet ve yokluk içinde, hükumet ve demokrasi onlar için bir şey ifade etmiyor. Çünkü onlar için önemli olan şey karnını doyurmak, hayatta kalmaktan ibaret. O amaca yani hayatta kalmaya neredeyse izin vermeyen bir cehalet ve güzelim sadeliği bozan saçma kurallar...

Etkili bir şekilde okunduğunda bugünün kronik sorunlarının anlaşabileceği gerçekten acı buruk bir roman, etkiliyici bir gerçeklik. Belki de hayatın kendisi...
Ankara'ya ve kızılırmak'a çok yakın bir köy... Tozak köyü... Memlekette unutulmuş binlerce köyden sadece biri. Ve sıcak, güneş... Ekin biçen köylüler tarlada değil sanki ateş üstündeki bakır bir sacda alev alev pişmekte. Ve bu kavrulan coğrafyada bir gölgelik arayan kaplumbağalar...

Bu çöl misali köyde yıllardır yüzüne bakılmayan bir arsanın emekle, imeceyle bağ yapılması. Tam beş yıl el bebek gül bebek bu bağa bakılması, üzüm yetiştirilmesi... Ve sonra devletin bu bağa el koyması. Cahil ve yüzüne bakılmayan köylünün derdini anlatmaya çalışması fakat fayda etmemesi... Ve sonunda yoktan var eden köylünün altı yıllık emeğini kendi eliyle yok etmesi.

1960lı yılların Türkiye bozkırını harika bir şekilde ele alan ve toplumcu gerçekci edebiyatımızın muazzam bir örneği olan fakir baykurt'un enfes romanı.

"Köylü milletin efendisidir" sözünün sadece lafta kaldığı gerçeğini ve hükümet dedikleri zatın çatık kaştan ibaret olduğu coğrafyanın insanlarıyla 350 sayfalık bir dayanışma için mutlaka okunmalı.kır abbas'ın da eli öpülmeli...
çok çok çok sevdim bu romanı. sahte aydınlara, koltuğunda oturup ülke yönettiğini sananlara tokat gibi olmuş.
(bkz: tospikler)
(bkz: tosbişler).
Yakup'un çağrılmadığı vakitlerde izlemeyi pek bir sevdiği...
iyi yapılan iş hiçbir zaman cezasız kalmaz sözünü haklı çıkaran roman. Köylüler bağ yaparlar birlik beraberlik içinde. Sonra burası hazine arazisi olduğu ortaya çıkar ve bağlar gözden çıkarılır. Köy yaşamını, kasabayı ve bürokrasiyi anlatması açısından güzel bir roman.
Kır Abbas'ın fikridir... Yaşadıklarımız yazılmalıdır ki bizden sonraki kuşak birlik olsun, der. Fakir Baykurt'un inanılmaz kelime gücünün ve betimleme ustalığının eseridir. Tozak kırı, Ankara'nın kıyıda kalmış köylerinden biridir. Köyü, kırk yamalı yoksul yorganına benzetir... Köycek bir fikir ile bağ yeşertmeye umutlanırlar... Bin bir zorluk başarırlar. Kır Abbas sözünde durur ve musalla taşında oyun tutturur. Köye can gelmiştir. Yeşillikler, bağlar, üzümler; üzümlerden şaraplar, pekmezler... Hükümet kararıdır ki bu bağ hazine malıdır. Köyceğiz, ellerindeki tek neşe ve zenginlik belirtisinden ayrı kalırlar. Kendi bağlarına hırsız gibi girerler... Her şey eskiye döner. Çabalar, umutlar, uğraşılar hiç olmuştur... Hiç mi olmuştur?
(Ankara 1962-1964)
Fakir baykurt' un fevkaladenin fevkinde olan romanıdır.
Buram buram Anadolu kokar ve o havayı iliklerinize kadar hissettirir.
Okumadıysanız, çok şey kaybetmiş sayılırsınız, okuyun.. Mutlaka..